İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yalan Dünya ve sağlam kafa

Orhan Kemal Cengiz

Türkiye’yi sekülerleştiren güçte, bütün dillerin Türkçeden türediğini öne süren ‘Güneş dil teorisi’nin yaratıcıları da aynı siyasi gelenekten geliyorlar.Türkiye’yi anlamamızı fevkalade güç bir hale getiren ciddi paradokslar var geçmişimizde. Mesela bunlardan bir tanesi, Türkiye’yi ‘modernleştiren’ güçle ‘homojenleştiren’ gücün aynı olması. Bizim ‘modern’ dünyaya adım atmamız aynı zamanda gayrimüslimlerden kurtulmayı, bu ülkede farklı ırkların, farklı etnisitelerin yaşadığını reddetmeyi vd. de temsil ediyor.

Türkiye’yi ‘sekülerleştiren’ güçte, dünyadaki bütün dillerin Türkçeden türediğini öne süren ‘Güneş dil teorisi’nin yaratıcıları da aynı siyasi gelenekten geliyorlar. Yani bizim ‘ilerleme’ kabul ettiğimiz pek çok şeyin altında ciddi derecede faşizan bir ‘öz’ bulunuyor.
Bugünden bakınca inanmak çok güç ama bu ülkede 30’lu yıllarda ideal ölçüyü bulmak için 64.000 kişinin kafatası tek tek ölçüldü. Diyebilirsiniz ki aynı yıllarda Almanlar ve İtalyanlar da benzeri şeyleri yapıyorlardı. Onlar da saf bir ırk arayışı içindeydiler… Evet bunlar doğru ama bugün İtalya veya Almanya’da, o dönemleri faşistler dışında kimse sahiplenmiyor, hiç kimse o dönemleri ülkenin ‘ilerici’ atılım yılları olarak görmüyor.
Yine aynı şekilde, hiçbir biçimde sorgulamadan kabul ettiğimiz doğrularımız var bizim: “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” diyoruz mesela… Şimdi Atatürk illa da bu kasıtla söylemiştir gibi bir iddiada bulunmayacağım. Ama o başka bir şey kastetmiş bile olsa, bu sözün içinde oldukça faşizan, fiziksel engelleri bulunan insanları aşağılayan bir yan yok mu?
Bütün bu düşüncelerin hızla kafamdan geçmesine yol açan, az önce internetten Yalan Dünya dizisinde izlediğim bir enstantane oldu. Bu sahnede son zamanlarda Türkiye’de yaşanan ‘tiyatro’ tartışmalarına doğrudan bir gönderme var. Başbakan’ı ve onun tiyatro konusunda sarf ettiği sözleri ti’ye almak istemişler. Ama bunu tam da “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” faşizan mantığıyla yapıyorlar.
Orçun babasına “Şu yandaki tiyatrocu karıları da eleyelim buradan ya”diyor. Babası da “Niye ki”diye sorunca, Orçun bu defa “…içki bunlarda, mini etek bunlarda…”diye yanıt veriyor ve tam bu esnada Açılay ve Deniz balkona çıkıyorlar… Bundan sonrası tam bir garabet ve katmerli ‘kitsch’. Deniz, Orçun’a “Sizin ilerlemeden, sanattan yana olmanız gerekmez mi”diyor, Açılay da “Siz nasıl böyle oldunuz”diye soruyor. Ardından Orçun bayılıyor ve bu esnada annesi çıkıyor balkona. Meğer doktor Orçun doğarken çok aceleci davranmış, çabuk doğsun diye kafasını vakumla çekmiş, o nedenle Orçun’un beyninin tek lobu çalışıyormuş, Orçun beyninin ancak yüzde üçünü kullanabiliyormuş!
Bir insanın fiziksel/zihinsel özrüyle onun sahip olduğu ‘çarpık’ düşünceler arasında paralellik kuran bu ucuz parodi, tam da bizim ‘ilerlemeci’, ‘aydınlanmacı’ Cumhuriyet idealimizi yansıtıyor aslında. İnsanlar sadece yanlış düşüncelere sahip değiller, onların bizatihi varoluşlarında bir yanlışlık var.
Bu arada yanlış anlaşılmasın, Yalan Dünya dizisini ben de büyük bir keyifle seyrediyorum ve dizinin bütününde böyle bir bakış açısının bulunduğu kanısında değilim. Ama sözünü ettiğim enstantane, Türkiye’de halkı ‘cahil’ ve ‘kandırılmış’ bir güruh olarak gören ve halen daha pek çok insanın paylaştığı bir bakış açısını yansıtıyor. Bu bakış açısına göre insanlar neredeyse ‘genetik’ bir bozukluk nedeniyle yanlış düşüncelere sahip oluyorlar. O nedenle onlar ‘ilerlemeden yana’ olmuyorlar. Onların bizatihi varoluşlarında bir yanlışlık olduğu için de ‘aklın’, ‘bilimin’ ışığıyla aydınlanmış zihinlerin bu ‘geri’ zihinleri aydınlatması, onları ilerletmesi sorgulanamaz bir ‘misyona’ dönüşüyor…
Kısacası, eğer bu tiyatroya ‘müdahale’ eden zihniyet, orada ‘açık saçıklığı’ ve kendince onaylamadığı ahlaki değerleri hedef alması nedeniyle otoriter ve faşizan ise bu, ona karşı çıkanların tamamını otomatik olarak demokrat falan yapmıyor. Sağlam kafanın kimde bulunduğunu anlamak da Türkiye’de epey bir meşakkat gerektiriyor…
            

Yorumlar kapatıldı.