İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenileri kurtaran onurlandırılsın’

Aslı Tekinay / Radikal
Ermenilere bu cesur Türkleri onurlandırmalarını söyleyip duruyorum. Bence Türkler de onları, ölmekte olan bir Osmanlı rejiminin vicdanını kurtardıkları için onurlandırmalı. Ermeni soykırımını tanımak Türkiye’nin AB üyeliğini garantiye almaz ama bence soykırımı tanıması üyeliğin şartları arasında olmalı. İngiltere 1840’lardaki Büyük İrlanda Kıtlığı’ndan sorumlu olduğunu, Avustralya Aborjinlere kötü davrandığını, Almanya Yahudi soykırımındaki sorumluluğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Bu ülkelerin hiç biri itirafları nedeniyle zarar görmedi. Türkiye’nin, kendisini dışarıda tutmayı isteyen ve yapısında ırkçılık olan Avrupalı ‘devlet adamlarına’ rağmen, AB’ye üye olmasının şart olduğunu da eklemeliyim.

********************
Tam 35 yıldır Ortadoğu’daki savaşları izleyen Robert Fisk, belki de babasının keskin nişancılarla ilgili öğüdünü unutmadığı için hâlâ hayatta.
N. ASLI TEKİNAY Arşivi
Independent gazetesinin Ortadoğu muhabiri Robert Fisk ile söyleşimiz bugün de devam ediyor. İkinci güne eski bir asker olan, kendisine ilham veren babası ile ilişkisini, ABD’nin Irak’ı işgalinden unutamadığı anları, İsrail-Filistin gerilimini, Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk girişimlerini ve Türkiye’nin Ermeni sorununa yaklaşımı konusundaki görüşlerini anlattığı bölümleri sakladım. Fisk’in 35 yıl önce Ortadoğu’ya savaşların anayurduna doğru yola çıktığında I. Dünya Savaşı’nda asker olan babasından aldığı şu öğüt savaşın acı gerçeğinin yıllar içinde asla değişmediğini ortaya koyması açısından önemli:
“Şarapneller konusunda endişelenme, top ateşi karşısında hiçbir şey yapamazsın. Ama keskin nişancılara dikkat et çünkü SENİ öldürmeye çalışacaklardır.” Bugün Arap Baharı ülkeleri Libya, Suriye ve Mısır’da, ayrıca Irak’ta, Afganistan’da ölüm keskin nişancıların namlusunun ucunda. Tıpkı bundan yaklaşık bir asır önce olduğu gibi… Türkiye’nin Ermeni sorununa bakışına tavsiye niteliği taşıyan yorumu ise şöyle: “Ermenilere, soykırımın Ermeni kurbanlarını kurtarmak adına hayatlarını riske eden cesur Osmanlı Türklerinin listesini yapmalarını ve onları onurlandırmalarını salık veriyorum. Bence Türkler de onları, ölmekte olan bir Osmanlı rejiminin vicdanını kurtardıkları için onurlandırmalı.” Yeniden sözü Robert Fisk’e bırakma zamanı.
AB tanımayı şart koşmalı
Kitabımda Ermeni soykırımı ile ilgili bölümü İngilizler ve İngilizce okuyacak okurlar için yazdım. O zamanlarda kitabın Türkçe yayımlanması planlanmıyordu. Evet, 24 bölümlük kitapta insanların bu bölüme odaklanma tehlikesi var. Ve Türklerin diğer 23 bölümde söylediklerime katılacakları konusunda da şüpheliyim. Ancak diğer yandan Türkiye’nin güçlü bir ulus olduğunu düşünüyorum. Kore Savaşı’nda beyni yıkanmayan tek ordu Türkiye’nindi. Ayrıca çok sayıda Türk arkadaşım 1915 Ermeni soykırımı ile ilgili son derece açık konuşabiliyor. Giderek artan sayıda Türk, büyükannelerinin ve büyük büyükannelerinin Ermeni olduğunu fark ediyor. Ermenilere, soykırımın Ermeni kurbanlarını kurtarmak adına hayatlarını riske eden cesur Osmanlı Türklerinin, sıradan polislerin, Halep valisinin, Türk ailelerinin listesini yapmalarını salık veriyorum.
Ermenilere bu cesur Türkleri onurlandırmalarını söyleyip duruyorum. Bence Türkler de onları, ölmekte olan bir Osmanlı rejiminin vicdanını kurtardıkları için onurlandırmalı. Ermeni soykırımını tanımak Türkiye’nin AB üyeliğini garantiye almaz ama bence soykırımı tanıması üyeliğin şartları arasında olmalı. İngiltere 1840’lardaki Büyük İrlanda Kıtlığı’ndan sorumlu olduğunu, Avustralya Aborjinlere kötü davrandığını, Almanya Yahudi soykırımındaki sorumluluğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Bu ülkelerin hiç biri itirafları nedeniyle zarar görmedi. Türkiye’nin, kendisini dışarıda tutmayı isteyen ve yapısında ırkçılık olan Avrupalı ‘devlet adamlarına’ rağmen, AB’ye üye olmasının şart olduğunu da eklemeliyim.
