İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’nin İnsan Hakları İki Yüzlülüğü / Turkey’s Human Rights Hypocrisy

By Taner Akçam 
İstanbul’daki Osmanlı devlet arşivinde çoğu zamanında “çok gizli” damgası taşıyan belgeleri kullanarak, Türkiye’nin yüzyıllık inkarı üzerindeki perdeyi aralamaya çalıştım. Bu belgeler, 1913-1918 yılları arasında Osmanlı demografik siyasetinin soykırımsal olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Gerçekten de, “insanlığa karşı suçlar” ifadesi, hukuksal bir terim olarak ilk defa 24 Mayıs 1915 tarihinde, Ermeniler ve diğer Hristiyan sivillere yapılan soykırımı tanımlamaya yönelik olarak kullanılmıştı. 


By TANER AKCAM

Hafta başında Suriye devletinin sivillere yönelik katliamlarını kınayan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bu muameleyi “soykırım girişimi” olarak nitelendirmeye kadar gitti. Türkiye’nin bölgede insan haklarını korumaya çalışması makbul bir gelişme olsa da, Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik kınaması büyük bir iki yüzlülük. Zira, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1900’lerin başında Türk olmayan nüfusa karşı işlediği suçları inkar etmeye devam ettiği sürece, Türkiye’nin özgürlük, adalet ve insani değerleri korumaya yönelik çağrıları inandırıcı olmayacaktır.
***
Worcester, Mass.
Ortadoğu’da yeni bir siyasi düzen kuruluyor, ve Türkiye, otoriter rejimlere karşı durarak bu yeni düzenin lideri olmayı arzuluyor. Hafta başında Suriye devletinin sivillere yönelik katliamlarını kınayan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, bu muameleyi “soykırım girişimi” olarak nitelendirmeye kadar gitti.
Türkiye’nin bölgede insan haklarını korumaya çalışması makbul bir gelişme olsa da, Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik kınaması büyük bir iki yüzlülük. Zira, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1900’lerin başında Türk olmayan nüfusa karşı işlediği suçları inkar etmeye devam ettiği sürece, Türkiye’nin özgürlük, adalet ve insani değerleri korumaya yönelik çağrıları inandırıcı olmayacaktır.
Geçmişte Hıristiyanlara karşı uygulanan soykırım ve etnik temizlik ile Arap ve Kürt halklarının maruz bırakıldığı terör mirası, Türkiye’nin yaratmak istediği küresel Müslüman hakları savunuculuğu imajına zarar veriyor. Bu suçlar, eski Osmanlı topraklarının hafızalarında hala canlı. Türkiye’nin demokratik bir model olması, modern Türk devletinin temellerinin şiddet, insafsız nüfus mübadeleleri ve soykırım üzerine kurulduğunu kabul etmediği sürece mümkün değil.
İstanbul’daki Osmanlı devlet arşivinde çoğu zamanında “çok gizli” damgası taşıyan belgeleri kullanarak, Türkiye’nin yüzyıllık inkarı üzerindeki perdeyi aralamaya çalıştım. Bu belgeler, 1913-1918 yılları arasında Osmanlı demografik siyasetinin soykırımsal olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Gerçekten de, “insanlığa karşı suçlar” ifadesi, hukuksal bir terim olarak ilk defa 24 Mayıs 1915 tarihinde, Ermeniler ve diğer Hıristiyan sivillere yapılan soykırımı tanımlamaya yönelik olarak kullanılmıştı.
İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlılar tarafından işlenen suçları ilk önce “Hıristiyanlığa karşı suçlar” olarak adlandırmışlarsa da, daha sonra, sömürgelerindeki Müslümanlardan gelebilecek ters tepkileri göz önünde bulundurarak, ifadeyi “insanlığa karşı suçlar” olarak değiştirmişlerdir.
