İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir kararla tarihi yeniden yazdılar

Ersan Atar
Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği kararların önemli sonuçları oldu… Uluslararası Adalet Divanı’nın “soykırım” ile ilgili görüşünün oluşmasında mihenk taşlarından birini oluşturdu. Divan’ın 26 Şubat 2007 tarihli kararına kadar oluşan uluslararası kriterlere göre, soykırım suçunu ancak bireyler işleyebilirdi. Devletler ancak bu bireylerin suçlarını cezalandırıp cezalandırmamaktan sorumlu tutulabilirdi. Uluslararası Adalet Divanı ilk kez 2007’de, “Devletler tüzel kişi olarak soykırım suçu işleyebilir” dedi… Devlet soykırım suçunu işlerse mağdur yakınlarına tazminat ödemesi gerekiyordu. Uluslararası Adalet Divan’ı, bu nedenle, “soykırım sözleşmesi hükümlerini ihlal etti” dediği Sırbistan’ı mağdurlara tazminat ödemeye mahkum etmedi.  

************************
ERSAN ATAR 09.09.2011 Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği kararların önemli sonuçları oldu. Utanç Duvarı’nda İsrail’i suçlu bulan Lahey, Bosna’da soykırımı tanımladı
Uluslararası Adalet Divanı, verdiği kararlarla, sadece o konuda karar vermekle kalmadı, “Dünya medeniyeti”nin son yüzyılına imza attı. Kararları bazen 10 yıllar sonra başka savaşlara ilham oldu, bazen ulusların kaderlerini tayinini sağladı. İşte “15 dev adam”ın dünya tarihine attıkları imzalardan bazıları:
DEVLETLER DE SOYKIRIM YAPAR
Uluslararası hukukçulara göre, Bosna-Hersek’in Sırbistan’a karşı açtığı dava, Uluslararası Adalet Divanı’nın “soykırım” ile ilgili görüşünün oluşmasında mihenk taşlarından birini oluşturdu. Divan’ın 26 Şubat 2007 tarihli kararına kadar oluşan uluslararası kriterlere göre, soykırım suçunu ancak bireyler işleyebilirdi. Devletler ancak bu bireylerin suçlarını cezalandırıp cezalandırmamaktan sorumlu tutulabilirdi. Uluslararası Adalet Divanı ilk kez 2007’de, “Devletler tüzel kişi olarak soykırım suçu işleyebilir” dedi. Sonra kendi kendine sordu: Peki Sırbistan Bosnalılara karşı devlet olarak soykırım suçu işlemiş midir? Divan bu soruya “evet” diyemedi. Onun yerine, “Soykırım Sözleşmesi hükümlerini ihlal etti” dedi. Gerekçe olarak da “Srebrenitza katliamını önlemek için Bosnalı Sırplar üzerindeki nüfuzunu kullanmadı, soykırım suçlusu Ratko Mladic’i yargılanması için teslim etmedi ve bu konuda Uluslararası Ceza Mahkemesi ile gerekli işbirliğini yerine getirmedi” dedi. Divan’a göre bir devletin soykırım suçunu işleyebilmesi için o devletin; ulusal, etnik, ırksal ve dinsel nedenlerle bir grubun tamamını veya bir kısmını imha etmeye çalışması, bunun için özel bir kastının olması gerekiyordu. Nitekim devlet soykırım suçunu işlerse mağdur yakınlarına tazminat ödemesi gerekiyordu. Uluslararası Adalet Divan’ı, bu nedenle, “soykırım sözleşmesi hükümlerini ihlal etti” dediği Sırbistan’ı mağdurlara tazminat ödemeye mahkum etmedi. Onun yerine, “Mladic ve diğer suçluların Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevkini sağla ve mahkeme ile işbirliği yap” dedi.
