İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir mektup, bir sorun

Doğu ERGİL / dergil@bugun.com.tr
Bugünlerde “anayasal vatandaşlık” üzerinden kapsayıcı bir hukuki-siyasi yurttaşlık tanımı ararken bir mektup aldım. Bir Hıristiyan Türk öğrenciden geliyordu. Hukuki-idari sistemimize ve övünç duyduğumuz laikliğimize ışık tuttuğu için sizinle paylaşıyorum: “Bizim temel sorunumuz görmezden gelinmek. İstatistiklerde Sünni Müslüman hanesine yazılıyoruz. Nüfus idaresine başvurup nüfus cüzdanındaki ‘İslam’ ibaresini ‘Hıristiyan’ yaptırsak dahi azınlık haklarını elde edemiyoruz. Diğer yandan çoğunluk mensubu Türkler olarak temel haklarımızı da kullanamıyoruz; ibadethanemizi inşa etmek gibi… Diğer Hıristiyan cemaatler hem devlet hem halk tarafından bir şekilde kabullenilmiş. Ancak biz Protestanlar üvey evlat durumundayız. ‘Ajan, parayla taraftar toplayan misyoner, vatan haini’ benzeri ithamlar en çok biz Protestanlar’a yöneltiliyor…”

*****************************
Ben Beşiktaş’ta doğdum ve hayatımın ilk yıllarını Beyoğlu’nda geçirdim.
Oturduğumuz apartman kadar semtimizde de pek çok gayrimüslim vatandaş yaşıyordu. Onlar yüzyıllardır İstanbullu’ydu. En yenileri Yahudiler’di. Onlar da engizisyon zulmünden 2. Beyazıt zamanında (1492) kurtarılıp Osmanlı payitahtına yerleşen insanlardı. İstanbul onlarla ve bizlerle bir bütündü. Osmanlı’ya olduğu kadar Cumhuriyet’e de sadıktılar.
Osmanlı, Müslümanlar’ın üstte olduğu bir din kümeleri hiyerarşisini, her kümenin kendisini yönetme esasına göre yaşatmıştı. Cumhuriyet, bu hiyerarşiyi bozdu ve etnik bir hiyerarşi yarattı. Birincisi kültürel özerkliğe müsaitti ama ikincisi kültürel özerkliğe izin vermeyen bir merkeziyetçiliği yeğledi.
Merkez, adil, özgürlükçü ve eşitçi olsaydı bu hiyerarşi o kadar hoyrat olmayabilirdi. Ama tarih geriye doğru okunmaz. Uygulama, hem etnik kümeler arasındaki eşitsizlik nedeniyle tepkiye neden oldu hem de merkezin “makbul” ve kendinden saymadığı inanç kümelerinin dışlanmasına yol açtı. Merkezin ayrımcılığı halkın önemli bir bölümü tarafından da öğrenildi. Sonuç olarak gayrimüslimler bizim topraklarımızda pek barınamadılar. Kalanlar da varlıklarını soluklaştırıp, kimliklerini silikleştirerek varlık mücadelesi verdi. Sayıları her yıl daha da azaldı.
Bugün ülkemizde Hıristiyan Türkler olduğunu çok az kişi bilir. Daha iyi bildiğimiz Moldovalı Gagavuzlardır (Gökoğuzlar). Moldova’da yaşayan Hıristiyan bir Türk topluluğudur.
Türk Hazar devletinin (Cumhurbaşkanlığı forsundaki yedinci yıldız) torunları olan Karay’lar Yahudi dinindendir. Kırım ve Litvanya’da sayıları çok azalmış olarak yaşarlar.
Bugünlerde “anayasal vatandaşlık” üzerinden kapsayıcı bir hukuki-siyasi yurttaşlık tanımı ararken bir mektup aldım. Bir Hıristiyan Türk öğrenciden geliyordu. Hukuki-idari sistemimize ve övünç duyduğumuz laikliğimize ışık tuttuğu için sizinle paylaşıyorum:
“Bizim temel sorunumuz görmezden gelinmek. İstatistiklerde Sünni Müslüman hanesine yazılıyoruz. Nüfus idaresine başvurup nüfus cüzdanındaki ‘İslam’ ibaresini ‘Hıristiyan’ yaptırsak dahi azınlık haklarını elde edemiyoruz. Diğer yandan çoğunluk mensubu Türkler olarak temel haklarımızı da kullanamıyoruz; ibadethanemizi inşa etmek gibi…
Diğer Hıristiyan cemaatler hem devlet hem halk tarafından bir şekilde kabullenilmiş. Ancak biz Protestanlar üvey evlat durumundayız. ‘Ajan, parayla taraftar toplayan misyoner, vatan haini’ benzeri ithamlar en çok biz Protestanlar’a yöneltiliyor. Oysa Protestanlık Avrupa’da kilisenin bilimsel düşünce ve vicdanlar üzerinde kurduğu tekeli kırmış, Aydınlanma’nın yolunu açmıştır. Laik Türkiye’nin biz bir avuç Protestan’dan korkması bizi şaşırtıyor ve üzüyor. Sadakatimizi ve birer yurttaş olarak değerimizi kuşkuya düşürecek tek bir örnek olmamasına rağmen siyasal-ideolojik nedenlerle düşmanlaştırılıp, hayatımıza kastedecek bir nefretin odağı haline getiriliyoruz.
İbadethanemiz olmadığından evlerde ofislerde toplanırız. İkide bir polis basar sorguya çeker. Devlet, attığımız her adımı kameralı adamlarıyla kaydeder. Her üyesi takip edilip, ajan muamelesi yapılan başka inanç grubu var mıdır, bilmiyorum?
Dileriz yeni anayasayla artık bizim haklarımız da tanınır. Tek istediğimiz bu. Bıraksınlar inancımızı kendi bildiğimiz gibi yasaların lafzında olduğu gibi tam ve özgürce yaşayalım.
Keyfi ve aşağılayıcı engel ve yasaklardan (izin mekanizmalarından) azade olalım. Biz devletin elini sıcak bir şefkatin sembolü olarak değil, hep indirilmeye hazır bir tokat gibi hissettik. Ama o bizim de devletimiz. Artık ondan şefkat ve anlayış bekliyoruz. İyi bayramlar.”

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/174675-bir-mektup-bir-sorun-makalesi.aspx

Yorumlar kapatıldı.