İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrant’ın etrafındaki sol abluka kalkmalı

Fatih Vural 
Mahçupyan, “5 yıldan beri yürütülmekte olan kampanyamsı bir çaba var. Hrant’ın üzerinden giden, ama nihayetinde AK Parti karşıtlığında cisimleşen bir çaba… Darbelere karşı olduğunu söyleyen, Ergenekonvari olaylara karşı olduklarını söyleyen insanlar, bugün Hrant’ı kullanarak, aynı Ergenekon’un yaptığı gibi AK Parti karşıtlığı gibi bir strateji sürdürüyorlar. Bunu yaparken kendi kimliklerini de yeniden konsolide ediyorlar. Bu biraz sol, laik ve sosyalist bir kimlik. Burada bir mikro siyaset var. Kendi kimliğini ayakta tutmak… Çok marjinal hale gelmiş insanlar, birden kamusallaşıyor, Hrant sayesinde. Onların istediği bu. Hrant da onlar için bir araç. Çünkü gayrimüslim. Sahibi yok. İslami kesim sahiplenmiyor. Hükümet sahiplenmiyor. Sahiplenmeyi hak eden birisi. Bunu sahipleniyorsunuz, kamusallaşıyorsunuz. Orada kolay elde edilen bir araçsallaştırma var.” Mahçupyan, “Hrant İçin Adalet İçin diye bağırmak ahlaki değildir. Hükümet bir şey yapıyor, birdenbire siz kendinizi kahramanlaştıracak bir söyleme kayıyorsunuz, bu çok ucuz bir davranış. Ahlaki değil.

  

**************
Etyen Mahçupyan geçtiğimiz hafta Zaman’da çıkan ‘Hrant’ın Arkadaşları’ yazısında, bu gruba yönelik eleştirilerini sıraladı. Yazının devamını sözlü olarak getiren Mahçupyan, “Hrant’ın Arkadaşları, ‘Ben Hrant’ın davasının taşıyıcısıyım’ demek istemediler. Ama onlar böyle yaptıkça, başkaları bu alana girdi. Gelen insanlar siyaset yapmaya geldiler ve olayı ele geçirdiler.” diyor.
Zaman Gazetesi yazarı ve Agos’un eski Genel Yayın Yönetmeni Etyen Mahçupyan, 2 Şubat’ta Zaman’daki köşesinde yazdığı ‘Hrant’ın Arkadaşları’ isimli yazıda bizi bakmadığımız köşelere götürdü. Hrant Dink cinayetinin ardından çıkan grup, bugüne kadar düzenlediği eylemler, toplantılar, etkinlikler ile bu katliamın arkasındaki güçlerin açığa çıkması için büyük çaba gösterdi. Gösteriyor da… Mahçupyan ise köşesinde, bu çabanın görmezden gelinemeyeceğini teslim ederken, “Ne var ki Hrant’ın arkadaşları davayı sahiplendikleri oranda Hrant’ı taşımakta zorlandılar. Çünkü Hrant’ın toplumsal sahiplenmesi onu ‘cinayete kurban giden sosyalist bir Ermeni’ tanımına oturttu.” diyordu. Dink’in ideolojik olarak sosyalist bir bakışın parçası olarak sunulduğunu kaydederken, Hrant’ın sosyalistliğinin 1990’lı yılların ortalarında sönmeye başladığını ve solculuğu, mağdurların yanında durmayı ima eden ahlakî bir tavra dönüştürdüğünü ekliyordu.
Etyen Mahçupyan’a göre Hrant’ın Arkadaşları, ‘kavruk solculuğun’ içine sıkışmıştı ve bunu ‘muhtemelen’ idrak etmelerine rağmen gidişatı engelleyememişlerdi. Önemli bir örnek veriyordu, yazısında: “Nasıl Susurluk vakasında devletin kirliliğine karşı çıkış bir anda İslami kesim karşıtı bir laiklik gösterisine dönüştüyse, aynı şekilde Hrant’ın sahiplenilmesi de hükümet karşıtı marazi laikliğin ‘sol’ kisvesi altında yeniden üretilmesine vesile oldu.” Yazının ana fikri ise şu satırlarda yükseliyordu: “Ne siyaseten ne de ahlaken Hrant’ın yanında duramayacak olanlar, yaşarken en basit empatiyi bile ondan esirgeyenler, hem ideolojik hem kimlik olarak onu aşağılayanlar bugün ‘solcu’ kılıklarıyla arz-ı endam ediyorlar ve bir anda ‘arkadaşı’ haline geliyorlar.”
O yazıdan iki gün sonra yine Zaman’da ‘Hrant’ın Parazitleri’ başlıklı bir yazı kaleme alan Mahçupyan, yazar Ece Temelkuran’ı eleştirdi. Temelkuran’ın Habertürk’ten çıkarılmasına yönelik, hükümetin Hrant’ın öldürülmesine kadar giden baskıların neden olduğu iddiasına karşı çıkarak şu satırları kullandı: “Tabii Temelkuran, diğer cinayetlerden, yükseltilmeye çalışılan ulusalcılıktan, AKP’yi ‘gayri milli’ kılma çabalarından ve itiraflar sayesinde iyice açığa çıkan Ergenekon girişiminden bahsetmiyor. Bunun yerine Ergenekon’u bir iddia olarak sunarak aslında söz konusu ‘kaos yaratma ve darbe zemini oluşturma’ iddiasının gerçek dışı olduğunu ima etmeye çalışıyor.”