UTANÇ DUVARINA YETMEDİ
Uluslararası Adalet Divanı, Türkiye’nin, Gazze ablukası nedeniyle BM’ye taşımaya çalıştığı İsrail’in hafızasında tazeliğini koruyor. BM, 7 yıl önce Filistin’deki Batı Şeria Duvarı nedeniyle İsrail aleyhine görüş oluşturdu. İsrail 2002 yılında Filistin ile arasındaki sınıra duvar inşa etmeye başladı. Duvar kağıt üzerinde Yeşil Hat’ta paralel gidecekti ama hiç de öyle olmadı. Filistin topraklarını içine aldı. Zaten Yeşil Hat boyunca gitseydi de Filistinliler için “ırkçı ve ayrımcı”ydı. Köylerini terk etmek zorunda kalmışlardı, topraklarını ekip biçemez, çocuklar okullarına gidemez hale gelmişti. Hatta hastanelere ulaşmak imkansızlaşmaya başlamıştı. İsrail’e göre ise bu duvar, teröre karşı çekilmiş bir “güvenlik çiti” idi. “Batı Şeria Duvarı” ismini ise Uluslararası Adalet Divanı’ndan aldı. Duvar önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne getirilmeye çalışıldı. ABD veto etti. Ardından BM Genel Kurulu tam da şimdi Türkiye’nin Gazze ablukası için işletmeye hazırlandığı “Tavsiye görüşü” sürecini işletti. Genel Kurul, “Batı Şeria Duvarı”nın uluslararası hukuka aykırı olduğunun tespiti için Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu. Divan’dan bu doğrultuda görüş çıktı. Bu görüş BM Genel Kurulu’nda oylanıp rapor haline dönüştü. Sadece “görüş” olduğu için resmi bağlayıcılığı bulunmayan bu rapora göre duvar Filistinliler’in yaşam hakkına zarar veriyordu ve uluslararası toplum tarafından kınanmalıydı. Uluslararası Adalet Divanı’nın belki de Türkiye’de kahvelerde bile konuşulan bir kararı oldu: Kosova Kararı.
KOSOVA KARARI VE KIBRIS
Kosova, 2008’de Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlık ilan etti. Sırbistan, Kosova’nın bu tavrının uluslar arası destek görmeyeceğini ve sonrasındaki adımlarına meşruiyet kazandırmayı hesaplayarak Birleşmiş Milletler’e başvurdu, “Kosova’nın başvurusu uluslar arası hukuka uygun mudur?” diye sordu. BM Genel Kurulu bu soruyu 15 yargıçlı Uluslararası Adalet Divanı’na yöneltti, Divan “Uygundur” dedi. Yani Kosova’nın bağımsızlığını kabul etti. Böylelikle Sırbistan bir bakıma kendi ayağına kurşun sıkarken bu karardan sonra siyaset bilimciler “Abhazya, Osetya ve hatta Kıbrıs’ın da aynı hakkı vardır” görüşleri dillendirilmeye başlandı. Lahey Adalet Divanı’nın bu görüşünden sonra başlayan tartışmalar Kıbrıs için de uzun süre devam etti.
NİKARAGUA DAVASI
Uluslararası Adalet Divanı’nın belki de dünya yı yeniden şekillendiren kararlarından biri de Nikaragua’da Militer ve Paramiliter Faaliyet Kararı’ydı. Divan bu kararını, 1976’da Nikagaragua’nın ABD’ye karşı açtığı davada verdi. ABD, Nikaragua’da bulunan örgütlere silah desteği veriyordu. Nikaragua bu desteğin engellenmesini aksi taktirde meşru müdafaa hakkını kullanacağını duyurdu. Uluslararası Adalet Divanı da bu nedenle ABD’nin tazminat ödemesine karar verdi ama tazminat miktarı belirleneceği zaman Nikaragua bir bakıma şikâyetinden vazgeçti ve bilinen tabiriyle dava düştü. Nikaragua kararı, “kendinden büyük” sonuçlar doğurdu. ABD ve İngiltere, 11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan’a müdahale kararı çıkartmak için BM’ye başvurdu. Gerekçe olarak da El Kaide’ye Afganistan’ın silahlı yardım sağlamasını gösterdi. ABD ve İngiltere’nin tezine göre “Uluslararası Adalet Divanı’nın Nikaragua kararında olduğu gibi bir ülkenin (bu durumda Afganistan) bir terör örgütünü (El Kaide) silah yardımı yaparsa ve örgüt başka ülkelere (ABD ve İngiltere) saldırırsa, saldırıya uğrayan ülkelerin meşru müdafaa hakkı doğar”dı. Nitekim Afganistan Harekâtı’nın dayanağı da BM’de kabul edilen bu tez oldu. Nikaragua kararı, Mavi Marmara baskınından sonra Türkiye için de önemli oldu. Türkiye geçen yıl Eylül ayında BM’ye sunduğu raporda, Nikaragua kararındaki “meşru müdafaa” kriterlerinin İsrail’in ileri sürdüğü meşru müdafaa kriterleri ile örtüşmediğini ve dolayısıyla İsrail’in müdahalesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu savundu.
