İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırım sorunu böyle çözülür mü?

İhsan Çaralan / caralan@evrensel.net
Fransa Anayasa Konseyi’nin bu yasayı “Fransız Anayasası’na aykırı” görmesi demek, “Ermeni soykırımı olmadı” demek anlamına gelmeyecek. Bunların da ötesinde 1915’in yüzüncü yıldönümü olan 2015’e doğru sorunun daha da alevleneceği herkesin bildiği bir gerçektir. Bu yüzden de medyadaki bayram havası, AKP propagandasının buradan kendine bir “zafer çıkarma” hevesi, tamamen iç politikaya yöneliktir ve ülkeyi yönetenlerin geçmişten hiç ders almadığı anlamına gelmektedir. Sorunun gerçekçi tek çözümü, halklar arasındaki kardeşleşmeyi esas alan bir politikaya yönelmek, buna zemin olmak üzere Türkiye ile Ermenistan arasındaki turistik, kültürel, ticari ilişkileri geliştirmek, bu ilişkilerin gelişmesinin önündeki engelleri ortadan kaldırarak, Türkiye’nin Ermenilere yaşattığı acılardan dolayı duyduğu acı ve üzüntüyü ifade eden bir çizgiye geçmesidir. Burada; “Ermeniler de bizi savaşta arkamızdan vurdu”, “Emperyalistlerin oyununa geldi”, “Türklerden de milyonlarca insan bu dönemde öldürüldü”, “Bize ecdadımız soykırım yaptı dedirtemezsiniz” gibi işi laf kalabalığına getirmek, bu sorunu çözümsüzlüğe itmek, ABD, Fransa gibi emperyalist güçlerin bölgede ve Türkiye üstünden bölgedeki girişimlerin etkinleştirmelerine fırsat vermek demektir.