Bu yazıyı tartışmak amacıyla, ‘Hrant’ın Arkadaşları’ ile görüşelim istedik. Gruptan Hayko Bağdat ve Ümit Kıvanç’la yaptığımız ilk görüşmelerden, konuşabileceğimize dair bir izlenim edinsek de, pazartesi akşamı, grup olarak ‘Hrant dışında hiçbir konu hakkında konuşmama’ kararı aldılar. Biz de Dink’in yakın arkadaşı olan, halefi olarak Agos’un genel yayın yönetmenliği koltuğuna oturan Etyen Mahçupyan’a kendi sorularımızı yöneltelim istedik.
Hrant’ın Arkadaşları bloke edildi
Neden bu yazıları kaleme almak ihtiyacını hissetmişti Mahçupyan? “5 yıldan beri yürütülmekte olan kampanyamsı bir çaba var. Hrant’ın üzerinden giden, ama nihayetinde AK Parti karşıtlığında cisimleşen bir çaba… İlginç bir şekilde Hrant’ın öldürülmesi de AK Parti karşıtlığıyla ilgili olduğu için ilginç bir paralellik var burada. Darbelere karşı olduğunu söyleyen, Ergenekonvari olaylara karşı olduklarını söyleyen insanlar, bugün Hrant’ı kullanarak, aynı Ergenekon’un yaptığı gibi AK Parti karşıtlığı gibi bir strateji sürdürüyorlar. Bunu yaparken kendi kimliklerini de yeniden konsolide ediyorlar. Bu biraz sol, laik ve sosyalist bir kimlik. Burada bir mikro siyaset var. Kendi kimliğini ayakta tutmak. Makro siyaset ise AK Parti karşıtlığı. Aradaki köprü ise Hrant. Hrant’ı buraya sokmak yalan. Ölmeden önceki yazılarını koyalım, bunun tamamen tersi. İş öyle bir noktaya geldi ki, söylememek imkânsız hale geldi. Çünkü yalanın sınırı kalmadı.”
Ona göre bu yazıların bir başka amacı daha var: Hrant’ın Arkadaşları’nın daha görünür olmalarını, kendilerini kamuoyu önüne çıkarmalarını teşvik etmek. Mahçupyan zorunlu bir ayrıntıyı vurguluyor, önce: “Hrant’ın Arkadaşları’ benim bahsettiğim bu insanlardan oluşmuyor. Ama onlar bu süreci tam da yönetemediler. Benim gibi insanlar da bu sürece seyirci olarak kaldıkları için suçlular. Çünkü bir acı var. Burada insanları alet etmek, bu konuları konuşmak bile insana ağır geliyor. Kendi haline bırakıyorsunuz. Bu kullanım, bir süre sonra çığırından çıktı.”
Hrant’ın Arkadaşları’nın kendilerini perde arkasında, anonim tutmak istediğini, yaşananın bir acı ve cinayet olduğundan yola çıkarak, bunun haklı olduğunu savunan deneyimli gazeteci, tam da burada nasıl bloke edildiklerini anlatıyor: “Ben Hrant’ın davasının taşıyıcısıyım’ demek istemediler. Bu onların hanesine pozitif olarak yazılmalı. Ama onlar böyle yaptıkça, başkaları bu alana girdi. ‘Sen gelme’ diyemediler. Çünkü hâlâ bir taziye atmosferi sürüyor. Gelen insanlar siyaset yapmaya geldiler ve olayı ele geçirdiler. Çevrelerinin siyasetçi çıkması, onları bloke etti. Biz bambaşka laik, sosyalist çevrelerin sesini Hrant’ın, Hrant’ın Arkadaşları’nın sesiymiş gibi duymaya, okumaya başladık.”
Hrant’ı kullanarak kamusallaştılar
Dink Davası’nda yaşanan trajik gelişmeler nedeniyle tıpkı Hrant’ın Arkadaşları gibi AK Parti’yi eleştiren Etyen Mahçupyan “Ben de AK Parti’nin kendine düşeni yapmadığını, yapsaydı davanın başka türlü gelişeceğini düşünüyorum.” diyor. Hemen ardından da şu eklemeyi yapıyor: “Ama böyle düşünmem, beni o tür bir solcu yapmıyor mesela. Psikolojik olarak bir hükümet varsa, hayatınızın büyük kısmını harcadığınız davada engelleyici ve çekingen davranıyorsa, siz de bir miktar AK Parti karşıtı olursunuz, duygusal olarak.” Burada bir ayrım yapmanın zorunlu olduğu inancında: “Oysa öbür siyasetçi dediğimiz çevreler, AK Parti hükümetinin düşürülmesiyle ilgili bir bakışı benimsiyorlar. Ergenekon davasını görmezden gelerek yapıyorlar bunu. Oysa Hrant’ın Arkadaşları’nın hepsi Ergenekon davasını acayip sahipleniyorlar. Aynı zamanda AK Parti’nin doğru dürüst iş yapmadığını söylüyorlar ki bence haklılar.”
