İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni sorununun ahlak boyutu üzerine

Ahmet İnam
İdeal anlamda, biz Ermenilerle çok uzun yıllar bir arada yaşamışlığımızın kazandırdığı ortak hikmet temelinde geliştirebileceğimiz bir ahlak alanı çerçevesinde ilişkiler kurabiliriz. Söyleyeceklerim bu konuların uzmanları açısından bakıldığında pek gerçekçi gelmeyebilir. Çok fazla gerçekçi olunduğunda gerçekleri değiştirmek de zorlaşır. Gerçeği değiştirebilen, dönüştürebilen, yeni keşifler icatlar yapan insanlar genellikle hep hayalci insanlardır. Bu dünyada teknoloji, bilim, sanat bir ölçüde gelişmişse bu biraz da hayalci insanların çabaları sonucu olmuştur. Buradan yola çıkarak Anadolu hikmeti ortaklığında Ermenilerle önemli iletişim kanalları açılabileceğini söylüyorum. Ermeniler ile özellikle Anadolu’da birlikte yaşadığımız hayatın değerleri üzerinde gelişen bir açılma ile gerçekleştirebileceğimiz ortak çalışmalar olduğunu düşünüyorum. Elbette bunun için iki tarafında böyle bir ortak çalışmaya gönüllü olması gerekir. Düşmanlıkların sürekli olarak içten ve dıştan körüklendiği bir dünyada hikmet temelli bir ilişki olanaksız gibi görünüyor.

