İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’nin Güvenlik Politikasında Suriye Çıkmazı

Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi Suriye’de yaşanan olayların seyrinden gayet memnun görünmektedir. İddia ettikleri Büyük Kürdistan’ı kurmak için uygun ortam oluşmuştur; zaten ABD, İsrail ve Avrupa devletlerinden beklenen desteği almaktadırlar. İsrail Türkiye’nin Suriye’deki gelişmelere askeri müdahale etmesine kesinlikle karşıdır. Son bir kaç gündür Türk silahlı birliklerine ait tankların Suriye ile sınır bölgede tatbikat yapması başta ABD olmakla diğer devletleri oldukça rahatsız etmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Patrick Ventrell konuyla ilgili yaptığı resmi açıklamada “Türkiye’nin kendi ulusal güvenlik çıkarlarını anlıyoruz. Ama şu anda durumu daha fazla askerileştirmenin ilerlenecek yol olduğunu düşünmüyoruz. Türk meslektaşlarımızla tam ve canlı diyaloga devam ediyoruz.” demiştir.

***
Tunus’ta başlayan ve dalga dalga yayılan ‘Arap Baharı’ ilk günlerde dünya kamuoyuna cazip gelse de, daha sonra olayların dinamizminin yükselmesi, halk ayaklanmalarının silahlı çatışmalara ve iç savaşlara dönüşmesi bölgede ciddi jeopolitik değişiklikleri de beraberinde getirdi.
Neredeyse yarım yüz yıllık saltanatlar ortadan kalktı, liderler devrildi, idam edildi veya tutuklandı. Hiç kimse Tunus’ta ruhsatsız sebze sattığı için polisle tartışan ve itiraz olarak kendisini yakan Muhammed Buazizi adlı vatandaşın eyleminin bu kadar geniş coğrafyaya yayılarak ciddi sonuçlar doğuracağını tahmin edemezdi. Ama artık olan olmuştur; bu gün ‘Arap Baharı’nın rüzgarları Türkiye’nin sınırlarına dayanmıştır ve her geçen gün içerilere doğru yayılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti dış politika ve güvenlik bağlamında hiç bir zaman bu gün karşılaştığı sorun kadar ciddi bir sorunla karşılaşmamıştır. Hatay’ın Türkiye’ye birleştirilmesi, Johnson mektubundan sonra yaşanan kriz ve Kıbrıs Harekâtı bile bu kadar çok yönlü bir etki bırakmamıştır. Birinci ve ikinci sorun genelde diplomatik yollarla çözülmüş, Kıbrıs Harekâtı silahlı mücadeleye dönüşmüş, sonuçları günümüze kadar devam etse de, kısa süre sonra silahlı mücadele Türkiye’nin üstünlüğü ile sona ermiştir.
Ama Suriye’de yaklaşık iki yıldır devam eden iç çatışmanın dinamizmi değerlendirildiği zaman Türkiye’nin bu olaylara müdahale etme, yönlendirme imkanının çok az olduğu ortaya çıkmaktadır. Her şeyden önce Türkiye Suriye konusunda dalgalı bir politika izledi. İlk başta Beşer Esad rejiminin yanında olduğu görünümü veren Hükümet, daha sonra karşı cephede yer alarak politikasını bu çerçevede uygulamaya başladı.
Türkiye’nin Suriye ile ciddi güvenlik sorunları olmasına rağmen son yıllarda iki ülke arasındaki ilişkilerde ciddi bir ilerleme yaşanmıştı. Sınırlardan geçişe kolaylık sağlanmış, ekonomik ve siyasi ilişkiler geliştirilmiş hatta her iki devlet Bakanlar Kurulu toplantısını ortaklaşa yapacak kadar cesaretli adımlar atmıştı. Suriye’nin rejimi nasıl olursa olsun devlet bağımsızlığı Türkiye’nin PKK terör örgütüne karşı daha etkin mücadele etmesine imkan sağlamaktaydı. En azından iki ülke arasında sınırlar belliydi ve karşı tarafta muhatap vardı. Problemlerin kiminle tartışılacağı ve kiminle işbirliği yapılacağı belliydi.
