İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Adıyaman’da neler oluyor?

Ender İmrek / Evrensel.Net

enderimrek@hotmail.com
Daha bir hafta önce Taksim’de etrafına topladığı ırkçı ve şoven bir kitle ile birlikte, “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz” sloganlarına ortak olan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in, Adıyaman’da, Karapınar Mahallesi’nde evlerin duvarlarının işaretlenmesine ilişkin  açıklaması mealen şöyle; “Adıyaman’da Alevilerin yaşadığı mahallede bazı evlerin duvarları işaretlenmiş bilgisi geldi. İlk bulgulara göre bu olayın 3 çocuk tarafından yapıldığı bilgisi ulaştı. (…) Olayı büyütmenin çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Hem işaretlenen evlerin tamamı Alevilere ait değil.”
Bir devlet organizasyonu olduğuna ilişkin ciddi bulguların bulunduğu ve büyük kanaatin oluştuğu Hrant Dink katliamından sonra, “Hepimiz, Hrant’ız, Hepimiz Ermeniyiz” diyerek gösterilen insani refleksi bile hazmedemeyen, Dink’in katili Ogün Samast’ın katliam günü kullandığı bereden giyen, Agos gazetesine yönelik saldırı hazırlığı yapan, kin ve nefretle kendinden geçmiş bu kalabalığın içinde yer alan bir İçişleri Bakanının, sözleri ne kadar rahatlatıcı olabilir ki!
6-7 Eylül olayları, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi, Ümraniye katliamları, “faili meçhul” cinayetler karşısında devletin ve tüm devlet yetkililerinin tutum ve icraatları orta yerdeyken ve söz konusu katliamların üstü örtülmüşken, en fazla birkaç göstermelik suçlu bulup olay, komik cezalarla geçiştirilmişken, “derin devlet” artık hükümetin bir kalkanı haline gelmişken, bu söylenenlere nasıl güvenilebilir ki!
Adıyaman’da yaşanan gelişme karşısında sağduyuya çağıran ve ilk bulgulara dayanarak konuştuğunu söyleyen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin olunca, doğrusu insan ne diyeceğini, ne yapacağını şaşırıyor! Her ağzını açtığında olay yaratan, kaygı ve endişe uyandıran, insanları tedirgin eden Bakan Şahin’in Adıyaman’daki gelişmeye ilişkin elde ettiği bulgu ve kriterlerinin ne olduğunu bilmiyoruz. Ama daha bir hafta önce Taksim’de içinde yer aldığı, güç, destek ve moral sunduğu ırkçı gösteri düşünülünce, insanın rahatlaması değil, aksine tedirgin olması için bir çok neden akla geliyor.
Zira Bakan İdris Naim Şahin gibi, içinden geldiği Akıncılar geleneğinden, Türk-İslam sentezciliğin militanlığına, bakan olarak soyunmuş birinden duyulan sözlerin insanları rahatlaması düşünülemez. Adıyamanlıların da bu açıklamadan sonra derin bir nefes alıp, rahatladıkları düşünülemez. Hele de söz konusu halk, hedef halindeki halk Aleviler ise…
Bilindiği gibi Aleviler bu tür işaretleme ve önceden belirlenmiş, ‘geliyorum’ diyen ve devletin gözetiminde ve desteğinde gerçekleştirilen onca katliama maruz kalan bir inanç grubu.
