İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sivas’tan 1915’e hafızaya saldırı

Bu bir iktidar taktiğidir. Sivas’tan 1915’e ortak bir taktik: “Şöyle hatırlayın” diyorlar. “Şöyle hatırlamıyorsanız unutun” diyorlar. Unutmayana “terörist, hain” diyorlar… özetle, hafızaya saldırıyorlar. Hafızaya saldırı bir iktidar yöntemidir daima. Hafızayı emreder, saptırır, tahrip eder. Resmi eğitim, resmi yayın buna çalışır. Benlik çünkü sadece hafızayla sürdürülebilir. Devlet taleplerine uygun hafızaya ve ona uygun söze, söyleme sahip olmayan “terörist, hain, ideolojik davranan kişi” oluverir hemen. Bir amacı ve sonucu daha var hafızaya saldırmanın: Saldırılanı korumak için var gücünle saldırılana sarılırsın. Ona yapışırsın, ona gömülürsün. Böylece yaşayan ölüye dönebilirsin.

****
Bir milletvekili, Aziz Nesin’in Sivas’ta halkı kışkırttığı tezini, hem de bir mağdurun yüzüne karşı, tekrarlayabildi. Neden? Çünkü hafızaya saldırmak bir muktedir yöntemidir. Hafızayı emreder, olmadı tahrip eder, olmadı sahibini terörist ilan eder
               
Vaka şu:
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesindeki Alt Komisyon, Sivas’ta katledilen şair Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok’u dinlemektedir. AK Parti Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat soruyor: “Aziz Nesin halkı kışkırtmasaydı babam yaşıyor olabilir miydi diye düşündünüz mü?”çok haksız, yersiz bir soru.
Aziz Nesin halkı kışkırtmasaydı, Sivas katliamı olmazdı tezi ilk günden beri canlı. Bir katliamda suçun ölenlere atılması bildik hal. 1915’ten biliyoruz mesela, silahlı Ermeni çetecilerin varlığı, olay yerinden 1000 kilometreden fazla uzaktaki fertleri dahil, bir ulusun yok edilmesinin, bir soykırımın gerekçesiydi. Hala da öyle. Dersim için de benzer kalıplar hep yürürlükte, başbakanın özrüne rağmen.
Gerekçe uydurmak bir suçlu stratejisi. Uysa da uymasa da. Kim, “Şu suç ne de güzelmiş, işleyip gelivereyim”demiş ki? Bir dünya tasarımı vardır, olan biteni bu tasarıma göre okur, bu okumaya göre bir karar verir, bu karara göre bir fiili uygular. Fakat Oya Eronat ne Sivas’taydı, ne o suçu işledi, ne o suçtan suçlanıyor; neden mahkemedeymiş gibi konuşuyor? En son ondan duyduğumuz için onu soruyoruz, yoksa Oya Eronat yalnız değil; Meclis çatısı altında da, memleket hudutlarında da.
Yanıt, insanlığa karşı suçun niteliklerinde: Din, dil, ırk, siyasi görüş, felsefi inanç nedeniyle işlenen suçların vahameti, sadece öldürenlerin organizasyon yeteneklerinde, öldürme biçimlerinde ya da öldürülenlerin sayısında değil. Suçu işlemeye yönelten kavrayışın basit, günlük hayat içinde her zaman, her yerde, herkeste görülebilmesi ve bulaşabilmesinde. Sıradan olmasında, en kaba özetle. Bu yaygınlık ve basitlik özelliğiyle bulaşıcılık yeteneği, insanlığa karşı suçlara neden son derece hassas olunması gerektiğini, neden zamanaşımı işlememesi gerektiğini ve neden bu suçlara ilişkin beyanatın, inkarın “düşünce hürriyeti” kapsamına alınmaması gerektiğini de açıklar.
Peki devlet görevlileri, milletvekilleri, parti lider ve üyeleri, mahkemeler, irili ufaklı akademisyenler bu tür zehirli gerekçeleri neden dillerine doluyor? çünkü o tür suçları mümkün kılan zihin yapılarını makbul buluyorlar. O tür suçları işleyenlerin dahil oldukları iktidar kavgasında, siyasal kavgada asıl lehdar olan devletin yanındalar. Dolayımlar ne olursa olsun, insanlığa karşı suçlar daima bir iktidar kavgasıyla ilgilidir ve devlet eliyle işlenmedikleri zaman bile bir devlet (ya da aday devlet) lehinedir. Hedef, makbul yurttaşa ait bir düşünme biçimini, o düşünmeyi mümkün kılacak hafızayı belirlemektir.
Bu bir iktidar taktiğidir. Sivas’tan 1915’e ortak bir taktik: “Şöyle hatırlayın” diyorlar. “Şöyle hatırlamıyorsanız unutun” diyorlar. Unutmayana “terörist, hain” diyorlar… özetle, hafızaya saldırıyorlar. Hafızaya saldırı bir iktidar yöntemidir daima. Hafızayı emreder, saptırır, tahrip eder. Resmi eğitim, resmi yayın buna çalışır. Benlik çünkü sadece hafızayla sürdürülebilir. Devlet taleplerine uygun hafızaya ve ona uygun söze, söyleme sahip olmayan “terörist, hain, ideolojik davranan kişi” oluverir hemen.
Bir amacı ve sonucu daha var hafızaya saldırmanın:
Saldırılanı korumak için var gücünle saldırılana sarılırsın. Ona yapışırsın, ona gömülürsün. Böylece yaşayan ölüye dönebilirsin. Ağır bir mağduriyetin yarattığı travmaya gömülü olarak, siyasal ya da kriminal terimlerle suçlanamıyorsan, yardıma iktidarın tıbbi aygıtları yetişir: Bir tür meczup ilan edileceksindir, “sağlıklı” düşünemeyen, iletişime kapalı, psikotik kişi ya da küme. Günlük basından siyasetçilere, kahve muhabbetlerinin şampiyon gevezelerinden anlı şanlı akademisyenlere kadar sayısız ağzın “Ermeni diyasporası”na dair sözlerine bakmak yeter bunun için.
Oya Aronat yalnız değil, ama mağdurlar da değil: Gerekçe, bahane, arşiv devletinse, hafıza bizimdir. Delirme pahasına da olsa, terörist ilan edilme pahasına da olsa, dışlanma pahasına da olsa, bizim.
Zeynep Altıok, babasının katli konusunda “sağlıklı düşünemediğini”ihsas eden soruya, acılı mağdurların kibirli muktedirlerden daha incelikli düşündüğünü gösteren şu yanıtı verdi: “Görüşler dile getirilince insanlar kışkırmamalı. Aziz Nesin bunu söylemeseydi yaşanmaz mıydı? Belki evet ama bu ütopik bir görüş. Ben de bazen provoke oluyorum ama adam öldürmüyorum.”

Yorumlar kapatıldı.