Bugün Erdoğan İslami değerlerin küresel sözcüsü olmaya çalışıyor. 12 Haziran 2011’de partisi AKP’nin (Adalet ve Kalkınma Partisi) büyük bir çoğunlukla kazandığı seçim sonuçlarını kutlayan binlere şöyle seslendi: “…bugün İstanbul kadar, Saraybosna kazanmıştır; İzmir kadar Beyrut kazanmıştır; Ankara kadar Şam kazanmıştır; Diyarbakır kadar Ramallah, Nablus, Cenin, Batı Şeria, Kudüs ve Gazze kazanmıştır.”
Mazlum Müslümanları destekler konuşmaları kendisine popülerlik kazandırdı. Fakat Erdoğan bölgede özgürlük ve demokrasiyi korumayı gerçekten arzu ediyorsa, Ortadoğulu Hıristiyanların meşru korkularına da kulak vermeli. 1915’te Avrupalı güçlerin “insanlığa karşı suçlar”ı kınayarak evrenselciliği seçtiği gibi, Erdoğan da “Müslümanlara karşı suçlar” odağının ötesine geçmeli. Zira, her mazlum halk korunmayı hak ediyor.
Suriye’de birçok Hıristiyan’ın ve diğer başka azınlıkların Beşar Esad yönetimindeki Baas Partisi’ni desteklemesi tesadüf değil; çünkü güvenlik için özgürlüklerini feda etmeye hazırlar. Türk söylemi Suriye’deki Sünni Müslüman çoğunluğun özgürlük talebiyle uyuşsa da, Suriyeli Hıristiyanların geleceğe dair korkularını gidermiyor. Aksine, Erdoğan ve onun inkârcı söylemi Suriye Hıristiyanlarına 1915’i hatırlatıyor; ve bu, Türkiye’yi büyük ölçüde bir tehdit olarak görmelerine sebep oluyor.
Ortadoğu’da güvenlik, demokrasi ve geçmişle yüzleşme arasında güçlü bir ilişki var. Tarihte yaşanmış adaletsizliklerin sürekli inkârı demokratikleşmeye sekte vurduğu gibi, farklı dini ve etnik gruplar arasında sağlam ilişkiler kurulmasını da engelliyor. Bu özellikle günümüz aktörlerinin birbirlerini hâlâ atalarının kıyafetleri içinde gördükleri eski Osmanlı topraklarında geçerli. Ermeni soykırımının günümüzdeki yansımalarına ek olarak, Türkiye’de Kürtler ve Alevilere karşı işlenen kitlesel suçlar, Irak’ta Kürtler ve Araplara karşı uygulanan şiddet ile Suriye ve Lübnan’da Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında cereyan eden gerginlik günümüz siyasetini zehirlemeye devam ediyor.
AKP’nin Türkiye ve Müslüman dünyasındaki popülaritesi, Erdoğan’a bir hoşgörü döneminin öncülüğünü yapma fırsatı veriyor. Türkler, Hıristiyanlara yapılan soykırımı ve diğer gruplara karşı işlenen suçları tanıyarak, insan hakları alanında lider olabilirler. Fakat Osmanlı’nın hataları telafi edilmediği sürece, Türkiye’nin örnek bir özgürlük ve demokrasi ülkesi olma çabaları sonuçsuz kalacak. Püriten ahlakçılar ve inatçı realistler, yanlış bir biçimde, adaleti sağlamakla ulusal menfaatleri korumanın birbirine ters düştüğüne inanıyorlar. Oysa tarihteki hataları kabul etmek sadece tek tarafın kazançlı çıkacağı bir oyun değildir.
Ortadoğu’da geçmiş zaman, şimdiki zamandır. Hakikat ve [onun ekseninde] uzlaşma insan hakları ve onuruna saygılı yeni ve istikrarlı bölgesel bir düzenin kurulması için elzemdir. Türkiye davranışlarıyla örnek olmalı.
Taner Akçam, Clark Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, “Genç Türklerin İnsanlık Suçları: Ermeni Soykırımı ve Osmanlı İmparatorluğunda Etnik Temizlik” adlı kitabın yazarı.


https://www.nytimes.com/2012/07/20/opinion/turkiyenin-insan-haklar-iki-yuzlulugu.html?ref=opinion&pagewanted=print