#Sayfa#
NE ONUNLA NE ONSUZ: EGE KITA SAHANLIĞI
Türkıye, Gazze ablukası için gitmeye çaba harcadığı Divan’ın vereceği hükmü Ege’de “kıta sahanlığı” için baştan kabul etmemiş, Yunanistan’ın “gidelim” önerisini reddetmişti. Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı sorunu da zaman zaman Lahey Adalet Divanı ile birlikte anıldı. Yunanistan baştan beri Ege’deki sorunun Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmesini istiyordu.
YA HAVA SAHASI
Hatta 1975’lerde bu konuda girişimleri de oldu. Türkiye bu sorunla ilgili Adalet Divanı’nın yetkisini tanımadığı için Divan 1976’da Yunanistan’ın başvurusunu yetkisizlikten reddetti. Yunanistan’ın “sorunu Lahey’de çözelim” önerisi geçen yıl da gündeme geldi. Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu “kara sularının belirlenmesi ve konunun Lahey’deki Adalet Divanı’na götürülmesi” olasılığının bulunduğunu söyledi. Türkiye bu konudaki tarihi tutumunu değiştirmedi. Türkiye, Ege için Lahey Adalet Divanı’na gidilecekse başvuru konusunun sadece kıta sahanlığı olamayacağını, aynı zamanda hava sahasının belirlenmesinin de mahkemeden istenmesi gerektiğini savundu. Bu teze de Yunanistan hiçbir zaman yanaşmadığı için Ege’de hep Lahey polemiği yaşandı.
PREAH VİHEAR KARARI: SİLAHSIZ DÜNYA MİRASI
Uluslararası Adalet Divanı, her zaman makro sorunlarla uğraşmadı. En yeni kararlarından birini, 18 Temmuz’da aldı. Kamboçya ile Tayland sınırındaki Preah Vihear Tapınağı’nın mülkiyeti ve silahsızlandırılması da Divan’ın konusu oldu. UNESCO’nun ‘Dünya Mirası” statüsünü verdiği 11’inci yüzyıldan kalma tapınak Kamboçya ile Tayland arasında çatışmaların çıkmasına neden oldu, her iki ülke de ciddi kayıplar verdi. Bu ülkeler sonunda sorunun çözümü için Adalet Divanı’na yetki verdi. Divan orta yolu buldu: Her iki taraf da askerden arındırılmış bu bölgedeki tüm askerlerini çekecekti. Divan’ın dediği genel olarak yapıldı ama her iki ülke de bölge dışında, “bölgeyi koruma” gerekçesiyle askeri birlik bulundurmaya devam ediyor.
11 EYLÜL’ÜN SONUÇLARI…
2001 yılında New York’taki ikiz kuleleri hedef alan 11 Eylül saldırılarından sonra ABD ve İngiltere, Afganistan’a müdahale etmişti. İki ülke Uluslararası Adalet Divanı’nın 1976’da Nikaragua için aldığı “saldırıya uğrayan ülkelerin meşru müdafaa hakkı doğar”kararını örnek gösterdi.