Esad rejiminin her geçen gün mevzilerini kaybetmesi, Rusya ve Çin’in daha zor şartlarda Esad’a destek verme çabaları, Türkiye ile sınır eyaletlerinin PKK terör örgütü veya silahlı Kürt gruplaşmalarının kontrolüne geçmesi, ABD, İsrail ve Avrupa devletlerinin PKK ve silahlı Kürt gruplaşmalarına destek vermesi Türkiye’nin dış politikada ve güvenlik alanında ciddi sorunlarla karşılaşmasına neden olmuştur. Bu gerginliğe paralel olarak PKK terör örgütünün saldırılarını artırması, Kuzey Irak Kürtlerinin Suriye’deki silahlı Kürt gruplaşmalarına yönelik politikası, işbirliği imkanlarını değerlendirmesi ve diğer konular doğrudan Türkiye’nin güvenlik problemleridir.
Türkiye Hükümeti ve Dışişleri Bakanlığı Suriye sorunu ortaya çıktıktan günümüze kadar olayların gerisinde kaldı ve seyirci bir yaklaşım sergiledi. Bu gün bölgede hiç bir devlet Suriye konusunda Türkiye’nin politikasını desteklememektedir. İran nükleer kriz nedeniyle ABD’nin yanında olan Türkiye’nin daha da zayıflamasına çalışmaktadır ve zaman zaman bu amacına ulaşmak için PKK terör örgütü ile işbirliği yaptığı bilinmektedir. Irak’ta zaten belli başlı hükümet yoktur. Ülke filli olarak bölünmüştür ve kuzeyi Kürtlerin kontrolündedir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğu’nun Kerkük’ü ziyaret etmesi üzerine Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin basın danışmanı Ali El Musevi, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, Davutoğlu’nun uluslararası kuralları ihlal ederek izinsiz şekilde Irak’a, ‘sızdığını’ öne sürerek ziyareti kınadı. Literatürde ‘sızdı’ ifadesinin genelde terör ve teröristlerle ilgili kullanıldığı dikkate alınırsa, Irak yönetiminin Türkiye politikasını daha geniş yelpazede çizmeye ihtiyaç var mı?
Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi Suriye’de yaşanan olayların seyrinden gayet memnun görünmektedir. İddia ettikleri Büyük Kürdistan’ı kurmak için uygun ortam oluşmuştur; zaten ABD, İsrail ve Avrupa devletlerinden beklenen desteği almaktadırlar. İsrail Türkiye’nin Suriye’deki gelişmelere askeri müdahale etmesine kesinlikle karşıdır.
Son bir kaç gündür Türk silahlı birliklerine ait tankların Suriye ile sınır bölgede tatbikat yapması başta ABD olmakla diğer devletleri oldukça rahatsız etmiştir. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Patrick Ventrell konuyla ilgili yaptığı resmi açıklamada “Türkiye’nin kendi ulusal güvenlik çıkarlarını anlıyoruz. Ama şu anda durumu daha fazla askerileştirmenin ilerlenecek yol olduğunu düşünmüyoruz. Türk meslektaşlarımızla tam ve canlı diyaloga devam ediyoruz.” demiştir.
ABD’den farklı olarak Türkiye Suriye ile sınırlarını paylaşmaktadır ve Suriye’de yaşanan olaylar doğrudan Türkiye’nin güvenlik sorunlarıdır. ABD, Suriye’ye insanı müdahale adıyla askeri operasyon düzenlemek istemektedir, yani Suriye doğrudan ABD güvenliği için tehdit değildir. Türkiye ise Suriye’de yaşanan olayların sınırları içerisine taşınmaması, terörle mücadele bakımından uluslararası hukuka istinat ederek askeri operasyonlara başlayabilir.
Ama Türkiye Hükümeti’nin uyguladığı Suriye politikası dikkate alındığında Hükümetin böyle bir siyasi iradeye sahip olmadığı anlaşılmaktadır.
Dr. Hatem Cabbarlı
Avrasya Güvenlik ve Strateji Araştırmalar Merkezi Başkanı
F.V

Yorumlar kapatıldı.