İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hukuk, tazminat ve çözüm

Orhan Kemal Cengiz / Radikal
Türkiye, Ermeni soykırımı konusunda hem özür dilemeli hem de Ermenilerin maddi zararlarını gidermek için ‘iç hukuk yolları’ oluşturmalı.
Türkiye, Ermeni sorunu çerçevesinde herhangi bir uluslararası mahkeme önünde dava edilip, tazminat ödemeye mahkûm ettirilebilir mi? Benim buna cevabım net ve kısa: Hayır edilemez. Türkiye’nin dava edilmesi muhtemel mahkemeler bakımından durumunu tek tek ayıklayayım.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne giderse

Soykırım suçları bakımından ilk akla gelen mahkeme Uluslararası Ceza Mahkemesi’dir (UCM). Türkiye bu mahkemenin yargı yetkisini henüz tanımıyor. Bu utanç verici durum giderilip, yarın mahkemenin yargı yetkisi tanınsa bile, Ermeni soykırımı çerçevesinde bu mahkemede bir dava açılması mümkün değil. Çünkü UCM bireysel ‘ceza sorumluluğunu’ temel alan bir yargı organı. Yani yargı yetkisi tanınsa, bu yargı yetkisinin geçmişteki olaylara da uygulanabileceği kabul edilse dahi, 1915’in ‘faillerinin’ hiçbirisinin hayatta olmaması sebebiyle UCM önünde herhangi bir dava açılabilmesi mümkün değil.

Adalet Divanı’na giderse

BM Lahey Adalet Divanı’na meselenin götürülmesine gelince… Tüm dünyada uluslararası hukuk alanında otorite olarak kabul edilen William Schabas’ın da söylediği gibi “Bunu ancak Türkiye’nin kendisi yapabilir.” Herhangi bir başka ülkenin bu konuda Türkiyeyi Adalet Divanı önünde dava etme imkânı bulunmuyor.

Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olduktan sonra bir biçimde meselenin Avrupa Adalet Divanı’na götürülmesi düşünülebilirse de bu yol da 2003 ve 2004’te açılan davalarla kapanmıştır. Ermenilerin İtalya ve diğer Avrupa ülkelerine karşı açtıkları davalarda, AB Adalet Divanı bu davalardaki iddiaları ‘soyut’ bularak reddetti.


AİHM’ye giderse 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de (AİHM) soykırım çerçevesinde bir dava açmanın imkânı bulunmuyor. AİHM ancak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde öne sürülen ihlal iddialarını inceleyebiliyor. Ermeni meselesi ‘dolayımında’ AİHM’nin önüne bazı davalar gitti ve bundan sonra da gidebilir. Örneğin bizim ceza yasasının 301. maddesinin Ermeni sorununa ilişkin tartışmaları engellemesini, AİHM bir ifade hürriyeti ihlali olarak değerlendirdi. Ama Ermeni soykırımının bizatihi kendisinin AİHM önünde dava edilmesi mümkün değil.

Aradan yüzyıl geçmiş bu meselede ‘zamanaşımı’ vd engeller aşılsa bile uluslararası hukuk bakımından tablo yukarıdaki gibi. Türkiye Ermeni meselesi çerçevesinde bir silahlı çatışma içinde olmadığına göre, Almanya’nın yargılandığı ‘Nürnberg Mahkemeleri’ gibi mahkemelerin de kurulabilmesi mümkün değil. Dolayısıyla da Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde ‘soykırım’ nedeniyle dava edilebilmesi imkân dahilinde değil.