“Tek din, tek dil, tek ulus” fikrinin zikri ile yatıp kalkanlar, her vesile ile bunu dillendiren, Kürt sorununu bir halkın eşitlik, demokratikleşme ve barış sorunu olarak ele almak yerine, ısrarla kriminalize eden, “bölücülük” ve “terörizm” kavramlarıyla aktaran, ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ felsefesinin savunucusu olanların farklı uluslardan ve farklı inançlardan halklara güven vermeleri düşünülemez. Irkçı ve şoven şerbeti kana kana içen ve halka içirmek için canhıraş çalışan zat ı muhteremlerin “sağduyu” çağrılarının ne anlama geldiğini bu halk daha önce büyük acılar yaşayarak gördü. Ermeniler, Süryaniler, Kürtler, Aleviler ve diğer halklar büyük acılar yaşadılar ve hâlâ bir daha acı yaşamayacaklarını yaratan koşullara sahip olmadıklarını düşünmektedirler. Sadece ezilen uluslar, halklar ve inançlardan insanlar değil, barış, eşitlik ve kardeşlik kaygısı taşıyan, ırkçı ve şoven olmayan milyonlarca Türk’ün de böyle düşündüğü görülüyor.
Üstelik, AKP Grup Başkan Vekili Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın “Adıyaman’da yapılmak istenen çirkinliğe mülki amirler ve emniyet birimleri en hassas ve titiz şekilde yaklaşmaktadır. Oynamak istedikleri oyunsa, Adıyaman oyun alanı değil, bu oyuna gelmeyecektir” diyerek, bir oyundan, en azından olasılıktan bahsetmektedir. Yine, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ “Bunu yapanlar kimse, hepsini lanetliyoruz. Adıyaman’ın ve Türkiye’nin birliğinden, huzurundan rahatsız olanların kirli bir oyunu olabilir” diyerek bir plandan, bir tertip hazırlığından söz etmektedir.
Peki İçişleri Bakanı neden adeta savsaklayan, geçiştiren bir tutum sergilemektedir. Bu tür gelişmeler karşısında ilk elden ve en güvenilir bilgileri vermesi gereken, olayın cereyan ettiği yere gidip incelemelerde bulunması gereken bir bakan neye göre böyle konuşmaktadır. Kimlerin tertip ettiği, hangi kaynaklardan finanse edildiği, hangi merkezlerden organize edildiği şaibeli olan, ırkçı ve şoven söylemin egemen olduğu bir mitinge katılan bir İçişleri Bakanı, daha önce onca katliama uğramış Alevilerin karşı karşıya bulunduğu tedirginlik karşısında nasıl bu kadar rahat olabiliyor!
Bakan Şahin’in ağız dolusu Türklük ve İslam üzerine konuştuğunu biliyoruz. Farklı inançlara, dillere, kültürlere ve inançlara zerre kadar toleranslı olmadığını da. Ancak biz bir şahıstan, her hangi birinden değil, bir hükümet temsilcisinden, bir İçişleri Bakanından söz ediyoruz.
Geçen hafta hepimizin, herkesin lanetlediği Hocalı Katliamı’nı vesile ederek, başta soykırım düzeyinde bir kıyımla karşı karşıya kalmış bir halka, Ermenilere karşı olmak üzere, tüm halklara karşı kin ve nefret kusan, ırkçı ve şoven bir kesimin başına geçerek aynı minvalde konuşmalar yapan ve her halinden büyük bir mutluluk içinde olduğu anlaşılan, Bakan Şahin’in Adıyaman’daki gelişme karşısında bu kadar sakin olması ve “sağduyu” göstermesi, daha da tedirgin edicidir.
“Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler” diyen Mahmut Esat Bozkurt’un rahle-i tedrisatından geçmiş ve bununla da öğündüğü anlaşılan zatı muhteremlerin egemen olduğu bir ortamda halkımızı ne kadar tedirgin olsa yeridir.
Adıyaman halkı, Alevi, Sünni, Hıristiyan, Türk, Kürt, Ermeni… her ulustan, her inançtan kardeş halklar olarak bu tür provokasyonlara karşı birlikte hareket ettiğini gösteriyor. Bunu daha da belirgin kılacaktır. 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs etkinlikleri bunun vesilesi edilebilir. Hakların, işçi, ve emekçilerin, kadın ve erkekleri birlikte, eşit ve özgür, bağımsız ve demokratik bir ülke yaratma mücadelesi daha da yükseltilerek bu tür oyunlar boşa çıkarılabilir.

http://evrensel.net/news.php?id=24228

Yorumlar kapatıldı.