İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hepimiz Emre’yiz

Gülengül Altınsay

Evet, hepimiz biraz Emre’yiz aslında. Irkçılık, milliyetçilik kisvesiyle öylesine içimize işletilmiş ki ağzımızdan çıkıveren sözlerimizin gerçekte neyi kastettiğinin farkında bile değiliz çoğu kez. Zaten işin tehlikesi de burada; ırkçılığın sıradanlaşması, doğallaştırılması…  Biz komik bir şekilde ırkçılığı siyahî insanları sevip sevmemekle sınırlı sanıyoruz. Amerika’da siyahlara karşı yapılan ırkçılığın bizde olmadığını (sanki bizim yerel halkın içinde siyahlar varmış gibi) söyleyip ırkçılıktan kendimizi sıyırıveriyoruz. Oysaki bizim siyahîlerimiz Kürtler, Ermeniler, eşcinseller, gayrimüslimler, Aleviler… Kısacası tüm sayıca az olan insanlar. Daha da kısaca Türk ve Sünni olmayanlar…

************
Evet, hepimiz biraz Emre’yiz aslında. Irkçılık, milliyetçilik kisvesiyle öylesine içimize işletilmiş ki ağzımızdan çıkıveren sözlerimizin gerçekte neyi kastettiğinin farkında bile değiliz çoğu kez. Zaten işin tehlikesi de burada; ırkçılığın sıradanlaşması, doğallaştırılması. Ondan sonra bir gün birileri bunun hesabını sormaya kalktığında da şaşırıp kalmamız. Garip savunmalar yapmamız.
Emre’nin dünkü son savunması da “Ben Negro demedim” şeklindeydi. Ne demediğini değil ne dediğini söylemesi gerekmez mi?
Ayrıca biz komik bir şekilde ırkçılığı siyahî insanları sevip sevmemekle sınırlı sanıyoruz. Amerika’da siyahlara karşı yapılan ırkçılığın bizde olmadığını (sanki bizim yerel halkın içinde siyahlar varmış gibi) söyleyip ırkçılıktan kendimizi sıyırıveriyoruz. Oysaki bizim siyahîlerimiz Kürtler, Ermeniler, eşcinseller, gayrimüslimler, Aleviler… Kısacası tüm sayıca az olan insanlar. Daha da kısaca Türk ve Sünni olmayanlar…
İşte asıl bu insanlara sormak gerekir Türkiye’de ırkçılık var mı yok mu diye. Tabii düşüncelerini rahatça söyleyebilecekleri bir ortamda. Yani gerçekten demokratik bir ortamda.
Mesela merak ediyorum; Lefter’in 6-7 Eylül olaylarında, bir gecede Varlık Vergisi çıkarıldığında ne hissettiğini.
Evet, bizim siyahîlerimiz suskunlar ama beyazlarımız her alanda istedikleri gibi konuşabiliyorlar. Bu memleketin gerçek sahipleri rolünü üstlenerek. Yaptıkları her türlü ırkçı, ayırımcı, baskıcı hareket gözardı edilebiliyor nasıl olsa. En iyi ihtimalle “münferit bir olay” olarak değerlendiriliyor.
Biraz hatırlayalım isterseniz.
17 Aralık 2008’de Trabzonlu bir grup taraftar dönemin MHK Başkanı Oğuz Sarvan’a tepki olarak “Ermeni Oğuz’a Trabzon’da soykırım” sloganı atmıştı.
Bugün Emre’yi ırkçılıkla suçlayan Trabzon tribünleri daha üç hafta önce “Papazın çayırından Kanuni’nin memleketine hangi yüzle geldiniz” sözlerini sarf etmişti.
Bursa tribünlerinin Beşiktaş maçlarında tekrarladıkları “Ermeni köpekler, Beşiktaş’ı destekler” bağırışları, İstanbul’daki olaylı Beşiktaş-Bursa maçı öncesinde internetten yayınladıkları “Bekle bizi zenci Kartal geliyoruz, bekle bizi Arap Kartal geliyoruz” tehditleri.
Tabii en fazla unutmadığımız da iki sezon önce Bursa-Diyarbakır maçında yaşadığımız olaylar. Tüm Bursalı taraftarlara dağıtılan Türk bayrakları, kocaman “Ne mutlu Türk’üm Diyene” pankartı filan.