Ulusal hukuklarda dava açılması

Ama bütün bu anlattıklarım ulusal hukuk mevzuatları çerçevesinde bazı hukuk yollarının yaratılıp Türkiye’nin dava edilemeyeceği anlamına gelmiyor. ABD’de Ermenilerin Kaliforniya mahkemelerinde açtıkları bir dizi dava bu tür hukuk yollarının kulanımına örnek teşkil ediyor. Adana’daki İncirlik üssünün mülkiyeti nedeniyle Bakalian’ın, Türkiye Merkez Bankası ve Ziraat Bankası’na karşı Kaliforniya’da açtığı dava devam ediyor. Muhtemelen bu dava, şu andaki konjonktür içinde akamete uğrayacak. Nitekim başka hukuki gerekçelere dayanılarak 1915 yılında Ermenileri sigorta eden ama bu sigorta bedellerini ödemeyen Alman sigorta şirketi Munich Re’ye karşı, yine Kaliforniya’da açılan bir dizi dava düştü. Çünkü bu davaların dayanak aldığı 2000 tarihli Poochigian Yasası, San Francisco Yüksek Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu davada Yüksek Mahkeme’nin yasayı iptal ederken gösterdiği gerekçe, çözülmeyen bir Ermeni sorununun Türkiye’nin tepesinde sonsuza kadar salınıp duracak “Damokles’in kılıcı” olduğunu gösteriyor. Başkan Obama’nın 24 Nisan’da yaptığı konuşmada Ermeni soykırımı ibaresini kullanmaktan kaçındığını belirten Yüksek Mahkeme, bu yasanın, Amerikan dış politikasıyla uyumlu olmadığını söyleyerek yasayı iptal etti. Bu ne demek? Amerikan dış politikası değiştiği anda tekrar benzeri yasalar çıkarılabilir ve bu defa, davalar sonuna kadar götürülebilir.

Uluslararası hukuk mekanizmaları kullanılarak Türkiye’nin tazminat ödemeye mahkum ettirilemeyeceğini yukarıda açıkladım. Bu Türkiye’nin elini rahatlatan bir konu. Çünkü eğer bu mahkemelerde dava açılabilmesi mümkün olsaydı, ondan sonra politik açılımlar için çok az bir manevra alanı kalacaktı. Ama yine gördüğünüz gibi ‘ulusal hukuk’ mekanizmaları yaratmak suretiyle, Türkiye’nin politikasızlığının bedelini çok ağır bir şekilde ödetme imkânı hâlâ yerli yerinde duruyor.

Sorunun çözümü

Bu dizinin ta en başında söyledim, Türkiye dürüst bir şekilde bu meselenin üzerine eğilerek hem insani ve hem de hukuki düzeyde Ermeni meselesini çözebilir. ‘Soykırım’ kelimesini telaffuz etmenin, kontrol edilebilmesi mümkün olmayan başka sonuçları olacağı düşünülüyorsa eğer, Türkiye kendisi bu meselenin adını koyabilir. Örneğin denebilir ki, “Soykırım hukuki bir kavramdır.

Bu tanımı yapan sözleşme bu olaylardan çok sonra yürürlüğe girmiştir. Onu bir kenara bırakalım. Ancak, biz 1915 olaylarının büyük bir insanlık trajedisi olduğunu kabul ediyoruz. Bunu yapan İttihat ve Terakki hükümetini ve onun uzantılarını kınıyoruz. Bu trajik olayların kurbanları olan Ermeni kardeşlerimizden ve onların altsoylarından özür diliyoruz.”

Türkiye sadece özür dilemekle yetinmemeli aynı zamanda bu meseledeki maddi zararların nasıl giderileceğine ilişkin hukuki bir çerçeve de çizmelidir. Ermenilerin zararlarının giderilmesine ilişkin Türkiye’de ‘iç hukuk yolları’ oluşturulmasını öneriyorum. Böylece, özürle ‘manevi zararları’ gideren Türkiye maddi zararları da ‘bireysel’ düzeyde ve her bir ‘somut vaka’ çerçevesinde karşılama yoluna gidebilir. Örneğin, tapu veya başkaca herhangi bir belgeyle 1915 öncesinde zilyedi veya maliki oldukları mülkleri gösterebilen Osmanlı Ermenilerinin altsoylarına Türk hukuku çerçevesinde bir tazminat ödenmesi öngörülebilir.

Bu özür ve yasa taslağını cebine koyan Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Ermenistan’la masaya oturarak, bir uluslararası anlaşma imzalayabilir. Bu uluslararası anlaşmayla Ermenilerin zararları konusunda sedece Türk mahkemelerinin yetkili olduğu kayda geçirilir.

İnanın Türkiye bunların hepsini kolayca yapabilir ve bu mesele çözülür. Ama bunları yapabilmemiz için öncelikle bizi bütün dünyanın gözü önünde küçük düşüren bu inkârcı ruh halini bir kenara bırakıp, bu ülkeden kovduğumuz Osmanlı Ermenilerinin trajedisine açık yüreklilikle bakabilmemiz gerekiyor. Her şeyin başında kendimize karşı dürüst ve samimi olmamız yatıyor. Gerisini çok rahat hallederiz, inanın…

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1084452&Yazar=ORHAN-KEMAL-CENGIZ&CategoryID=99

Yorumlar kapatıldı.