İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sansür ve Sorumluluk

Ragıp Zarakolu

“Sansür ve Sorumluluklarımız” konusuna, “Önümüzdeki Evre” başlığı altında kısaca değinmek istiyorum. Belge Uluslararası Yayıncılık, tarihsel olarak militarizm ve resmi ideoloji, devletin işlediği suçlar, Kürt Sorunu ve Ermeni Soykırımı başta olmak üzere birçok tabu konunun tartışılması için öncülük yaptı. Bu konular bazen yavaş da olsa, tartışılmaya başlandı..

TYB DÜŞÜNCE, İFADE VE YAYINLAMA ÖZGÜRLÜĞÜ ÖDÜL TÖRENİ
Hil Otel, Taksim, 05.06.2012
Sevgili Başkan, Sevgili Meslektaşlarım ve Dostlarım,
Sayın Metin Celal’in şahsında, 1995’ten bu yana, bizimle dayanışma içinde bulunan; Yayınlama Özgürlüğü Raporları yayınlayan; düşünce özgürlüğünün sınırlarının genişlemesi için diğer Yazar ve Basın Kurumları ile işbirliği içinde bulunan; Düşünce Özgürlüğü Ödüllerini tesis eden ve ülkemizdeki en saygın meslek kurumlarından biri olan Türkiye Yayıncılar Birliğine teşekkür ederim. Bizi zor günde yalnız bırakmayan diğer kurumlara ve kişilere de teşekkür etmek isterim. Desteğinizden dolayı sizlere müteşekkirim.
“Sansür ve Sorumluluklarımız” konusuna, “Önümüzdeki Evre” başlığı altında kısaca değinmek istiyorum. Belge Uluslararası Yayıncılık, tarihsel olarak militarizm ve resmi ideoloji, devletin işlediği suçlar, Kürt Sorunu ve Ermeni Soykırımı başta olmak üzere birçok tabu konunun tartışılması için öncülük yaptı. Bu konular bazen yavaş da olsa, tartışılmaya başlandı.
Ancak Türkiye’de sansür, bir çeşit savunma refleksi ile gelişen yeni yayın ve iletişim alanları karşısında, kendine yeni yetki sahaları yaratmakta gecikmedi. Internet’in yarattığı on-line yayıncılık, face-book, twitter ve Youtube başta olmak üzere yeni yayıncılık alanları hızla sansürden etkilenmeye, bazen yazılı basından çok daha etkili ve yaygın biçimde yasaklanmaya ya da kontrol altına alınmaya başladı.
Sansürü tartışırken, onun büründüğü çeşitli biçimleri netleştirmekte yarar var. Birinci düzeyi, devletin dayattığı sansür olarak nitelendirebiliriz. İkinci aşamada ise ekonomik temelli bir sansür vardır. Sansürde üçüncü düzey ise oto-sansürdür. Ve nihayet, ancak yeni tartışılmaya açılan kültürel sansürdür.
Kültürel sansür başlığı altında, milliyetçilik ve cinselliğe ilişkin birçok konu, maalesef yüzeysel ve yavaş olsa da,  tartışılmaya başlanmıştır. Ancak nasyonal ego, kültürel baskı yoluyla kontrol altında tutulan birçok konunun tartışılmasına ve anlamlı bir eleştirelliğe izin vermiyor. Son derece önemli konular Türkiye’ye çok yetersiz biçimde yansıyor.
Bu konulardan biri eğitimdir. 4-4-4 gibi sayısal planların ya da üniversitenin yapısına ilişkin referansların ötesine, çok daha ciddi bir eğitim sorunu var. Kendisine bir ekonomik rol modeli atfedilen Türkiye’nin, örneğin 2007 BM İstatistiklerine göre neden Arnavutluk, Guyana ve Sri Lanka gibi ülkelerin gerisinde kaldığı konusunda ciddi bir tartışma neden yapılmıyor? Söz konusu istatistik, okuma ve yazma yetisinin yeterliliğine ve kullanımına ilişkindir
