İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Cennet ve cehennem

Ferhat Kentel:
Bir yanda Çerkesler; soykırıma ve sürgüne uğramış bir halk, nefretin, kinin adımını atmadığı, atamadığı bir çalışma toplantısı (lejen xase) yapıyorlar. Çerkes Hakları İnisiyatifi’nin düzenlediği toplantıda, birlikte yaşadıkları insanlarla gerçekten birlikte yaşayabilmek, bu toplumda yaşadıklarını hissedebilmek için, toplum içinde “biz de varız” diyebilmek için benzerliklerinin yanısıra farklılıklarını anlatıyorlar… Diğer tarafta aynı gün, başka birileri hiçbir izan, ahlak, edep tanımadan kan ticareti yapıyorlar. Bu toplumda sayısız acıya neden olmuş dili, ırkçılığı, nefreti boca ediyorlar Taksim Meydanı’nın ortasına… Çerkeslerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Sünni Müslümanların, Alevilerin ve daha pek çoklarının konuşuyor olmasından dehşet rahatsız olan, buna tahammül edemeyen ve iktidarları sarsıldığı için her türlü yolu deneyen jakoben seçkinlerin süper organizasyonu bize cehennemi vaat ediyor.

*****
Ya da bir yanda “lejen xase” ve diğer yanda “Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz”…
Burası Türkiye…
Bir yanda Çerkesler; soykırıma ve sürgüne uğramış bir halk, nefretin, kinin adımını atmadığı, atamadığı bir çalışma toplantısı (lejen xase) yapıyorlar. Çerkes Hakları İnisiyatifi’nin düzenlediği toplantıda, birlikte yaşadıkları insanlarla gerçekten birlikte yaşayabilmek, bu toplumda yaşadıklarını hissedebilmek için, toplum içinde “biz de varız” diyebilmek için benzerliklerinin yanısıra farklılıklarını anlatıyorlar. Milliyetçi kurguların, yalanın dolanın, takiyenin ağırlığından, ezberinden kurtulup, “kendileri” olabilmek için konuşuyorlar. Hem kendilerinin, hem bu toplumda yaşayan tüm insanların dahil olacağı bir cenneti arzu ediyorlar.
Diğer tarafta aynı gün, başka birileri hiçbir izan, ahlak, edep tanımadan kan ticareti yapıyorlar. Bu toplumda sayısız acıya neden olmuş dili, ırkçılığı, nefreti boca ediyorlar Taksim Meydanı’nın ortasına… Çerkeslerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Sünni Müslümanların, Alevilerin ve daha pek çoklarının konuşuyor olmasından dehşet rahatsız olan, buna tahammül edemeyen ve iktidarları sarsıldığı için her türlü yolu deneyen jakoben seçkinlerin süper organizasyonu bize cehennemi vaat ediyor.
Bir yanda toplum ve insanlar; bu toprakların hakiki insanları; alabildiğine mütevazı… Farklılıkları için saygı görmek, tanınmak istiyorlar.
Öbür yanda, hamasetin sindiği, “devletin has adamlarıyla”, habire ona buna “nereden geliyor bu paralar” diye hesap soranların milyonlarca liralık süper ve kendini saklayan organizasyonuyla kotarılmış bir nefret gösterisi… Acıları bile ırkçı emellerine alet eden, Hocalı’da acı çekmiş insanları hissetmekle alâkası olmayan, acı çektirmekten zevk alan; bundan gurur duyan bir zihniyeti, ölümü temsil ediyorlar.
Avrupa modernizminden devşirme, sömürgeciliğin yavrusu taklitçilikle herşeyi teke indirip, sürekli olarak düşmanlar, ötekiler üreten bu iktidar zihniyeti debeleniyor. Ancak tornasına soktuğu, uysallaştırıp esir aldığı, aynı toprakları paylaşan insanlara ve daha da önemlisi kendilerine yabancılaşan insancıkların hali daha da acıklı… Çünkü onlar düşman oldukları başka insanların kendi “soydaşları” olduğunu bile unutuyorlar.