Filistin artık devlet olamaz
İsrail-Filistin geriliminde İsrail’in daha fazla yerleşim inşa edeceği muhakkak. Bana sorarsanız ‘Filistin’in gerçek bir devlet olabilmesi için halihazırda çok az toprak var. Yasal olmayan şekilde inşa edilen ve Arap topraklarını işgal eden koloniler, Filistinliler’den C Bölgesi’nde alınan alanlar, yerleşimci yolları, İsrail kontrol noktaları ‘Filistin’in varolmayacağı anlamına geliyor. Birkaç hafta önce oradaydım ve Batılı liderlerin konuşmalarındaki gerçeklik eksikliğine şaştım kaldım. ‘yaşanabilir bir Filistin devleti’nden bahsediyorlar, bu imkânsız! Kudüs şimdi yarı yarıya duvarlarla çevrili, eski kentte düzinelerce İsrailli evi var ki Doğu Kudüs’ün gelecekteki ‘Filistin’in başkenti olacağı varsayılıyor. Ve bu arada Obama İsraillilerin istediklerini yapmalarına izin veren skandal politikasını izlemeye ve İsraillilere yılmaz, tam ve koşulsuz destek vermeye devam ediyor. Korkarım umut yok. Filistin devleti olmadan da barış olmayacak. Ve şimdi bir Filistin devleti olamaz.
Türkiye sırtından bıçaklandı
Türkiye, Ortadoğu’daki arabuluculuk faaliyetlerinde başarısız değil. Kendisini geriye çekmiş ve içine kapanmış bir ulusun bir anda ayağa kalkıp ezilen insanlar ve Ortadoğu’da adalet için yüksek sesle konuşması ilham verici. Bence kimi zaman (örneğin Brezilya-Türkiye-İran anlaşmasında) aldatıldı ama bölgede ilkeli bir duruş sergileyen her ülke sözde müttefikleri tarafından sırtından bıçaklanacaktır. Türkiye’nin bölgede yaşadığı sorunlara gelince, sanırım Türkiye Suriye’nin kuzeyine girerek Kamışlı yakınlarında bir tampon bölge kurma niyetindeydi. Türk liderler kesinlikle Suriye tarafından aldatıldıklarını düşünüyor. (Suriye Devlet Başkanı Beşşar) Esad, Müslüman Kardeşler’in geri dönmesine izin verme konusunda sözler verdi ve sonra geri adım attı. Ama Türk ordusunun lider kademesindeki değişim ve Kuzey Irak’ın sanal işgali Türkiye’nin Suriye üzerindeki etkisini azalttı.
Bağdat’ta Selimiye Kışlası manzarası
Irak Savaşı’ndan zihnimde sürekli yanan sahne Amerikan ordusunun Bağdat’a girdiği gün kentteki ana hastaneden. Şarapneller hastanenin tepesinde uçuyordu. Acil servis odalarında Kırım Savaşı’ndan ve (bu savaşta İngiliz askerlerine hastane olarak tahsis edilen) Selimiye Kışlası’ndan sahneler vardı. Yerde o kadar çok kan vardı ki ayakkabılarımın üzerine bulaşıyordu. Fosfor bombası isabet etmiş bir asker alevler içinde ‘Anne, Anne!’ diye bağırıyor, içeri giren bir adam elinde ağır yara almış kolunun bir parçasını taşıyordu. Yukarı katta gözü yerinden çıkmış bir adam yatıyordu ve birisi de o gözden doğan boşluğa bir bez sokuyordu. Bezden yere kan damlıyordu. Koridorlarda inleyen çocuklar vardı. Koğuşlarındaki camlar patlamıştı. Bu manzarayı asla unutmayacağım.
Babamdan savaş için uyarı
Aslında babamla çok iyi bir ilişkim olduğu söylenemez. Ölürken yanında değildim. Sanırım kitabımda babamla ilgili olan bölüm bir nevi günah çıkarma çabasıydı. I. Dünya Savaşı’nda askerdi. Bu savaş onu süper-vatansever ve çok çok sağcı yapmıştı. Ama ben küçük bir çocukken her yıl beni Fransa’daki Batı Cephesi’ndeki muharebe alanlarına götürürdü. Atatürk babamın kahramanlarındandı. Babam bana ilham verdi mi derseniz evet verdi. Tarihi ve kitapları sevmemi sağladı. Ortadoğu’daki savaşları ele almak üzere yola koyulduğumda yazdıklarımı büyük ilgiyle okudu ve bir keresinde beni şöyle uyardı: “Şarapneller konusunda endişelenme, top ateşi karşısında hiçbir şey yapamazsın. Ama keskin nişancılara dikkat et çünkü SENİ öldürmeye çalışacaklardır.” İşte İran-Irak Savaşı’nda (1980-88) siperlerdeydim ve 1914-18 savaşının bir askerinden tavsiye alıyordum. Tuhaf bir biçimde babamın yaşamının bu bölümünü ben tekrar yaşadım.

Yorumlar kapatıldı.