YARIN:
Türkiye Mavi Marmara için dava açabilir mi? Gazze ablukasının kaldırılmasını sağlayabilir mi? Sonuç alamazsa bu uluslararası bir hezimet mi olur?
Uluslararası Adalet Divanı, verdiği kararlarla, sadece o konuda karar vermekle kalmadı, “Dünya medeniyeti”nin son yüzyılına imza attı. Kararları bazen 10 yıllar sonra başka savaşlara ilham oldu, bazen ulusların kaderlerini tayinini sağladı. İşte “15 dev adam”ın dünya tarihine attıkları imzalardan bazıları:
DEVLETLER DE SOYKIRIM YAPAR
Uluslararası hukukçulara göre, Bosna-Hersek’in Sırbistan’a karşı açtığı dava, Uluslararası Adalet Divanı’nın “soykırım” ile ilgili görüşünün oluşmasında mihenk taşlarından birini oluşturdu. Divan’ın 26 Şubat 2007 tarihli kararına kadar oluşan uluslararası kriterlere göre, soykırım suçunu ancak bireyler işleyebilirdi. Devletler ancak bu bireylerin suçlarını cezalandırıp cezalandırmamaktan sorumlu tutulabilirdi. Uluslararası Adalet Divanı ilk kez 2007’de, “Devletler tüzel kişi olarak soykırım suçu işleyebilir” dedi. Sonra kendi kendine sordu: Peki Sırbistan Bosnalılara karşı devlet olarak soykırım suçu işlemiş midir? Divan bu soruya “evet” diyemedi. Onun yerine, “Soykırım Sözleşmesi hükümlerini ihlal etti” dedi. Gerekçe olarak da “Srebrenitza katliamını önlemek için Bosnalı Sırplar üzerindeki nüfuzunu kullanmadı, soykırım suçlusu Ratko Mladic’i yargılanması için teslim etmedi ve bu konuda Uluslararası Ceza Mahkemesi ile gerekli işbirliğini yerine getirmedi” dedi. Divan’a göre bir devletin soykırım suçunu işleyebilmesi için o devletin; ulusal, etnik, ırksal ve dinsel nedenlerle bir grubun tamamını veya bir kısmını imha etmeye çalışması, bunun için özel bir kastının olması gerekiyordu. Nitekim devlet soykırım suçunu işlerse mağdur yakınlarına tazminat ödemesi gerekiyordu. Uluslararası Adalet Divan’ı, bu nedenle, “soykırım sözleşmesi hükümlerini ihlal etti” dediği Sırbistan’ı mağdurlara tazminat ödemeye mahkum etmedi. Onun yerine, “Mladic ve diğer suçluların Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevkini sağla ve mahkeme ile işbirliği yap” dedi.
UTANÇ DUVARINA YETMEDİ
Uluslararası Adalet Divanı, Türkiye’nin, Gazze ablukası nedeniyle BM’ye taşımaya çalıştığı İsrail’in hafızasında tazeliğini koruyor. BM, 7 yıl önce Filistin’deki Batı Şeria Duvarı nedeniyle İsrail aleyhine görüş oluşturdu. İsrail 2002 yılında Filistin ile arasındaki sınıra duvar inşa etmeye başladı. Duvar kağıt üzerinde Yeşil Hat’ta paralel gidecekti ama hiç de öyle olmadı. Filistin topraklarını içine aldı. Zaten Yeşil Hat boyunca gitseydi de Filistinliler için “ırkçı ve ayrımcı”ydı. Köylerini terk etmek zorunda kalmışlardı, topraklarını ekip biçemez, çocuklar okullarına gidemez hale gelmişti. Hatta hastanelere ulaşmak imkansızlaşmaya başlamıştı. İsrail’e göre ise bu duvar, teröre karşı çekilmiş bir “güvenlik çiti” idi. “Batı Şeria Duvarı” ismini ise Uluslararası Adalet Divanı’ndan aldı. Duvar önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne getirilmeye çalışıldı. ABD veto etti. Ardından BM Genel Kurulu tam da şimdi Türkiye’nin Gazze ablukası için işletmeye hazırlandığı “Tavsiye görüşü” sürecini işletti. Genel Kurul, “Batı Şeria Duvarı”nın uluslararası hukuka aykırı olduğunun tespiti için Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu. Divan’dan bu doğrultuda görüş çıktı. Bu görüş BM Genel Kurulu’nda oylanıp rapor haline dönüştü. Sadece “görüş” olduğu için resmi bağlayıcılığı bulunmayan bu rapora göre duvar Filistinliler’in yaşam hakkına zarar veriyordu ve uluslararası toplum tarafından kınanmalıydı. Uluslararası Adalet Divanı’nın belki de Türkiye’de kahvelerde bile konuşulan bir kararı oldu: Kosova Kararı.