Sadece tribünler mi? Başkanı, yöneticisi, teknik direktörü ağzından çıkanın ne anlama geldiğinin farkında olmadan rahat rahat konuştular hep. Irkçılık üzerinden güldüler, eğlendiler, espriler yaptılar…
1999’da o zamanın GS Yöneticisi Bülent Tulun Afrikalı futbolculara dair “Kabileler halinde yaşayan bu kültürsüz ve politikasız futbolcu topluluğu yakında Türkiye’yi terk edecek” deyivermişti mesela.
Yine 1999’da devrin Trabzonspor Başkanı M. Ali Yılmaz siyahî oyuncusu Kevin Campbell için “Biz bu yamyamı gol makinesi diye aldık çamaşır makinesi çıktı” demişti. Sonra da tepkiler üzerine “Arap” yerine yanlışlıkla “Yamyam” dedim açıklaması yapmıştı(!)
İki sezon önce Fenerbahçe’nin idari menajeri Hasan Çetinkaya Eboue’nin tribünden atılan maddeler nedeniyle başını tutup yerde yatması üzerine “Fildişi Sahilli oyuncuların kaba etine su gelince kafalarında acı hissetmeleri çok garip; anatomileri incelenmeli lazım” önerisini getirmişti(!)
Tabii teknik direktörler de zaman zaman yaptıkları ırkçı çıkışlarla nasıl bir ülkede yaşadığımızı futbolcuların gencecikken nasıl ellerde yetiştiklerinin de kanıtı oldular.
1996-97 sezonunda İstanbulspor maçının ardından Fatih Terim rakip takım antrenörü Saffet Susiç’e yönelik “Benim ülkemde hele bir Sırp bana hiç laf edemez” demişti. Bu arada Susiç Sırp değil Boşnak’tı.
Ve mesela 2008’de Samet Aybaba El Saka’yı işaret ederek “Bir Arap’a beni tercih ettiler” şikâyetinde bulunmamış mıydı?
Gelelim o meşhur İsviçre maçına; ırkçılığın futbol üzerinden doruk yaptığı, bizden olmayan düşmandır anlayışının hayata geçtiği maça. Onca milliyetçilik adına yapılan insanlık dışı hareket ve sıfır özeleştirinin ardından (bir tek Mehmet Özdilek yaptığından utandı ve görevini bıraktı) olayların baş aktörlerinden Emre Belözoğlu Fatih Hoca tarafından Milli Takım’ın kaptanı yapılmadı mı?
Çok daha yakın bir tarihte bu kez Aykut Kocaman basın toplantısında yanında oturttuğu Emre’nin “UEFA bizi Türk olduğumuz için cezalandırıyor” sözlerine ses çıkarmayarak onay vermiş olmadı mı?
Diyeceksiniz ki Yobo gibi hem de geçmişte İngiltere’de Emre’yle yine ırkçılık üzerine sorun yaşamış biri bu kez takım arkadaşına destek oluyor. Evet, tabii ki “paramı alırım, kulaklarımı da kaparım” diyenler de var Dünya’nın her yerinde.
Ama bu örnekler ırkçılığın en büyük insanlık suçu olduğu gerçeğinin üstünü örtemez. Ve bu insanlık suçunun önüne geçmek için caydırıcı cezaların gerekli olduğu gerçeğinin de.
Tamam, Emre genel yapının bir ürünü. O ürünü yaratanlar besleyip büyütenler asıl sorumlu. Bu yüzden durumunun farkında bile değil. Israrla “ırkçı değilim” diyor. Zaten kim kendine bu sıfatı yakıştırır ki. Hitler’e bile sorsanız ırkçı olmadığına dair size bin türlü mazeret üretirdi her halde. Hitler’in ırkçı olup olmadığını kendisine değil eziyet çektirdiği Yahudilere sormak lazım. Bizde de ırkçılığı ırkçılık yapanlara değil ırkçılığa maruz kalanlara sormak lazım. İşte bu kadar basit…
20 Nis. 12, Taraf

Yorumlar kapatıldı.