Kültür ve nasyonal ego, sağlık kurum ve endüstrisinin yapısı, kalitesi ve sorumluluklarına ilişkin anlamlı bir tartışmaya da izin vermiyor. Adil olmayan yargılama sonuca cezaevinde sağlığı bozulan çevirmen ve gazeteci, insan hakları aktivisti Suzan Zengin’in “nihai infazının” sağlık kurumlarının çarpık yapısı ile sağlanmış olması hazindir. Bu tartışmanın oysa yıllar önce başlamış olması gerekirdi.
Ve nihayet Türkiye’de siyasetten bireysel yaşam tarzı seçimine kadar uzanan, hayatın her veçhesini etkileyen bir konu mevzubahis… 75 milyonluk nüfusun % 98ini etkileyen bir konu gündemdeki yerini koruyor. Açıkça tartışılamayan bir konu bu: yani
DİN, özelikle de İSLAM …
Dinsel geleneklere, dinsel yorumlara, dinsel kurumlara, dinsel finansmana, ya da tarihsel dini figürlere ilişkin, farklı başın açısına sahip, anlamlı bir çözümleme yapan kitap ve makaleler nerede?
Rönesans’ın getirdiği Aydınlanmaya, Orta Çağ zihniyeti Engizisyon kurumu ve yasak kitapları belirleyen INDEKS ile yanıt verdi.  İtalyan filozofu, Papanın istemi üzerine Savonarola 1498’de idam edildi. Giardono Bruno 1600 yılında Roma’da Campo de Fiori meydanında yakıldı.  Lucio Vanini, dinsizlik ve kafirlikle suçlanarak önce dili koparıldı sonra yakıldı. Büyük İngiliz şairi Marlow ataistlikle suçlandı, sonra “bir serseri” tarafından bıçaklandı [1593]. İngiliz şairi Kyd işkence gördü. I. Elisabeth devrinde farklı görüşleri nedeniyle yakılanlar oldu. 1611 de Cambridge üniversitesinden Fransiz Kett, I James Bartholomew Legate’i önce saraydan kovdu, sonra yaktırdı.
Index, Papalığın matbaanın getirdiği fikirleri yaygınlaştırma olanağına  karşı geliştirdiği bir yöntemdi. Bizde de devletin iletişim olanakları karşısında verdiği tek refleks yasakçılık ve kontrol oluyor. Bu anlayışlar, Avrupa’yı 17. yüzyılda bir din savaşları sarmalına sürükledi ve tolerans fikri buradan yükseldi.
Büyük şair Milton, 16oo’lü yıllarda Areopagitica: A Speach for the Liberty of Unlicensed Printing’ i yayınladı.
Ve nihayet 1689’da Act of  Toleration [Tolerans Kanunu] yayınlandı. Bu tartışmalar Locke’lar, Voltairler ve diğerleri ile 18. yy.da devam etti.
Papalık gibi TC nin de 26 binlik bir Yasak Kitap İNDEKS ine sahip olması acı veriyor. 21 yy.da…
Türkiye’nin de din temelli kültürel sansüre son vermesinin zamanı gelmiştir. Böylece bizler de sadece kendi dinsel mirasımızı çözümlemek ve tartışmakla kalmaz, aynı zamanda kişisel inançlarımızı da dürüstçe ve saygı ile konuşup tartışabiliriz. Bunun sağlanabilmesi için Türkiye’nin nefret söylemi ile eleştirellik arasındaki farkı idrak etmesi gerekir.
Yayıncılar olarak elbette Kürt sorunu, militarizm, resmi tarih, devlet terörü, polisin büyüyen rolü ve kontrol gücü, yasal sistemin yaşadığı kriz, üstüne kitap yayınlamaya devam edeceğiz.
Ama sansürün sınırlarını gerilere itmek gibi bir misyona sahip olduğumuzu asla unutmamalıyız. Bu sansür ister devlet tarafından dayatılsın, ister oto sansür olsun, isterse kültürel sansür olsun… Sansür ile mücadele etme hakkımız var. Ama bu aynı zamanda, yayıncı olarak üstümüze düşen bir sorumluluk…
Selam ve sevgi ile…

Yorumlar kapatıldı.