İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yeni Anayasa’da Düşünce, Din veya İnanç Özgürlüğü Hakkı Nasıl Korunmalı?

Mine Yıldırım

Yeni Anayasa yapım süreci, düşünce, din veya inanç özgürlüğü hakkının kapsamının ulusal düzeyde yeniden belirlenmesi için önemli bir fırsat sunuyor. Türkiye’de 1982 Anayasası’nda din veya inanç özgürlüğü hakkının kapsamı, uluslararası insan haklarının ilgili hükümlerindeki kapsamla kıyaslandığında daha dar. Bu hakkın kapsamını en azından uluslararası normlara uygun olacak şekilde genişletmenin bir yolu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) Madde 9’un metnini yeni Anayasa’ya aynen almak olabilir. AİHS’ne taraf olan Türkiye zaten Madde 9’u korumakla yükümlü.

Her iki hükmü hatırlayalım.

1982 Anayasası Madde 24:
Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.
14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin ve törenler serbesttir.
Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
AİHS Madde 9:
Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.
Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın, ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir.
Her iki hükmün ilk cümlesi benzer nitelikte. Din ve inancı değiştirme hakkı Madde 9’da açıkça ifade edilirken 1982 Anayasası’nın 24. Maddesi’nde açık ifadesini bulamıyor. Oysa, dini veya inancı değiştirme özgürlüğü, düşünce, din veya inanç özgürlüğünün olmazsa olmaz bir bileşenidir. Bu hak, devlete dini değiştirme hakkının kullanımını engellememe yükümlülüğü getirdiği gibi kişilerin bu hakkı kullanabilmesi için gereken koşulları sağlama yükümlülüğünü de getirir. Örneğin, kişi yasalara göre dinini değiştirebilir ancak bunun aile ve sosyal çevre içinde yaratacağı sonuçlar o denli ağır olabilir ki gerçek bir özgürlükten söz edilemez. Bu durumda devletin gerçek bir özgürlük ortamı sağlamak amacıyla politikalar geliştirmesi gerekir. Dolayısıyla yeni Anayasa’nın ilgili hükmüne din veya inancı değiştirme hakkının eklenmesi bu hakkı açıkça güvence altına aldığı gibi aynı zamanda önemli bir zihinsel değişimi ifade etmiş olacaktır.
Bu noktada, hakların kullanımı açısından özgür bir ortamın ne derece önemli olduğunu apaçık gözler önüne sermesi açısından kısa bir süre önce bir ateist web sitesi editörü ile İnanç Özgürlüğü Girişimi tarafından yapılan röportaja dikkat çekmek isterim. Editör, Türkiye’de ateist veya agnostiklerin örgütlenememelerinin en önemli nedenlerinden birinin hedef olma korkusu olduğuna dikkat çekiyor.[1]
Dini açıklama/dışa vurma hakkına ilişkin AİHS Madde 9 ve 1982 Anayasası Madde 24 hükümlerindeki düzenlemeler arasındaki farklar hem bir yaklaşım farkını yansıtıyor hem de hakkın kapsamı açısından önemli bir fark yaratıyor.  Madde 9 din veya inancın ibadet, uygulama, öğretim ve dini törenlerle dışavurumunu koruyor. 1982 Anayasası Madde 24 ise ibadet etme ve dini ayin/tören yapma hakkını koruyor. Din veya inancın uygulamayla dışavurumundan bahsetmediği gibi öğretimle dışavurumunu da korumuyor. Bunun yerine, din öğretimini düzenliyor. Dolayısıyla dinin dışavurumunun korunmasına ilişkin dar bir yaklaşımı yansıtıyor. Buna göre din veya inançların tipik bir ibadet anlayışı dışında görülebilecek uygulamaları, dinsel semboller ve kılık-kıyafet gibi, 1982 Anayasası’nda açıkça korunmuyor. Benzer şekilde 1982 Anayasası Madde 24, din veya inancı öğretimde dışa vurma hakkını korumuyor, bunun yerine din öğretiminin devlet gözetiminde yapılacağına ve kişinin kendi isteğine ve küçüklerin ebeveynlerinin talebine bağlı olduğuna ilişkin bir kural getiriyor.
Yeni anayasada din veya inancın açıklanmasının ve dışavurumunun uygulama ve öğretim alanlarında da korunması Türkiye’nin din veya inanç özgürlüğü hakkını uluslararası yükümlülükler temelinde korumaya yaklaştıracaktır. Yeni anayasa sürecinde çeşitli  toplum kesimleri tarafından dile getirilen, dinin uygulama ve öğretimde dışavurumuna yönelik, taleplerin anayasal temelini oluşturacaktır. Bu bağlamda, başörtüsü ve din görevlisi yetiştirme amaçlı okul açabilme talepleri en tipik örnekler. Bu hakların ancak yasalarla öngörülen koşullara uyulması şartıyla sınırlanabileceği, tamamen yok sayılamayacağı hatırlanmalıdır (AİHS Madde 9(2)).
Din veya inancı ibadette, uygulamada, öğretimde ve dinsel törenlerde dışa vurma hakkının ne derece kapsamlı olduğu birçok kişi için şaşırtıcı olabilir. İnsan Hakları Komitesi’nin Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 18. Maddesi (din veya inanç özgürlüğü) hakkındaki Genel Yorumu (No. 22) bu konuda yetkin bir yorum içerir. Buna göre din veya inancı ibadet, dinsel törenler, uygulama ve öğretimde dışa vurma özgürlüğü bir dizi eylemi kapsar. İbadet kavramı inancı doğrudan ifade eden ritüel ve törensel eylemleri ve bu eylemlerin parçası olan uygulamaları kapsar. Bunlar ibadet yeri bina etme, ritüellerde kullanılacak çeşitli nesnelerin, sembollerin kullanılması ve kutsal sayılan günlerin kutlanmasını da içerir. Din veya inancın dinsel törenlerde ve uygulamada dışavurumu sadece törensel eylemleri değil, yemekle ilgili belirli kuralları, kılıf kıyafetin giyilmesini, hayatın belirli dönemleriyle ilgili ritüellere katılımı ve bir grup tarafından geleneksel olarak konuşulan dilin kullanımını da kapsar.   Ayrıca, din veya inancın uygulama ve öğretimi dinsel grupların temel işleriyle ilgili eylemleri de korur. Dinsel liderleri, rahipleri ve öğretmenleri seçme özgürlüğü, dini okullar kurma özgürlüğü ve dinsel metin veya yayınları hazırlama ve dağıtma özgürlüğü gibi.
Sonuç olarak, düşünce, yeni anayasada kilit bir öneme sahip olan din veya inanç özgürlüğü hakkı en azından uluslararası hukuka uygun bir hükümle korunmalıdır. AİHS Madde 9 hükmünün aynen alınması, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu olduğu ifadesine, din öğretiminin düzenlenmesine ve Madde 9 ikinci paragrafta ifade edilenler dışında başka sınırlamalara yer verilmemesi, düşünce, din veya inanç özgürlüğüne sağlam ve kapsamlı bir anayasal korunma sağlayacaktır.
* AAbo Akademi İnsan Hakları Enstitüsü

Yorumlar kapatıldı.