İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Neden hepimiz Süryani olmayalım?

Sıtkı Güngör
Türk milli eğitim sistemi, ırkçılığın ve şovenizmin üretildiği gerçek bir laboratuvar gibi çalışıyor. Öğretimin birleştirilmesinden (tevhid-i tedrisat) bu yana geçen neredeyse 90 yıllık süreçte eğitim sistemi, gerek tarih yazımında olsun gerekse de öğretiminde olsun bu rolünü fazlasıyla oynadı. Bugün de bu gerici rolünde hayli işlevsel olduğunu söylemek mümkün. Hem Anadolu toprakları hem de Mezopotamya topraklarının ne kadar kozmopolit olduğunu anlatmaya gerek yok. Ulusal, kültürel ve inançsal açıdan zengin iki coğrafya. Fakat Türk burjuvazisinin egemenliği altındaki bu topraklarda tek dilli, tek kültürlü ve tek inançlı eğitim sistemi, Türk ulusçuluğunun ‘ihtişamlı’ tarihine karşılık diğer ulus ya da ulusal toplulukların ‘ihanetçi’, ‘hain’, ‘gerici’ tarihini yazdı hep. Coğrafya çok uluslu fakat egemenlik tek uluslu olunca ırkçı rejimin kasasında bu konuda yeterince sermayenin biriktiğini de söylemek mümkün. Malzeme fazlasıyla var!

Üstelik burjuva egemenlerde tarih, nesnel gerçeğe göre yazılmaz, subjektif ihtiyaca dayalı olarak adeta imal edilir. Düzinelerle örnek verilebilir. Son güncel örneği, ilköğretim 10. sınıf ders kitabında Süryani ulusundan halkımızın adeta ‘hain’ gösterilmesi oldu. Mezopotamya topraklarının en kadim halklarından olan Süryaniler için böylesi bir aşağılanma ve hor görülme hali ilk değil şüphesiz. Bu ceberut rejim var olduğu sürece belli ki son da olmayacak.
Farklı ulusal kimliğe sahip olmanın yanı sıra Hıristiyan dinine mensup olmaları da, Süryani halkımızı özellikle 1915 sonrası ırkçı saldırganlığın menziline almıştır daima. Ermeni soykırımı başlar başlamaz Mardin Süryanileri de kıyımdan geçirilmiştir mesela. Üstelik ne yazık ki, El–Hamsin denilen katliam birliklerinde Kürt halkımızdan da yer alanlar azımsanmayacak kadar çoktur.
Müslüman olmayanlara uygulanan vergi sistemi haliyle Süryanileri de vurmuştur. Bugün Mardin, Midyat, İdil, Amed gibi kentlerimizde ya devletin ya da kimi şahısların özel mülkü haline gelen çok sayıda gayrimenkulden bahsedebiliriz. Camiye çevrilen kilise sayısı oldukça fazladır. Gerçek bir talan yaşanmıştır.
Daha yakın tarihte; örneğin 1974 Kıbrıs harekatında Mardin ve Midyat’ta düzenlenen Kıbrıs mitinglerinde eşeklerin boynuna haç bağlanarak yürüyüş kollarının en önünde yürütüldüğünü, Hıristiyan mahallelerinde gezdirildiğini gerçek tarih yazdı. Bugün Kürtlere karşı geliştirilen ırkçı ulumaları o zaman Süryani halkına, yine Midyat’taki Mıhallemilere karşı duymak mümkündü. Sesin tarihteki yankısı bu olsa gerek.
Son birkaç yıl içinde, başta Mor Gabriel Manastırı olmak üzere Süryani halkımızın kutsal mekanlarının ve sembollerinin JİTEM ve korucu aşiretleri tarafından hırsızlık görüntüsü altında talan edildiği biliniyor. Çalınan kutsal kitap vb. sembollerin yüksek fiyattan tekrar manastıra, gerçek sahiplerine satılması ise bu faşist zihniyetin ne denli pervasız ve aşağılık olduğunu göstermesi bakımından ayrıca çarpıcıdır.
Bütün bu tarih akışında haliyle Süryaniler toplumsal bir izolasyon yaşadılar, yaşıyorlar. Süryani halkımızın binlerce yıllık geçmişinin bulunduğu Turabdin denilen Mardin ve yöresinden yüz binlerce Süryani toprağını, malını, mülkünü bırakıp Avrupa’ya göç etmek zorunda bırakıldı.
Bu birkaç paragraflık aktarım dahi, Türk tarih imalatının nasıl da harcını ırkçılıktan, şovenizmden ve yalandan aldığını ortaya koyuyor.
Reva görülmeyen zulüm yokken ortada, eğitim sistemi bir kalemde Süryanileri ‘hain’, ‘Avrupa’nın kışkırtmasına gelerek çıkarları uğruna Osmanlı devletini satan’ yapabiliyor. Elbette, bu yalnızca bir tarih üretimi olarak görülmemeli. Aynı zamanda ırkçı bir siyaset üretimidir de. Dolayısıyla, meseleye siyasi açıdan yaklaşmak ve siyasi bir tavır almak gerekiyor. Irkçılık ve şovenizmle mücadele açık ve cepheden bir karşı koyuş olmaksızın yalnızca tarih penceresinden bakılarak ele alınmamalıdır.
Üstelik en açık ve kararlı tavrı, başta Mezopotamya topraklarında mücadele yürüten sosyalistler almalıdır. Bir kere sosyalist bir hareket olmanın gerekliliğidir bu. Diğeri ise Kürdistanlı olmanın gereğidir. Sosyalist yurtseverler Kürt halkımız başta gelmek üzere, Kürdistanlı olan Süryani, Keldani, Ermeni, Ezîdî, Arap, Türkmen, Mıhallemi gibi farklı ulusal ya da dinsel topluluklara mensup emekçilerin rejimin gadrine uğramasına sessiz kalmamalıdır. Söz konusu sorun karşısında Süryani halkının temsilcilerine ziyaret gibi zarif dayanışma eyleminden, il milli eğitim müdürlüklerine protesto vb. tutumlarla açık tavır alınması mümkündü. Kürt ulusuna mensup olanların Arami (Süryani) halkına tarihsel bir özür borcu olduğunu da akıllarında tutmalıdır sosyalistler. Sosyalist yurtsever hareketin görüş açısı dar ulusçuluğun dışındadır ve dar politik çerçeveye sıkıştırılamayacak kadar da geniştir. Kardeşliği, eşitliği dillerine ne kadar pelesenk ederlerse etsinler, egemenler, bu kavramlara olan düşmanlıklarını daima korurlar. Bu gerici anlayış, onların genlerinde kodlanmıştır. En çok da Türk burjuvazisinin ve onların bütün elit yöneticilerinin.
Irkçılığa karşı mücadelenin Mezopotamya topraklarında güncel öneme sahip olduğu kadar stratejik bir değer de taşıdığı unutulmamalıdır.
http://www.atilim.org/haberler/koseler/20111008/kardesce.html

Yorumlar kapatıldı.