İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Prens Adaları fena kaynıyor!

Adalar Belediyesi, çağdaş plaj hizmeti sunmaya çalışıyor. Ancak kıyı işgalcileri ‘eski köye yeni âdet gelmesine’ kaba kuvvet kullanarak karşı çıkıyor.

KÜRŞAT DOĞUHANArşivi

En uzun kıyı şeridine sahip, yani doğrudan denize girmeye en müsait ada, tarihten bugüne ‘Ermeni Adası’ olarak da bilinen Kınalıada’dır adalar arasında. İstanbul’dan gelirken yol üzerindeki ilk ada olması hasebiyle, Rumca/Yunanca ‘ilk’ anlamına gelen ‘Proti’ denmiş aslında bu adaya…
2009’da, yaz-kış Adalar’da yaşayanlarla kışın İstanbul’da yaşamalarına rağmen ikameti Adalar’da olanlar 11 bin 700 kişiydi; şimdiyse 14 bin 600 kişi… Bu sayı, 15 Mayıs–29 Ekim arası 80 bine çıkabiliyor her yıl. Yazın, hafta sonları gelen 200 bin günübirlikçinin büyük bir bölümü Kınalı’ya ‘dökülüyor’ adeta.

En şanssız ada Kınalıada 
Kınalıada halkı, son 25 yıldır hafta sonları “Tuvaletinizi kullanabilir miyiz?” ile başlayan, “Bizim çocuğa evinizde bir kenarda yer açın uyusun” ile devam eden ve “Biraz domates ve etimiz var, buzdolabınıza koysaydınız!” ve sonra “Ya ne dil konuşuyorsunuz, siz Türk değil misiniz?” gibi replikler duymaktan bıkmıştı. Hafta sonları kapıları kapatıp başka bir yere gidiyorlardı. Hele “Bunca zaman siz yaptınız, şimdi biz keyif yapalım!” deyip, balkona atlayıp, masaya oturmaya kalkmalar, ‘münferit’ olmayan vakıalardan…
‘Kedi yumağı’ halindeki ülkemizin kadastro mevzuatından payını alan Adalar’daki araziler, Hazine, Milli Emlak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Adalar Belediyesi arasında dağılmış durumda…
Artık zaman ‘nihai karar verme’ zamanıydı! 
Adalar Belediyesi’ne devletin birimleri, bu yapılar için “Yıkmayarak suç işliyorsunuz, neden yıkmıyorsunuz?” baskısı yaparken, öte yandan Mustafa Farsakoğlu ve ekibinin kıyıları halka açması için yaptığı tüm çabalarına da aynı devletin başka birimleri engel oluyordu…
Nisan 2009’da seçilmiş belediyenin tecrübesi yoktu; 2010 yazında ise demonte çitler koyması karşısında ‘Kamuya ait kıyılara çit çekiliyor!’ diye eleştiriler aldı.
Oysa kıyılar yıllarca zorla şezlong kiralayan, insaniyet dışı davranan, üç ay içinde 90 ila 160 bin TL kadar vergisiz kazanç sağlayan bir avuç çapulcuya peşkeş çekilmişti. 2010’da Kınalıada’da dört genç boğulmuş, yıkım yapılamamıştı. 2011’de ise başarısız bir ‘hizmet kiralaması’ yapıldı.
Fakat kanunun emrettiği, kaçak plajların yıkımları yarıda kalmıştı; bunu devam ettirmek gerekiyordu. İşte 2012 kışında, bu yarım kalmış işler bitirilmeye başlandı…
Halka açık alanlarda işgalciler, ‘plajcı’ diyorlar kendilerine. İşlemler, 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 5237 sayılı TCK ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu kapsamında uygulanıyor. Aldığımız duyumlar ve çok güvenilir kaynaklara göre, belediyeye çok yakın bazı ‘plajcılar’ bile, fuzuli şagil (fuzuli işgal eden) olmuş…
Bugüne dek Büyükada Aya Nikola Mevkii’ndeki 8 gecekondu, 3 tüpgaz, 3 kum deposu, Heybeliada Çam Limanı’nda birçok baraka, Kınalıada’da Ayazma, Jarden, Kamos, Teos, Kumluk plajları, Burgazada’da 6 No’lu plaj ve daha 117 kaçak yapıya son verilmiş.

Kıyı işgalleri nasıl oluştu? 
1986’dan beri kıyılar işgal edilmiş ve haksız kazanç kaynağı olmuş. Maalesef belediye yönetimleri, görevlerini yerine getirmemiş, hiçbir işlem yapılmamış…
Yasalarda kıyılar için, ‘(…)Tescil dışı, halka açık alanlar’ denmekte. Doğrudur, zira 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nda da belirtildiği üzere ‘(…) Kıyılar, herkesin eşit, serbestlikle yararlanmasına açık, hiçbir yapının yapılamayacağı; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engellerin oluşturulamayacağı yerlerdir’.

‘Ecrimisil’ bir ‘izin bedeli’ değil, sadece bir tazminat! 
İşgalcilerle konuştuğunuzda, “Yapılaşmamız, Kıyı Kanunu’na uygun veya işgaliye harcı ödüyoruz” diyorlar… Halbuki işgaliye veya ecrimisil, asla bir ‘izin bedeli’ değildir! Bir malın sahibinin rızası dışında kullanmakla, bir zarara uğrayıp uğramayacağına bakmaksızın işgal, tasarruf veya yararlanması sebebiyle, fuzuli şagil tarafından ödenen veya idarece talep edilen bir tazminattır, o kadar!
Valilik, Kaymakamlık, Defterdarlık, Milli Emlak, 5 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü Kurulu ve İBB, işgallerle ilgili olarak belediyeye, tahliye ve sair yasal işlemlerin yapılması talimatını vermiş. O da 775 sayılı kanun gereğince yıkıyor…
Ancak şimdi de sadece ‘hizmet kiralaması’ formülüyle, ada halkını her tür tacizden koruyacak ve kıyılarda belediye adına hijyen, tuvalet ve duş imkânları yaratacak olan insanlara karşı, kaba kuvvetle, tehditle, demir çubukla ve hatta bıçakla saldırılar başladı.
‘Kangren’ olmuş bir başka sorun da ‘faytoncular’dı. Faytonların, Adalar Belediyesi’nin, 38 kere başvurmasına rağmen, kendilerinin değil de hâlâ İBB’ye bağlı Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) İstanbul motorlu taşıtlar birimine bağlı olduğunu kimse bilmiyor. Bu sorun, rötuşlara ihtiyaç duyulsa da, çözüme ulaşıyor gibi… Şimdi sıra plajlarda… Ama acilen; zira durum vahim; uyarıyoruz!
Yoksa Vatikan, Avusturya Sen Jorj Pederler Yazlıkları, ABD’den gelen eski/hâlâ yurttaş olan insanlar; Alman, Hollandalı, Rus, Fransız diplomat ve gazeteciler sayesinde; işgalcilere Emniyet, İBB, Hazine yani hükümetle organik bağları bulunan idari bazı birimlerin koruması altında olduklarına dair bir intiba doğabilir ki inanın hiç hoş olmaz dünyada…
(KÜRŞAT DOĞUHAN: Araştırmacı Yazar, Heybeliada sakini)

Yorumlar kapatıldı.