İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Ermeni Meselesi’ndeki Yanlışlarımız

Mustafa Akyol
Bu konuyu tartışan Türklerde sık görülen bir yanlış, söze “atalarımıza soykırımcı dedirtmeyiz” diye girmek. Bu tamamen hissi bir tepki ve elbette hiç bir şeye yaramıyor. Muhataplarınız, “aaa, öyle mi, tabii çok haklısınız” demiyor. Aksine, “vah, vah, mantıklı bir tartışma yürütmekten aciz, olgunlaşamamış insanlar bunlar” diye düşünüyor. Tartışmayı Osmanlının gayrimüslimlere gösterdiği hoşgörüye dair örneklerle kapatmaya çalışmak da yanlış. Çünkü zaten Ermeni tehciri, altı asırlık “Osmanlı çoğulculuğu”nun değil, tam da bu çoğulculuğun karşılıklı yükselen milliyetçiliklerce yıkılmasının bir sonucu. Aynı sebeple, “bu olay Osmanlı’nın sorumluluğudur; cumhuriyeti ilgilendirmez” diyenler de yanılıyor. Aksine, 1915’i yaratan “Osmanlı-sonrası milliyetçilik”, tam da bizim cumhuriyetin kurucu ideolojisi. Nitekim tehcirin altında yatan “Türkiye’yi gayrimüslimsizleştirme” hedefi, cumhuriyet döneminde de nüfus mübadelesi, Varlık Vergisi ya da 6-7 Eylül olayları ile devam etti. (Ergenekoncu taifeye kalsa, daha da devam edecekti.)… Benim kanaatimce, burada muhafazakarlara düşen, Ermenileri tehcir eden paradigmayı değil, ondan önceki altı asır boyunca Ermenilerle bir arada yaşamış olan paradigmayı benimseyip savunmaktır. Dahası, Dersim katliamı ile yüzleştiğimiz bir dönemde, “devlet hata yapmaz” zihniyetini asıl sahiplerine (mesela Onur Öymen’e) bırakarak, Ermeni katliamları karşısında merhamet temelli bir yeni bir dil geliştirmektir.

********
Fransa parlamentosunun kabul ettiği ve “soykırım inkarı” yasağının en hafif ifadeyle “saçma” olduğu ortada. Ama bizim tepkilerimizin de saçmalıktan uzak olmasında fayda var.
Öncelikle Fransa’ya, “nasıl olur da 1915’e soykırım dersiniz” diye değil de, “nasıl olur da tarihsel bir olay hakkındaki bir görüşü yasaklarsınız” diye karşı çıkmak gerek. Çünkü herkesin 1915 tehciri konusunda bir kanaat ifade etme hakkı var. Fransa’nın suçu, “olay soykırımdır” diyerek bu hakkını kullanmak değil. Fransa’nın suçu, “olay soykırım değildir” diyenleri susturmak.
Nitekim, bu meselede Türkiye’yi ahlaken üstün kılacak tek tutum, “Fransa’da fikir özgürlüğü yok, ama bizde var” diyebilmektir. Yani, Türkiye içinde “1915 olayları”na dair özgür bir tartışma ortamı yaratmaktır.
Bu açıdan son yıllarda biraz mesafe aldık tabii. 2006 yılında Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri Konferansı” iyi bir adımdı. Bu mesele yüzünden açılan “Türklüğe hakaret” davalarının durması, 1915’e soykırım diyen tarihçilerin kitaplarının serbestçe basılabilmesi de iyi adımlar.
Ama daha fazlasına ihtiyaç var. Mesela “Ermeni Sürgününe Dair Özgür Bir Tartışma” başlıklı uluslararası bir sempozyum düzenlesek, olaya “soykırım” diyen önemli tarihçileri de çağırıp sakince dinlesek, ne iyi olur.
Hangi atalarımız?
Bu konuyu tartışan Türklerde sık görülen bir yanlış, söze “atalarımıza soykırımcı dedirtmeyiz” diye girmek. Bu tamamen hissi bir tepki ve elbette hiç bir şeye yaramıyor. Muhataplarınız, “aaa, öyle mi, tabii çok haklısınız” demiyor. Aksine, “vah, vah, mantıklı bir tartışma yürütmekten aciz, olgunlaşamamış insanlar bunlar” diye düşünüyor.
Tartışmayı Osmanlının gayrımüslimlere gösterdiği hoşgörüye dair örneklerle kapatmaya çalışmak da yanlış. Çünkü zaten Ermeni tehciri, altı asırlık “Osmanlı çoğulculuğu”nun değil, tam da bu çoğulculuğun karşılıklı yükselen milliyetçiliklerce yıkılmasının bir sonucu.
Aynı sebeple, “bu olay Osmanlı’nın sorumluluğudur; cumhuriyeti ilgilendirmez” diyenler de yanılıyor. Aksine, 1915’i yaratan “Osmanlı-sonrası milliyetçilik”, tam da bizim cumhuriyetin kurucu ideolojisi. Nitekim tehcirin altında yatan “Türkiye’yi gayrımüslimsizleştirme” hedefi, cumhuriyet döneminde de nüfus mübadelesi, Varlık Vergisi ya da 6-7 Eylül olayları ile devam etti. (Ergenekoncu taifeye kalsa, daha da devam edecekti.)
Benim kanaatimce, burada muhafazakarlara düşen, Ermenileri tehcir eden paradigmayı değil, ondan önceki altı asır boyunca Ermenilerle bir arada yaşamış olan paradigmayı benimseyip savunmaktır.
Dahası, Dersim katliamı ile yüzleştiğimiz bir dönemde, “devlet hata yapmaz” zihniyetini asıl sahiplerine (mesela Onur Öymen’e) bırakarak, Ermeni katliamları karşısında merhamet temelli bir yeni bir dil geliştirmektir.
Voltaire mi dediniz?
Son bir söz de, ikide bir Voltaire’in fiyakalı lafına atıfta bulunarak, “nasıl oldu da Aydınlanma’nın yurdu Fransa düşünce özgürlüğünü kısıtladı yahu” diye soran Frankofil aydınlara…
Anlamaları gerekir ki, Fransa, söz konusu Aydınlanma’ya rağmen değil, aksine tam da o Aydınlanma’nın ışığında otoriterleşen bir ülkedir. Çünkü Fransız siyasi geleneği, bir “liberte” edebiyatı üretmiş, ama liberalizm üretmemiştir. Dolayısıyla, İngiliz düşünür Tony Judt’ın ifadesiyle, özgürlük kavramı Fransa’da daha ziyade “devlet eliyle özgürlük” olarak anlaşılmış, Anglo-Sakson liberalizminde olduğu gibi “devlete karşı özgürlük” diye anlaşılmamıştır.
Yüzyıldır Fransa’yı hemen her alanda “örnek” alan Türkiye’nin de, bu ülkeden artık “ibret” almasının vakti çoktan gelmiştir.

Yorumlar kapatıldı.