İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayın 1’i Kilisesi

Kısa bir İstanbul yolculuğundan sonra gerçek adının Meryem Ana Kilisesi olduğunu öğrendiğim Ayın 1’i Kilisesi’ne geliyorum ve yakınlarımla buluşuyorum. Tam kilise girişinde bir kadın tezgah kurmuş, dilekler ve niyetler için ıvır zıvır bir şeyler satıyor. Ne olur ne olmaz, niyetler gerçekleşir; inancıyla 5 tane satın alıyorum. Kapıdan içeri giriyoruz ve bahçede adım atılmayacak bir kalabalık görüyorum. Acaba çıksam gitsem diye düşünceler içinde dolaşırken Leyla teyze “Gel, içeriden anahtar satın alacağız” diyor. Asıl önemli olan o anahtarlarmış zaten; eğer dileğin gerçekleşirse anahtarları gelip geri veriyormuşsun… Gerçekten de Selim’in dileği Ayın 1’i Kilisesi’ne gittikten ve dua okuduktan sonra hemen gerçekleşti. Ben ise her gün New York sokaklarında dolaşırken o Arnavut kaldırımında, ayağım sıcaktan yere yapışarak yürüdüğümü, niyetimi hatırlıyorum ve bekliyorum heyecanla gerçekleşeceği günü…

