Mehmet Kamış
Pazar günü Zaman’ın yorum sayfalarında, hukukçu Arif Koçer’in kaleminden ‘Bediüzzaman ve Ermeniler’ başlığını taşıyan harika bir yazı yayımlandı. Başta Hıristiyanlar olmak üzere bütün gayrimüslimlere bakışımızı temelden sarsan, örseleyen ve bu bakışı yeniden sorgulamamızı sağlayacak çok önemli bir yazıydı bu…
Bizim gayrimüslimlere bakışımızı, onlara davranışımızı kim belirliyor? Bunlarla ilgili düşüncelerimizde neyi referans alıyoruz? Bu konuda dini inançlarımız mı belirleyici olan? Yoksa ırk temelinde bugüne kadar bize devlet tarafından öğretilenler mi inançlarımıza kaynaklık ediyor? Maalesef bugün Ermenilere, Rumlara, Süryanilere bakışımızı dini referanslarımız değil, okulda, gazete ve televizyonlarda bilinçaltımıza yerleştirilenler belirliyor. Oysa İslamiyet’in, Müslüman olmayanlara bakışı bizim bakışımızdan çok farklı.
İnanan bir kişi, hiçbir gayrimüslimi inancından dolayı ötekileştiremez, kınayamaz, zorlayamaz, baskı altında tutamaz. Bunların olmasına da rıza gösteremez. İslam’ın bu konudaki hükümleri çok açık ve bellidir. Gerçek anlamda inanç ve ibadet özgürlüğü vardır. Bugün maalesef birçoğumuzun fikirleri, devletin bize öğrettikleriyle yani hiçbir İslami gerçekliği olmayan düşüncelerle dolu.
Hz. Peygamber (sas), Hıristiyan olan İbn Harris bin Ka’b ve dindaşlarına yazdırdığı anlaşma metnine, “Şark’ta ve Garp’ta yaşayan tüm Hıristiyanların dinleri, kiliseleri, canları, ırzları ve malları Allah’ın, Peygamber’in ve tüm müminlerin himayesindedir.” maddesini koydurmuş, Nasraniyet dini üzere yaşayanlardan hiç kimsenin kerhen İslam’a icbar edilmeyeceğini, Hıristiyanlardan birisinin herhangi bir cinayete veya haksızlığa maruz kalması halinde Müslümanların ona yardım etmek zorunda olacağını söylemiştir!
Çağın müceddidi Bediüzzaman da gayrimüslim Ermenilerin komşularımız olduğunu belirtirken, “Şu memleketin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vabestedir (bağlıdır). Fakat mütezellilâne (zillet içinde) dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi (milli onuru) muhafaza ederek, musalâha (barış) elini uzatmaktır.” diyor.
Hayat felsefelerini İslam’dan alan topluluklardan gerek Selçuklular zamanında gerekse de Osmanlı döneminde Hıristiyanlarla Müslümanlar aynı topraklarda birlikte yaşadı. Hıristiyanlar, inançlarından dolayı ne horlandı, ne kınandı ne de baskı gördü. Bin yıldır dini referanslarla bu toprakları yönetenler, Rumlara, Süryanilere, Ermenilere, Yahudilere ya da kendisi gibi inanmayan hiç kimseye baskı yapmadı, olabildiğince dini özgürlük sağladı. Hal böyle iken bugün kendine muhafazakâr diyen bazı kesimlerin bunları yabancı görmesini anlamak gerçekten çok zor. Devletin yıllardır bu konudaki gayri İslamî tavrını bazı muhafazakâr kesimlerin böylesine içselleştirmesi büyük bir çelişkiden ibarettir. Ruhban okulu meselesine bakış açımızdan tutun da bu ülkede yaşayan Rum ve Ermenilerin hâlâ toplum içinde kimliklerini rahatça açıklayamamaları, toplumsal ayıptan başka bir şey değildir.
Dini özgürlükler konusu, alınan büyük mesafelere rağmen hâlâ kanayan bir yara olarak önümüzde duruyor. Devletin yasaklayan, baskı altında tutan tavrını, çözülmesi daha kolay olduğu için bir tarafa bırakalım. Asıl üzerinde durmamız gereken mesele; gayrimüslimlerin dini özgürlükleri konusunda, güngörmüş, acılarla kavrulmuş bu toplumun geçmişe göre daha az toleranslı olmasıdır. Ben buradan, en azından hayatında dini referans alanlara söylüyorum. Dinde mutlak surette inanç özgürlüğü vardır? İnanç özgürlüğünün sınırları da bir hayli geniştir.
NOT: Özgür Gündem’in kapatılma kararını çok yanlış buluyorum. Türkiye’nin geldiği ya da gelmeye çalıştığı noktada böyle bir kararın antidemokratik olduğunu düşünüyorum.
m.kamis@zaman.com.tr
http://twitter.com/mhmtkamis
Yorumlar kapatıldı.