***********
Ermeni kardeşlerimizle kuracağımız diyaloğun ahlak temelinde Anadolu var. Anadolu’yu Anadolu kılan temel kavramın da misafirperverlik olduğunu düşünüyorum. Burada Ermenilerle biz birbirimize misafiriz. Foucault’nun gözlüğünden ya da Derrida’nın işaret ettiği açıdan baktığımızda, misafirliğin de bir güç uygulaması, iktidarı vardır. Bir eve gittiğimizde ev sahibinin yol göstermesine uyarak ayakkabımızı çıkartıp, ne veriyorsa onu yiyor, ‘Yahu bu çay olamamış bir daha yap gel’ demiyor, o çayı içiyoruz genellikle. Misafirlik adabı bunu gerektirir. Bu edep, belli bir disiplinle çıkıyor ortaya: Burada bir karşılıklı güç uygulaması söz konusudur. Ev sahibinin bizim üzerimizde bir iktidarı vardır ve elbette biz de konuk olarak onun üzerine iktidar uygularız. Öte yanda bakıldığında ev sahibi de bizim orada olmamızdan tedirgin olur. (Bu tedirginlik bizi sevmediği için olabildiği gibi sevip de bizim memnun edemeyeceği kaygısından da ileri gelebilir.) Dolayısıyla her zaman bir güç ilişkisinin varlığından söz edebiliriz. Buna rağmen Ermeniler ya da diğer uluslarla misafirliğin içtenliğini kurarak ilişkileri düzenlemek belli bir ahlak felsefesi temelinde gerçekleştirilebilir. Bu ilişkide kim misafirdir? Anadolu kültüründe insan bu dünyada misafirdir.
Bir anlamıyla, ahlaktan söz edebilmek için, ahlakı taşıyan bireylerin özgür iradesi olması gerekir. Robotların ve iradesi olmayan insanların ahlakı olmaz. Çünkü ahlak bir seçmeyle başlar. Ahlak hürriyetle olur. Hür olmayan insanların ahlakından söz edemeyiz. İradesini kullanamıyorsa kendi başına karar veremiyorsa o insana ahlaksız değil psikolojik özrü olan insan diye bakmak gerekmektedir. Eğer ahlakın uluslararası ilişkiler alanında da geçerli olabileceğini düşünürsek (Kimilerine göre hiç de ‘gerçekçi’ olmayan bir düşüncedir!) ulusların kendi başlarına karar verme güçlerinin olması, onları eylemlerinde ve kararlarında ahlaklı veya ahlaksız yapar. Ama bir sürünün içinde sürüye göre eylemde bulunan bir ulusun ya da bir bireyin ahlakından söz edilemez. Çünkü sürünün ahlakı olmaz. Ahlak büyük ölçüde dürüstlük üzerine kurulur.
Uluslararası ilişkilerde hep stratejik iletişim söz konusudur, karşı tarafla gerçekleşen konuşmalar, anlaşmalar hep taktik düzeyinde kalmaktadır. Öyle ki karşımdakinden nasıl bir şey koparabilirim düşüncesi hakimdir. İşte orada baştan bir ahlaki düzenden bahsedemeyiz. Birbirimize böyle baktığımız sürece ahlaki bir hayat da zaten oluşamaz.
Dürüstlüğün içtenliğin olmadığı, birbirimize gizli niyetlerle, hesaplarla baktığımız bir dünyada ahlaklılık söz konusu olmayacaktır.
İdeal anlamda, biz Ermenilerle çok uzun yıllar bir arada yaşamışlığımızın kazandırdığı ortak hikmet temelinde geliştirebileceğimiz bir ahlak alanı çerçevesinde ilişkiler kurabiliriz. Söyleyeceklerim bu konuların uzmanları açısından bakıldığında pek gerçekçi gelmeyebilir. Çok fazla gerçekçi olunduğunda gerçekleri değiştirmek de zorlaşır. Gerçeği değiştirebilen, dönüştürebilen, yeni keşifler icatlar yapan insanlar genellikle hep hayalci insanlardır. Bu dünyada teknoloji, bilim, sanat bir ölçüde gelişmişse bu biraz da hayalci insanların çabaları sonucu olmuştur.
Buradan yola çıkarak Anadolu hikmeti ortaklığında Ermenilerle önemli iletişim kanalları açılabileceğini söylüyorum. Ermeniler ile özellikle Anadolu’da birlikte yaşadığımız hayatın değerleri üzerinde gelişen bir açılma ile gerçekleştirebileceğimiz ortak çalışmalar olduğunu düşünüyorum. Elbette bunun için iki tarafında böyle bir ortak çalışmaya gönüllü olması gerekir. Düşmanlıkların sürekli olarak içten ve dıştan körüklendiği bir dünyada hikmet temelli bir ilişki olanaksız gibi görünüyor.
‘Ermeni edebiyatında neler var, Ermeni atasözleri neler diyor, Ermeni türkülerinde, şarkılarında neler söyleniyor, bu bağlamda bizde olan nedir?’ Her ne kadar Ermeniler Hıristiyanlığın belli bir kolu içersinde, Türkler Müslüman bir kültür içerisinde olsa da her iki ulusun da Hz. İbrahim’e dayanan bir gelenekten geldiği gerçeği yadsınamaz. İşte bahsettiğimiz hikmetin içinde bunlar da olabilir. Bunlar üzerinden anılarımız, birlikte yaşadıklarımızdan devşireceğimiz ve insan sıcaklığını sağlayabilecek ortaklıklarımız var. Bunları ortaya çıkarmak gerekiyor. Kültürle ilgili bilim insanlarımız Emeni bilim insanlarıyla ortak araştırmalar yapabilir. Ermeni edebiyatçıları, Ermeni sanatçıları ile bizim edebiyatçı ve sanatçılarımız bir araya gelip, sağlıklı-içten bağlantılar, etkinlikler kurabilirlerse, sanırım büyük ölçüde yakınlaşma, iletişim sağlanacak, birbirimiz hakkındaki o önyargıları yıkmada bir adım atmış olacağız.
Hemen başaramayız, elbette zorluklar olacak ama direndikçe, birlikte el ele verip araştırdıkça, konuşa konuşa bu zorlukların üstesinden gelebileceğimizi düşünmekteyim.

Yorumlar kapatıldı.