Öte yandan, Osmanlı’ya sürüldükten sonra, topluca yaşayıp, tehdit oluşturmamaları için Anadolu’nun dört bir tarafına “tampon” olarak dağıtılan, kendilerine verilen “sığınma hakkının diyeti” olarak her türlü savaşta hazır asker olarak görev yapan; ancak sadakat gösterirken devletin asimilasyon ve inkâr politikaları karşısında kendi dillerini unutan ve kendilerini yeniden hatırlamak için “lejen xase” yapan Çerkesler hepimize başka bir zihniyetin, hayata dair bir zihniyetin mümkün olduğunu hatırlatıyorlar.
Kürtler başta olmak üzere, ortalama nüfusun kendine verdiği etiketten farklı olarak, bu toplumun sayıca az bütün insanları gibi Çerkesler de çalıştaylarında “çoğunluğun yalanını” deşifre edip, bize sahici bir hayatın ipuçlarını veriyorlar.
Çerkesler, anadillerini öğrenmek, kültürlerini geliştirmek, değiştirilen soyadlarını ve köy adlarını, resmî tarih anlayışının aşağıladığı tarihlerini geri istiyorlar. “Çerkesler bu hakları, tüm halkların, kendi dilleri, kültürleri, inançları ve etnik kimlikleriyle, eşit olarak, barış içinde, kardeşçe yaşadıkları bir ülke hayaliyle tüm Türkiye halkları için de talep ediyorlar.”
Ve biz, Kürtler, Ermeniler, Çerkesler ve herşeye rağmen yok olmamayı başarmış olanlar sayesinde, aslında azınlığın değil, çoğunluğun ya da “çoğunlukçuluk” ve “teklik” iddiasının nasıl “böldüğünü”, toplumun enerjisini tüketerek şiddet ürettiğini bugün daha net görüyoruz.
Evet, azınlık bölmez; çoğunluk böler… Çünkü çoğunluk olduğunu düşünenlerin en büyük korkusu azınlığa düşmektir ve çoğunluk, azınlıkların başına neler geldiğini çok iyi bilir. Azınlık olmamak ve çoğunluğun güvenli kollarına sığınabilmek için, bizzat kendisinin de azınlıkları yok etmek için nasıl bilfiil rol oynadığını bilir. Çünkü çoğunluk, azınlıkların kendi benliklerini terk ederek içine girdikleri derme çatma bir kulübedir. O kulübe yıkıldığı zaman, o çoğunluk etiketinin nasıl havaya uçacağını ve altındaki azınlık hallerinin cascavlak ortada kalacağını çok iyi bilir.
İslamofobi’nin, laikçi beyaz adamların, Ergenekoncu generallerin korkusu buydu… Irkçı-milliyetçi, “çoğunluk” görünümlü kulübeye kendilerini teslim eden “azınlıkların” korkusu da bu… Ve bu güruh, tepelerindeki çatının uçup gitmesinden o kadar çok korkuyor ki… güruhun içine saklananlar o kadar korkaklar ki… küçücük bir nüfusa sahip ama cesur azınlıklardan dehşet kokuyorlar…
“Gelecekte şu olacak bu olacak” diye ahkâm kesmek mümkün değil… Ama Taksim’de geçen pazar günü sergilenen ve dibe vuran pornografik şiddet arzusunu, ölüm methiyelerini gördükten sonra, ırkçılığı harekete geçiren zihniyetin nasıl çuvalladığını, köşeye sıkıştığını ve ölüme ve küfre dair en fazla iki kelimeyi yan yana getirebildiğini gördükten sonra, o zihniyetin nasıl tükenmekte olduğunu da görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Ferhat Kentel (Taraf, 03.03.2012)

Yorumlar kapatıldı.