Turkey’s Human Rights Hypocrisy
By TANER AKCAM
Worcester, Mass.
A NEW political order is emerging in the Middle East, and Turkey aspires to be its leader by taking a stand against authoritarian regimes. Earlier this week, Turkey’s prime minister, Recep Tayyip Erdogan, went so far as to denounce the Syrian government’s continuing massacres of civilians as “attempted genocide.”
Turkey’s desire to champion human rights in the region is a welcome development, but Mr. Erdogan’s condemnation of Syria is remarkably hypocritical. As long as Turkey continues to deny crimes committed against non-Turks in the early 1900s, during the final years of the Ottoman Empire, its calls for freedom, justice and humanitarian values will ring false.
Turkey’s attempt to cultivate an image as the global protector of Muslim rights is compromised by a legacy of ethnic cleansing and genocide against Christians and terror against Arabs and Kurds. Memories of these crimes are very much alive throughout former Ottoman territories. And Turkey cannot serve as a democratic model until it acknowledges that brutal violence, population transfers and genocide underlie the modern Turkish state.  
Using documents from the Ottoman government archives in Istanbul, which were once classified as top secret, I have sought to pull back the veil on Turkey’s century of denial. These documents clearly demonstrate that Ottoman demographic policy from 1913 to 1918 was genocidal. Indeed, the phrase “crimes against humanity” was coined as a legal term and first used on May 24, 1915, in response to the genocide against Armenians and other Christian civilians.
Britain, France and Russia initially defined Ottoman atrocities as “crimes against Christianity” but later substituted “humanity” after considering the negative reaction that such a specific term could elicit from Muslims in their colonies.
Today, Mr. Erdogan is seeking to be a global spokesman for Muslim values. In June 2011, he told thousands gathered to celebrate the landslide victory of his Justice and Development Party, known as the A.K.P.: “Sarajevo won today as much as Istanbul; Beirut won as much as Izmir; Damascus won as much as Ankara. Ramallah, Nablus, Jenin, the West Bank, Jerusalem and Gaza won as much as Diyarbakir.” 
Speaking in support of oppressed Muslims has earned him popularity. But if Mr. Erdogan aspires to defend freedom and democracy in the region, he must also address the legitimate fears of Christians in the Middle East. Just as the European powers opted for universalism in 1915 by denouncing “crimes against humanity,” Mr. Erdogan must move beyond his narrow focus on “crimes against Muslims.” All oppressed peoples deserve protection.
It isn’t a coincidence that many Christians and other minorities in Syria support Bashar al-Assad’s Baath Party; they are willing to sacrifice freedom for security. While Turkish rhetoric appeals to the Sunni Muslim majority’s demand for freedom in Syria, it does not relieve Syrian Christians’ anxiety about their future. On the contrary, Syrian Christians listening to Mr. Erdogan and his denialist rhetoric are reminded of 1915, and that makes Turkey look very much like a security threat to them.
Confronting the past is closely linked to security, stability and democracy in the Middle East. Persistent denial of historical injustices not only impedes democratization but also hampers stable relations between different ethnic and religious groups.
This is particularly true in former Ottoman lands, where people view one another in the cloaks of their ancestors. In addition to the reverberations of the Armenian genocide, mass crimes against Kurds and Alevis in Turkey, violence against Kurds and Arabs in Iraq, and Christian-Muslim tensions in Syria and Lebanon continue to poison contemporary politics.
The popularity of the A.K.P. in Turkey and the Muslim world affords Mr. Erdogan an opportunity to usher in an era of tolerance. By acknowledging the genocide against Christians and crimes against other groups, the Turks can become leaders in the realm of human rights. But Turkey’s efforts to paint itself as a beacon of freedom and democracy will fail so long as Turkey refuses to atone for Ottoman sins.
Moral purists and hard-nosed realists mistakenly believe that pursuing justice and national interests are mutually exclusive. But acknowledging historical wrongs is not a zero-sum game.
In the Middle East, the past is the present. And truth and reconciliation are integral to establishing a new, stable regional order founded on respect for human rights and dignity. Turkey should lead by example.
Taner Akcam, a professor of history at Clark University, is the author of “The Young Turks’ Crime Against Humanity: The Armenian Genocide and Ethnic Cleansing in the Ottoman Empire.”
https://www.nytimes.com/2012/07/20/opinion/turkeys-human-rights-hypocrisy.html?_r=2&ref=opinion&pagewanted=print

Yorumlar kapatıldı.