İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

El Turco açılımı

Aslı Aydıntaşbaş / Milliyet

Dışişleri Bakanı’ndan anladığım, 1915 Ermeni olaylarının 100’üncü yılına girerken Türkiye’de derinden derine ilerleyen yepyeni bir ”açılım” süreci var. 3 ayaklı bir strateji… Bardağın dolu tarafından bakıyorum. Geç de olsa, ”Acılarınızı duyuyorum, Ermenileri dinleyeceğiz” denmesi önemli. 2015’e giderken bu konuda ortak bir deklarasyon çabası var. Açılımın ikinci ayağı, ”Diaspora” sözünün yeniden tanımlanmasıyla ilgili. Dışişleri Bakanı, tüm elçiliklere bir genelge yollayarak Türkiye diasporasını yeniden tanımlamış: ”Sadece Türkler değil; bu topraklardan göç eden herkes bizim için diasporadır. Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, Latin Amerika’daki El Turco’lar ve Arjantin’deki Araplar dahil. Bunlar bizim insanımız. Kültürü, dili bize benzeşen insanlar.”… Ermeni diasporasıyla temaslar, çoktan başlamış bile… Ve son olarak Ermenistan’la hassas diplomasi. Davutoğlu, Ermenistan’la ”kadük” hale gelen ”protokollerin” hala ”masada” olduğunu hatırlatıp durdu. Hillary Clinton geçen ay Ermenistan’a gitmiş. Sarkisyan, yeniden seçildi. Ondan istenen, ilk aşamada Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri toprağının sadece ufak bir bölümünden çekilmesi. Ondan sonra Türkiye sınırını açacak, ticaret ve yatırım başlayarak ve görüştüğüm üst düzey bir yetkilinin ifadesiyle ”Erivan’ı Erbil gibi ihya edeceğiz.”

***
Diaspora sözcüğünü yeniden tanımlayan Dışişleri tüm elçiliklere bir genelge yollayarak Türkiye’den göçen Ermeni, Yahudi, ve El Turco’larla temasa geçti.
Giderken yolda anlattı; önemsedik, ancak gazetecilik kurnazlığı işte, kendi aramızda anlaşıp ”Bir gün bekletelim” dedik. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Suriye zirvesine katılmak için Paris’e geldik. Uçakta, uzun uzadıya Suriye konuştuk. Ancak arada nasılsa konu Ermeni meselesine geldi.
“Ermeni meselesi ne alaka?” demeyin. Ermeni sorunu ya da 1915’te neler olduğu, bunun nasıl tanımlandığına dair tartışma, 100 yıl sonra bile Türkiye’yi paralize etmeye devam ediyor. Bakınız Hrant Dink, Fransa’yla kopma noktasına gelen ilişkiler, ABD’de her yıl Kongre ‘soykırım’ demesin diye harcanan milyonlarca dolar. Ve tabii aniden kesip atılan bir uzvun yüz yıl sonra bile bünyede yarattığı acı, ağrı, özlem…
Dışişleri Bakanı’ndan anladığım, 1915 Ermeni olaylarının 100’üncü yılına girerken Türkiye’de derinden derine ilerleyen yepyeni bir ”açılım” süreci var. 3 ayaklı bir strateji.
Öncelikle hissiyat. Türkiye yıllardır Ermeni olaylarını inkar etti ya da resmi düzeyde “Hocalı katliamı” gibi kavramlarla ”Sizde olduysa bizde de oldu” politikasıyla Ermenilerin acısını küçümsedi. Bu yüzden, Davutoğlu’nun şu sözlerini önemsedim:
”Ermenilerin karşısında ‘1915’te hiçbir şey olmamıştır’ diyen bir Dışişleri Bakanı yok. Ben yaşananlara soykırım demem ama diyenin kendi tercihi. Bu konuda yeni bir dil geliştirmemiz lazım. Sizin acınızı reddetmiyoruz, anlıyoruz, ne yapılması gerekirse beraber yapalım. Ama tek taraflı bir suç deklarasyonu değil.”
Davutoğlu’nun geliştirdiği ‘Adil Hafıza’ diye bir kavram var. Ermeni acılarını hissetmek, anlattıklarını ‘ağızlarına tıkamamak’ üzerine bir anlayış. ”Biz Almanlar gibi değiliz. Tarihimizde etnik kıyım, getto fikri yok. Balkanlar’da, Kafkaslar’da Müslümanların, endişeleri, korkuları, kayıpları da var. Beni Anadolu’dan da sürecekler diye bir paranoya ile yaşanmış bazı şeyler oldu. Ama bu bütün bir ırkı tasfiyeye yönelik ideolojik bir refleks değil. Bu psikolojiyi Nazilere benzetir, katil ırk olarak takdim ederseniz olmaz. Tek taraflı bir suç deklarasyonu olmaz.”
Bardağın dolu tarafından bakıyorum. Geç de olsa, ”Acılarınızı duyuyorum, Ermenileri dinleyeceğiz” denmesi önemli. 2015’e giderken bu konuda ortak bir deklarasyon çabası var.
Açılımın ikinci ayağı, ”Diaspora” sözünün yeniden tanımlanmasıyla ilgili. Dışişleri Bakanı, tüm elçiliklere bir genelge yollayarak Türkiye diasporasını yeniden tanımlamış: ”Sadece Türkler değil; bu topraklardan göç eden herkes bizim için diasporadır. Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, Latin Amerika’daki El Turco’lar ve Arjantin’deki Araplar dahil. Bunlar bizim insanımız. Kültürü, dili bize benzeşen insanlar.” Buna göre elçilikler artık bir zamanlar Osmanlı tebası olan bu insanlara kapılarını açacak, temas kuracak, hatta ulusal günlere davet edecek. Ermeni diasporasıyla temaslar, çoktan başlamış bile.
İmparatorluğun zorlu ama zengin mirasını ”homojen” bir Türk ırkına dönüştürmeye çalışan cumhuriyet ideolojisi için önemli bir evrim bu. Bu açılımı, Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Meclis kürsüsünden ettiği ”Tarihimiz 1923’te başlamamıştır” sözüyle düşünün. Bürokrasi zor alışacaktır. Ancak bu yeni kavramlar, Türkiye’nin yeni bölgesel iddiasıyla paralel. Ve son olarak Ermenistan’la hassas diplomasi. Davutoğlu, Ermenistan’la ”kadük” hale gelen ”protokollerin” hala ”masada” olduğunu hatırlatıp durdu. Hillary Clinton geçen ay Ermenistan’a gitmiş. Sarkisyan, yeniden seçildi. Ondan istenen, ilk aşamada Ermenistan’ın işgal ettiği Azeri toprağının sadece ufak bir bölümünden çekilmesi. Ondan sonra Türkiye sınırını açacak, ticaret ve yatırım başlayarak ve görüştüğüm üst düzey bir yetkilinin ifadesiyle ”Erivan’ı Erbil gibi ihya edeceğiz.”
Ermeniler için, cazip bir teklif. Türkler için ise, maddiyatta hiçbir değeri olmayan, ancak hissiyatta bölünmüş ruhları, kayıp benlikleri birleştirecek bir adım. Davutoğlu ”Ermeni meselesine katkıda bulunmak istiyorsanız, gelin birlikte çalışalım. Keşke protokoller hayata geçse. Hala içim yanar, çok rahat yapabilirdik. Psikolojik faktörler nedeniyle olmadı” diyor.
Ne bileyim? Belki çok geç değil. Belki olur.
Aslı Aydıntaşbaş / Milliyet

Yorumlar kapatıldı.