KOSOVA KARARI VE KIBRIS
Kosova, 2008’de Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlık ilan etti. Sırbistan, Kosova’nın bu tavrının uluslar arası destek görmeyeceğini ve sonrasındaki adımlarına meşruiyet kazandırmayı hesaplayarak Birleşmiş Milletler’e başvurdu, “Kosova’nın başvurusu uluslar arası hukuka uygun mudur?” diye sordu. BM Genel Kurulu bu soruyu 15 yargıçlı Uluslararası Adalet Divanı’na yöneltti, Divan “Uygundur” dedi. Yani Kosova’nın bağımsızlığını kabul etti. Böylelikle Sırbistan bir bakıma kendi ayağına kurşun sıkarken bu karardan sonra siyaset bilimciler “Abhazya, Osetya ve hatta Kıbrıs’ın da aynı hakkı vardır” görüşleri dillendirilmeye başlandı. Lahey Adalet Divanı’nın bu görüşünden sonra başlayan tartışmalar Kıbrıs için de uzun süre devam etti.
NİKARAGUA DAVASI
Uluslararası Adalet Divanı’nın belki de dünya yı yeniden şekillendiren kararlarından biri de Nikaragua’da Militer ve Paramiliter Faaliyet Kararı’ydı. Divan bu kararını, 1976’da Nikagaragua’nın ABD’ye karşı açtığı davada verdi. ABD, Nikaragua’da bulunan örgütlere silah desteği veriyordu. Nikaragua bu desteğin engellenmesini aksi taktirde meşru müdafaa hakkını kullanacağını duyurdu. Uluslararası Adalet Divanı da bu nedenle ABD’nin tazminat ödemesine karar verdi ama tazminat miktarı belirleneceği zaman Nikaragua bir bakıma şikâyetinden vazgeçti ve bilinen tabiriyle dava düştü. Nikaragua kararı, “kendinden büyük” sonuçlar doğurdu. ABD ve İngiltere, 11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan’a müdahale kararı çıkartmak için BM’ye başvurdu. Gerekçe olarak da El Kaide’ye Afganistan’ın silahlı yardım sağlamasını gösterdi. ABD ve İngiltere’nin tezine göre “Uluslararası Adalet Divanı’nın Nikaragua kararında olduğu gibi bir ülkenin (bu durumda Afganistan) bir terör örgütünü (El Kaide) silah yardımı yaparsa ve örgüt başka ülkelere (ABD ve İngiltere) saldırırsa, saldırıya uğrayan ülkelerin meşru müdafaa hakkı doğar”dı. Nitekim Afganistan Harekâtı’nın dayanağı da BM’de kabul edilen bu tez oldu. Nikaragua kararı, Mavi Marmara baskınından sonra Türkiye için de önemli oldu. Türkiye geçen yıl Eylül ayında BM’ye sunduğu raporda, Nikaragua kararındaki “meşru müdafaa” kriterlerinin İsrail’in ileri sürdüğü meşru müdafaa kriterleri ile örtüşmediğini ve dolayısıyla İsrail’in müdahalesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu savundu.

Yorumlar kapatıldı.