İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Ergenekon suistimali

Etyen Mahçupyan / Zaman

Hocalı katliamının yirminci yıldönümü münasebetiyle yapılan miting, şimdilik zihinlerde birçok soru ve kuşku bırakarak bir kenara kondu.

Ama bunun bir ‘gelenek’ haline getirileceği ve önümüzdeki yıllarda daha ‘görkemli’ bir biçimde tekrarlanacağı açık. Görünüşe bakılırsa hedef 2015 yılında yüzüncü yılına gelecek olan soykırımın bir ‘Ermeni yalanı’ olarak damgalanması ve Türk milliyetçiliğinin bir tür kurtuluş savaşı atmosferi içinde ‘yedi düvele’ karşı mücadelesine destek verilmesi.

Nitekim toplantıya halisane duygularla gitmiş olan çok sayıda kişiye karşın, tüm duvarları süsleyen duvar panoları bu türden bir naif tutuma meydan vermeyecek kadar işlevseldi. Muhtemelen Hocalı’da hayatını kaybedenlerin anılması, acının hatırlanıp paylaşılmasından ziyade, ‘Ermeni’ kelimesinin modern Türk etnik kimliğinin oluşumundaki temel ‘öteki’ olmasından hareketle, Hocalı’yı gündeme getirmenin doğrudan milliyetçiliği besleyecek olmasını önemsediler. Dolayısıyla gösterideki temel sloganlar Ermeniler arasında bir ayrım yapmadığı gibi, somut tarihsel olayı da genelleştirme tercihini yansıttı. Yani Hocalı katliamının 1992 yılının belirli bir gününde Karabağlı Ermeni askerlerin belirli bir birliği tarafından yapılmış olduğunun anlamı yoktu. Vurgulanmak istenen mesaj, Ermenilerin bir bütün olduğu ve katliama yatkın bir öze sahip olduklarıydı.

Bu noktada Batı ülkelerinde yaşamakta olan Ermeni toplumunun içinde de bu zihniyeti paylaşan grupların olduğunu, Türk ve Ermeni kelimelerinin yerini değiştirdiğimizde çok benzer tablolarla karşılaşacağımızı hatırlayabilir ve yaşanan Hocalı mitingini de ‘aşırıya kaçan marjinal bir duygu tezahürü’ olarak değerlendirebiliriz. Ancak ortada çok temel bir fark var… Ermeni diasporasının milliyetçi kanadı, bu tepkilerini tamamen kendi inisiyatifiyle ve hatta Ermenistan’ın pek de onaylamadığı bir dil ve üslup üzerinden yapıyor. İnsanlar kendi aralarında bağış kampanyaları tertipliyor, gece düzenliyor, dergi satıyor ve sonuçta kendileri için anlamlı olan ama otoriter ve dışlayıcı bir zihniyeti ima eden söz konusu gösterileri gerçekleştiriyorlar. Oysa geçen ay İstanbul’da düzenlenen mitingin parasının nereden geldiği belli olmadığı gibi, ardında Azerbaycan devletinin bulunduğu ve AKP hükümetinin de buna destek vermek durumunda kaldığını anlıyoruz.

Bu durum, akla şu soruyu getiriyor: Azerbaycan bağlantısını akılda tutarak baktığımızda, acaba Türk milliyetçiliğinin yükselmesinin Türkiye siyasetindeki muhtemel sonuçları ne olacaktır? Gösterinin tertiplenmesinin hemen ardından ben bunun bir Ergenekon stratejisi olduğunu ve önümüzdeki birkaç yılın ‘yükselen’ gündemini dikkate aldığımızda hükümeti tuzağa düşürmeyi hedeflediğini ileri sürmüştüm. 2015’in aynı zamanda bir seçim yılı olduğu düşünüldüğünde, hele Kürt meselesinde hâlâ ilerleme sağlayamamış bir AKP ve hele hele ‘Ermeni soykırımını’ diline dolamış bir Kürt siyaseti ile AKP’nin ‘teslim alınması’ mümkün olabilirdi…

Şimdi bu öngörüyü somutlaştırabilecek bazı bilgiler gün ışığına çıkmaya başladı. Hatırlarsak, Ermenistan ile protokollerin imzalanmasından üç gün sonra Azerbaycan’dan 15 kadın milletvekilinden oluşan bir heyet gelmiş ve protokollerin iptal edilmesi için temaslarda bulunmuştu. Erdoğan ise bu girişimi şöyle yorumlamıştı: “Bu milletvekillerinin Türkiye’de çok derin bağlantılar içinde olduğunu öğrendim… Bunlar Türkiye ile Azerbaycan’ın arasını açmaya dönük çok derin bir politikanın ürünü olarak gelmişler…”

Heyetin başındaki kişi, o dönemde kanal kanal gezip AKP eleştirisi yapan Ganira Paşayeva idi… Aynı Paşayeva, Hocalı mitinginin öncesinde de Türkiye’deydi ve anlaşıldığına göre Sakarya, Kocaeli, Gebze ve Konya üniversitelerinde panellere katılırken, düzenlenecek gösterinin de ‘lansmanını’ yaptı. AKP yönetiminin bu kişi ve bağlantıları hakkında net bir kanaati olduğuna göre, belki olayı şimdi yeniden düşünmeyi isteyebilir ve geleceği öngörebilirler.

Bu arada anlamlı olabilecek bir detayı da atlamayalım. Hocalı yazımdan sonra bana mesaj atan bütün Azeri vatandaşlar katliamın delili olarak Zori Balayan’ın kitabını gösterdiler. Askeran bölgesi milletvekili olan ve Karabağ savaşına katılan Balayan’ın, ‘Ruhların tekrar dirilmesi’ başlığını taşıyan kitapta Ermeni askerlerin akıl almaz, insanlık dışı vahşetini detaylandırarak anlattığı söyleniyor ve tabii okumam tavsiye ediliyordu. İlginç noktalardan biri, bu kitabın 2009 yılında bizzat Paşayeva tarafından Avrupa Parlamenter Asamblesi’nde zikredilmesiydi… Ama sonradan daha da ilginç bir durum ortaya çıkmıştı: Bu konuşmayı duyan Balayan, olayı tekzip etmiş ve böyle bir kitabının olmadığını öne sürmüştü. Nitekim Ermenistan devleti nezdinde kayıtlı böyle bir kitap olmadığı gibi, halen söz konusu ‘çalışmanın’ ne kapağını ne de künyesini herhangi bir yerde bulmak mümkün değil. Görünen o ki Balayan’ın satırlarının kaynağı Bakü mahreçli ve devlet ‘kokan’ bir internet sitesi…

Bu gariplikler Hocalı katliamını aklamaz… Ama o ayrı bir sayfa. Bir de oradan hareketle Türkiye siyaseti üzerinde oynanmak istenen oyunlar var.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1268397&title=bir-ergenekon-suistimali

Yorumlar kapatıldı.