***
Selim’in dileği Ayın 1’i Kilisesi’ne gittikten ve dua okuduktan sonra hemen gerçekleşti
Ben ise her gün New York sokaklarında dolaşırken o Arnavut kaldırımında, ayağım sıcaktan yere yapışarak yürüdüğümü, niyetimi hatırlıyorum ve bekliyorum heyecanla gerçekleşeceği günü…
Hava çok sıcak, tavanda asılı duran pervanenin altında serinlemeye çalışıyorum. Serinlemeye faydasız girişimler ve nefes almayı zorlaştıracak kadar pervasız bir hava var salonumun orta yerinde. Telefonum çalıyor; uyuşuk bir halde elim telefona uzanıyor. Hattın diğer ucundaki yakınım, yarın işim var mı diye soruyor; “yok” diyorum. O zaman Unkapanı taraflarındaki ”Ayın 1’i Kilisesi”ne gideceğiz. Yarın 1 Temmuz, sen de gel diyor. Tamam diyorum; ama neden Ayın 1’i Kilisesi? Niçin ayın 1’in de oraya gitmek gerek? Ve ben neden tamam dedim, hiçbir fikrim yok! Ama gitmek üzere planımı yapıyorum.
Ertesi gün geç saate kalmak istemiyorum ve erken kalkıp yola koyuluyorum. Kısa bir İstanbul yolculuğundan sonra gerçek adının Meryem Ana Kilisesi olduğunu öğrendiğim Ayın 1’i Kilisesi’ne geliyorum ve yakınlarımla buluşuyorum. Tam kilise girişinde bir kadın tezgah kurmuş, dilekler ve niyetler için ıvır zıvır bir şeyler satıyor. Ne olur ne olmaz, niyetler gerçekleşir; inancıyla 5 tane satın alıyorum. Kapıdan içeri giriyoruz ve bahçede adım atılmayacak bir kalabalık görüyorum. Acaba çıksam gitsem diye düşünceler içinde dolaşırken Leyla teyze “Gel, içeriden anahtar satın alacağız” diyor. Asıl önemli olan o anahtarlarmış zaten; eğer dileğin gerçekleşirse anahtarları gelip geri veriyormuşsun.
Kiliseyi gezmek istiyorum; her yer kadın dolu.. Uzun uzun kuyruklar var ve sırası gelen papaza okutuyor kendini. Bizimkiler sıraya girmişken alt kata iniyorum; çeşmeden akan soğuk suda, yüzümü yıkayarak serinliyorum. Sonra başka bir bölüm görüyorum; herkes önünden dua edip geçiyor. Ben de iyi niyetlerin ve duaların arasında kendime bir yer edinip duamı okuyorum. Allah’a şükrediyorum iç huzurumu bulma yetisini bana verdiği için ve yukarı, deli kalabalığın içine atıveriyorum kendimi. Sıraya geçiyorum, çünkü az sonra papaz tarafından okunma sırası bana gelecek. Tam bu esnada etrafta şeker ve tatlı dağıtan kadınlar görüyorum. “Neden” diye soruyorum: “Dilekleri gerçek olanlar, adettendir gelip tatlı dağıtırlar” diyorlar. İkram ediyorlar; bir tane  alıyorum.
Kadınlardan birkaçı beni fark ediyor ve yanıma gelip soruyorlar: “Didem Hanım, ben size geçen gün bir programda rastladım, bir gençlik iksirinden bahsediyordunuz, nedir o hatırlayamadım?”diyor. Gülümsüyorum ve, “Gençlik iksiri değil, gençlik sarmalı; yani Helix-D” diye bir serum diyorum. Kadın gülümsüyor ve “Kıskanılacak kadar güzel bir cildiniz var zaten” deyip yerine geçiyor. Kendime iyi bakmanın iltifatları karşısında hoşnut bir tebessüm koyuveriyorum yüzüme…
Ara ara fark edilmekten rahatsız olduğumu hissedip Leyla teyze ile sohbete dalıyorum. Merakımdan soruyorum: “Neden Ayın 1’i Kilisesi burası” diye! Cevap; kilisenin o tarihteki bolluğuna ve bereketine inanılıyor!
Avludan yavaş yavaş içeri, derken kilisenin soğuk duvarları arasında soluklanıyorum ve sıra bana geliyor. Papazın kulağına dileğimi söylüyorum; gülümsüyor ve “Şimdi senin için bir dua okuyacağım; ancak salı veya perşembe günü bir ayçiçek yağı alarak tekrar ziyaretimize gel. Senin için burada kandilleri yakıp dua okuyacağız” diyor. Heyecanlanıyorum.. Zira dileğim çok mühim. Avludaki kalabalığı yararak kiliseden ayrılıyoruz. Yolda giderken kendi aramızda diyoruz ki: ”Çok acıktık gidip bir şeyler yiyelim” O sıcakta ne kadar parlak bir fikir bilmiyorum, ama Eminönü’ndeki Hamdi Restaurant’a gitmeye karar veriyoruz. 4 katlı bir bina ve içerisi tıklım tıklım, ama ısrarcıyız ve de yüzsüzüz ; terasta oturmak istiyoruz; rezarvasyonumuz yok. Tüm restaurant çalışanları bizi güzel bir yere oturtmak için seferber oluyor. Şahane kebaplardan ve tatlılardan yedikten sonra Galata Kulesi’ne doğru bakarak kahvemi yudumluyorum. Manzara eşsiz; İstanbul’un gürültüsünde gözlerimi kapıyorum, hayalimi kuruyorum ve artık eve doğru yola çıkmanın vaktinin geldiğini fark ediyorum.
Aradan 1 hafta geçiyor. Günlerden Salı, elimde koca bir şişe ayçiçek yağı, Meryem Ana Kilisesi’nin yolunu tutuyorum. Malum, okunacak dualar var. Bu sefer tek başımayım. Ancak kilise bomboş. Avluda oturuyorum; kuş cıvıltılarını dinliyorum. Avludaki yer taşlarının sıcağından sandaletlerim eriyecekmiş gibi oluyor ve içeri giriyorum. Bu sırada biri gelip elimdeki yağı alıyor ve kandilleri yakmaya başlıyor. Papazın yanına gidip dileğimi söylüyorum ve ekliyorum: “Gerçekten her gelenin dileği gerçekleşiyor mu?”  “Gerçekleşeceğine inanırsan olur; bizim elimizde sihirli değnek yok. Sadece Allah’a inan ve O’ndan iste’’ diyor papaz.
Dönüş yolunda Eminönü’ne doğru yürüyerek gitmek istiyorum ve kaybolduğumu fark ediyorum. Hava oldukça sıcak. Ara sokaklarda yürürken eski ahşap evlere gözüm takılıyor. Hani parmağının ucuyla dokunsan yıkılacakmış gibi duran eğri büğrü eski evler… Yol boyunca hem Selim için, hem de kendim için dilediğim niyetim takılıyor aklıma. Diyorum ki, eğer bu niyetim gerçekleşirse hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve gülümsüyorum. New York’a dönmeden önceki son olarak “yapılacaklar” listesini gözden geçiriyorum ve Selim’i arıyorum. Karşımda pırıl pırıl, neşeli bir ses “istediğim o işi aldım” diyor Selim.
         
Gerçekten de Selim’in dileği Ayın 1’i Kilisesi’ne gittikten ve dua okuduktan sonra hemen gerçekleşti. Ben ise her gün New York sokaklarında dolaşırken o Arnavut kaldırımında, ayağım sıcaktan yere yapışarak yürüdüğümü, niyetimi hatırlıyorum ve bekliyorum heyecanla gerçekleşeceği günü…

Yorumlar kapatıldı.