İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

KCK davasında Kürtçe savunma talebine mahkeme Lozan Anlaşması’nı örnek gösterdi

Mahkeme de aldığı kararda Lozan Antlaşması’na atıf yaparak 39. maddede yer alan “Devletin resmi dili bulunmasına rağmen Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun kolaylıklar sağlanacaktır” hükmünü hatırlattı. Bu hükmün Türkiye’deki Müslüman olmayan azınlıkların haklarına ilişkin olduğunu vurgulayan mahkeme, “Antlaşmanın müzakere edildiği ve imzalandığı dönemin koşulları ve dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde Müslüman olsun veya olmasın Türkçe’den başka dillerde konuşan çok sayıda milletler yer almaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsurları arasında yer alan Kürtleri azınlık statüsüne almaya ilişkin bir kısım itilaf devletleri tarafından getirilen teklif ve çalışmalar kabul edilmemiştir. Asli kurucu vatandaş olan Kürtlerin azınlık statüsüne alınmamaları ve Lozan Antlaşmasındaki koruma önlemlerinin yalnızca Müslüman olmayan azınlıklarla sınırlı tutulması göz önüne alındığında, bu düzenlemeyle Müslüman olmayan azınlıkların haklarının korunması amaçlanmaktadır. Bu nedenle söz konusu hükmün, somut olayımıza uygulanamayacağı anlaşılmaktadır.” Dedi

*************
Terör örgütü KCK üyesi olduğu iddia edilen 72 kişi hakkında, AK Parti milletvekili Mehmet Metiner’e suikast ve terör örgütü adına eylemlere katıldıkları suçlamasına ilişkin devam eden davada, Kürtçe savunma talebine ret kararı geldi.
LOZAN’DA KÜRTLER KURUCU UNSUR AZINLIK DEĞİL
Savcının talebin reddi yönündeki mütalaasında ve mahkemenin ret kararında önemli ifadeler yer aldı. Savcı, “Türkçe bilen ve resmi işlem yapma durumunda olan, Türkiye Cumhuriyeti devleti uyruğu olan ya da olmayan tüm şahıslar, başkaca hangi dili biliyor olurlarsa olsunlar Türkçe dilini kullanmak zorundadırlar.” dedi.
Mahkeme de avukatların Lozan Antlaşması’nı hatırlatmasına karşı anlaşmanın imzalandığı döneme vurgu yaptı. Antlaşmanın azınlıkları kapsadığını belirten mahkeme Kürtlerin azınlık olmadığını, kurucu unsur olduğunu vurguladı. Aralarında feribot kaçırma eyleminde öldürülen Mensur Güzel’in kız kardeşi Şeyma Güzel’in de bulunduğu 72 sanığın yargılandığı davanın ilk duruşmasında birçok sanık ve avukatları Kürtçe savunma yapmak istemişti. Avukatlar, Lozan Barış Anlaşması kapsamında taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğini savunmuştu. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi ise bu talebi duruşma sonrasında değerlendirme kararı almıştı.
LOZAN’LA CEVAP
Mahkeme, bu konuda öncelikle duruşma savcısı Celal Kara’ya görüşünü sordu. Savcı Celal Kara, hazırladığı mütalaada, duruşmada kimlikleri tespit edilemeyen sanıkların mahkemeden talepte bulunamayacaklarını, avukatlarının ise bu kişilerin müdafii olduklarının bilinemeyeceğini hatırlattı. “Dolayısıyla kim oldukları mahkeme huzurunda belirlenemeyen sanıklar adına avukatları talepte bulunamaz.” diyen Kara, “Lozan Barış Antlaşması’nın 1. maddesinde antlaşmanın tarafı olan devletler belirtilmekte olup bir antlaşmanın hükümlerinin o antlaşmanın taraflarını bağlayıcı olduğu belirtilmektedir. Kendilerini Kürt olarak niteleyen Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşları, Türkiye dışında bu antlaşmanın tarafı olan hiçbir devletin uyruğu olmadığı gibi bunlarla etnik köken bağı da bulunmamaktadır.” dedi.
TÜRKÇE BİLMEK ZORUNDADIR
Aynı sözleşmenin “Azınlıkların Korunması” başlıklı bölümünün, Türkiye Cumhuriyeti devleti uyruğuna tabi olacak azınlıklarla ilgili olduğunu hatırlayan Kara, 29. maddede etnik köken ve dini mensubiyet itibariyle azınlık olarak nitelenen kişilerle ilgili açık ifadelerin bulunduğunu ifade etti. Kendilerini Kürt olarak niteleyenlerin Türkiye Cumhuriyeti devleti uyruğunda olduğunu belirten Kara, Kürt sanıkların gayrimüslim azınlık konumunda bulunmadıklarını vurguladı. Kara, bu şartlar altında, Türkiye’de eğitim görüp iyi derecede Türkçe konuşan, Türkiye Cumhuriyeti uyruğuna bağlı ve gayrimüslim statüsünde bulunmayan sanıkların Kürtçe savunma taleplerinin reddedilmesini istedi. Savcı Kara ayrıca, Anayasa’da devletin resmi dilinin Türkçe olduğuna dair hüküm olduğunu kaydederek, “Türkçe bilen ve resmi işlem yapma durumunda olan Türkiye Cumhuriyeti devleti uyruğu olan ya da olmayan tüm şahıslar, başkaca hangi dili biliyor olurlarsa olsunlar Türkçe dilini kullanmak zorundadırlar.” dedi
Mahkeme de aldığı kararda Lozan Antlaşması’na atıf yaparak 39. maddede yer alan “Devletin resmi dili bulunmasına rağmen Türkçe’den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun kolaylıklar sağlanacaktır” hükmünü hatırlattı. Bu hükmün Türkiye’deki Müslüman olmayan azınlıkların haklarına ilişkin olduğunu vurgulayan mahkeme, “Antlaşmanın müzakere edildiği ve imzalandığı dönemin koşulları ve dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde Müslüman olsun veya olmasın Türkçe’den başka dillerde konuşan çok sayıda milletler yer almaktaydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsurları arasında yer alan Kürtleri azınlık statüsüne almaya ilişkin bir kısım itilaf devletleri tarafından getirilen teklif ve çalışmalar kabul edilmemiştir. Asli kurucu vatandaş olan Kürtlerin azınlık statüsüne alınmamaları ve Lozan Antlaşmasındaki koruma önlemlerinin yalnızca Müslüman olmayan azınlıklarla sınırlı tutulması göz önüne alındığında, bu düzenlemeyle Müslüman olmayan azınlıkların haklarının korunması amaçlanmaktadır. Bu nedenle söz konusu hükmün, somut olayımıza uygulanamayacağı anlaşılmaktadır.” dedi. Gözaltına alındıklarında Türkçe savunma yapan sanıkların, dava aşamasındaki Kürtçe savunma taleplerinin hukuki bir ihtiyaca dayanmadığına dikkat çeken mahkeme, Kürtçe savunma taleplerini reddetti.

Yorumlar kapatıldı.