Sorulması gereken en önemli sorulardan biri olduğunu düşünerek, “Hrant’ı sahiplenmek, bir kimlik haline mi getiriliyor?” diye soruyoruz Etyen Mahçupyan’a… Şöyle yanıtlıyor: “Bir araç olarak kullanıp Hrant’ı da bir tür kendilerine benzeyen solcu haline getirip, kendi kimliklerini siyasallaştırmak istiyorlar. Çok marjinal hale gelmiş insanlar, birden kamusallaşıyor, Hrant sayesinde. Onların istediği bu. Hrant da onlar için bir araç. Çünkü gayrimüslim. Sahibi yok. İslami kesim sahiplenmiyor. Hükümet sahiplenmiyor. Sahiplenmeyi hak eden birisi. Bunu sahipleniyorsunuz, kamusallaşıyorsunuz. Orada kolay elde edilen bir araçsallaştırma var.”
Benim gibi islami aydınlar da suçlu
Gelinen noktada, çuvaldızı kendisine batırmadan da geçemiyor: “Demokrat olarak bakıyorsan, önce kendine bakacaksın. O zaman ‘Ben niçin dindarları oraya getiremedim?’ diye bakıyorum. Siyasi olarak kendimi yorumluyorum ve eksik bir iş yaptığımı düşünüyorum. Hrant’ın arkadaşlarının da eksik bir iş yaptığını düşünüyorum. Ben bir Müslüman olsaydım, şu anda Müslümanları eleştirirdim, onu açık söyleyeyim.”
Bu cevap, sosyolojik bir soruyu beraberinde getiriyor: Eğer öyleyse, Hrant’ın arkadaşları muhafazakâr kesim arasında neden bir kopukluk var? Bunun cevabının Cumhuriyet öncesine kadar gittiğini düşünüyor Mahçupyan: “Cumhuriyet öncesinde, Müslümanlar ve gayrimüslimler arasında enformel ilişkiler vardı. Bu ilişki kopunca formel hale geldi her şey. Gayrimüslimler kendilerini devletle karşı karşıya buldular. Gayrimüslimler, modernleşmeye daha hevesli olmaları nedeniyle daha laik bir kültürün içinde yetiştiler. O yüzden yabancılar birbirlerine. 150 yıllık tarihi süreçte, neredeyse on jenerasyon geçmiş aradan. Hrant’ın arkadaşları dediğimiz genç insanlar da laik ve sol bir ideolojik çizgiden gelmişler, çok da modernist yaklaşmışlar her şeye. Böyle bakınca ‘dindar, Müslüman’ gibi kategoriler, doğal olarak yabancı kategoriler.”
Etyen Mahçupyan, “Bugün dindarlar, toplumun çoğulu. Onlar bu kanalları açabilirlerdi, davetkâr olabilirlerdi. Olamadılar. Cemaatsel bir ayrım var. Karşı tarafta size hiç benzemeyen insanlar görürseniz, onların yanına gitmekten çekinirsiniz. Ben İslami kesimi suçlayamam. Bu, onların iç tartışması.” derken; muhafazakar düşünceyi benmseyen aydınlar için öyle düşünmüyor: “Kendimi nasıl suçluyorsam, İslami kesimin aydınlarını suçlayabilirim. Çünkü bunu görmelerine rağmen bir şey yapmadılar.”
‘Hrant İçin Adalet İçin’ diye bağırmak ahlaki değil
Ergenekon davasının içindeki gerilime dikkat çeken gazeteci, Hrant Dink tartışmasının Nedim Şener ve Ahmet Şık eksenine çekilmesiyle ilgili olarak ise şöyle düşünüyor: “Ergenekon olayının içinde bir gerilim var. Yazılmış, yazılmakta olan her kitap, Ergenekon coğrafyasının gizlemeye, öteki bölümünü afişe etme işlevi gördü. Orada taraflar var. Böyle gerçeğe varamayız.” Kendisininse bu olaya ‘ahlaki’ baktığını ifade eden Mahçupyan, “Hrant İçin Adalet İçin diye bağırmak ahlaki değildir. Hükümet bir şey yapıyor, birdenbire siz kendinizi kahramanlaştıracak bir söyleme kayıyorsunuz, bu çok ucuz bir davranış. Ahlaki değil. Bu arkadaşların, Şık ve Şener’in tutuklu yargılanmasına karşı çıkması doğru. Ancak buradan çıkarak onların ideolojik olarak masum oldukları, Ergenekon’la ilişkili olmadıkları söylenemez. Bunun için de suçlanamazlar.” diyerek devam ediyor.
Hrant Dink, “Su çatlağını bulur.” diyordu. Mahçupyan, çatlağın önünde kimsenin engel olmamasını diliyor. Ve istiyor ki: “O sol abluka kalksın, Hrant’ı kim nasıl duyacaksa duysun.”

Yorumlar kapatıldı.