***************
77 Fransız senatör ve 65 milletvekilinin imzasıyla, “Ermeni soykırımını reddedenlere ceza” yasasının Anayasa Konseyi’ne götürülmesi, basın ve AKP propagandası tarafından hamasi bir gösteriyle karşılandı.
Öncelikle belirtelim ki, Türkiye’deki diplomasi ulemasının, “Böyle seçime gidilen bir dönemde Fransa’da bu yasayı Anayasa Konseyi’ne götürecek 60 kişi çıkmaz” iddiası, böylece boşa düşmüştür.
İkincisi ise; Paris sokaklarında Türk bayrağı sallayıp yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli vatandaşları ve tabii Türkiye halklarını ırkçı şoven sloganlarla sokaklara dökmek için uğraşanlar akamete uğramış, Fransa’nın sorunu olan böyle yasalar çıkaranlarla uğraşmayı Fransızlara bırakmanın doğru olduğu, bir kez daha görülmüştür.
Bu durumdan kendine pay çıkarmak isteyecek iktidarın bu kadar senatör ve milletvekilinin bir araya gelmesinde rolü ne kadardır, belki bunu ölçmek zordur ama bu sonuca “Bizim başarımızdır!” demelerinin hiçbir inandırıcı yanı yoktur. Bu olsa olsa Fransa’nın özgürlükçü geleneğini besleyen damarından, Sarkozy ve onun gibi siyasi çıkarları uğruna her değeri ayaklar altına alan aç gözlü politika erbabına bir tepki olabilir.
Burada bizim üstümüze düşen bir şey varsa o da; “Böyle bir yasa Türkiye’de çıkarılsa, bu yasayı Anayasa mahkemesine götürecek böylesi bir girişim yapılabilir miydi?” diye düşünmek, daha anlamlı olur.
Gelişmelere daha yakından bakarsak, Fransız Senatosu’ndan geçen yasanın Anayasa Konseyi‘ne götürülmüş olması Türkiye’nin, uluslararası tüm platformlarda ayağına dolanan “Ermeni soykırım” sorununu aştığı anlamına gelmez.
Nitekim önümüzdeki günlerde ABD’de, 24 Nisan’a doğru, artık gelenekselleşmiş girişimler olacak. İt izinin at izine karıştığı bir birkaç ay daha yaşanacak. ABD’nin her alanda sözcülüğünü, uşaklığını yapanların ABD’ye “Ermenilere sahip çıkıyor” diye verip veriştirdiğine, “Siz de Kızılderililere soykırım yaptınız!” diye Ermenilere yapılanlara gerekçe uydurulmasına bir kez daha tanıklık edeceğiz.
Dahası düne kadar Fransa’nın bu yasayı çıkarması öncesinde böyle bir sorun vardı. Bugün Fransa’da bu yasanın Anayasa Konseyi’ne götürülmesi, hatta yarın bu yasanın Anayasa Konseyi tarafından reddedilmesi bile Ermenilere yapılan zulmün manevi (maddi yıkım zaten karşılanamazdır) sonuçlarını ortadan kaldırıcı olmayacak! Çünkü Fransa Anayasa Konseyi’nin bu yasayı “Fransız Anayasası’na aykırı” görmesi demek, “Ermeni soykırımı olmadı” demek anlamına gelmeyecek. Bunların da ötesinde 1915’in yüzüncü yıldönümü olan 2015’e doğru sorunun daha da alevleneceği herkesin bildiği bir gerçektir.
Bu yüzden de medyadaki bayram havası, AKP propagandasının buradan kendine bir “zafer çıkarma” hevesi, tamamen iç politikaya yöneliktir ve ülkeyi yönetenlerin geçmişten hiç ders almadığı anlamına gelmektedir.
Sorunun gerçekçi tek çözümü, halklar arasındaki kardeşleşmeyi esas alan bir politikaya yönelmek, buna zemin olmak üzere Türkiye ile Ermenistan arasındaki turistik, kültürel, ticari ilişkileri geliştirmek, bu ilişkilerin gelişmesinin önündeki engelleri ortadan kaldırarak, Türkiye’nin Ermenilere yaşattığı acılardan dolayı duyduğu acı ve üzüntüyü ifade eden bir çizgiye geçmesidir. Burada; “Ermeniler de bizi savaşta arkamızdan vurdu”, “Emperyalistlerin oyununa geldi”, “Türklerden de milyonlarca insan bu dönemde öldürüldü”, “Bize ecdadımız soykırım yaptı dedirtemezsiniz” gibi işi laf kalabalığına getirmek, bu sorunu çözümsüzlüğe itmek, ABD, Fransa gibi emperyalist güçlerin bölgede ve Türkiye üstünden bölgedeki girişimlerin etkinleştirmelerine fırsat vermek demektir.
Ancak Türkiye’yi yönetenlerin, onların arkasındaki ırkçı şoven odakların böyle bir çizgiye kendiliğinden geçemeyeceği de apaçıktır. Çünkü Ermeni düşmanlığı (Rum düşmanlığı, Kürt düşmanlığı, Alevi düşmanlığı, …) olmadan bu odaklar en önemli besin kaynaklarını kaybederler. Ülkeyi yönetenlere de bu tür düşmanlıkları kullanarak çoğunluğu peşlerine takabilmektedir. Bu yüzden de Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin düzelmesi, Türkiye’nin Ermenileri anlayan bir çizgiye yönelmesi Türkiye’nin demokratikleşmesi, Hrant Dink’in katillerinin, Uludere katliamının gerçek sorumlularını yargılayabildikleri ölçüde olabilirdir.
Ermeni sorunu, Kürt sorunu, Suriye ile ilişkiler, bölge halklarının kardeşleşmesi, nereden başlarsanız başlayın dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz: Türkiye’nin demokratikleşmesi! Ve elbette bu amaca ulaşmak için girişilen demokrasi ve özgürlükler uğruna mücadele!
Yoksa ülkeyi bugüne getirenlerin nereye götürebilecekleri de herkes için artık apaçıktır!

Yorumlar kapatıldı.