İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Karabağ sorunu: Tünelin sonunda ışık var mı?

Prof. Dr. Süha Bölükbaşı

Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan her ne kadar ılımlı davranmaya çalıştığı izlenimi verse de Dağlık Karabağ konusunda tavize tahammülü olmayan siyasi partilerin ve halk kitlelerinin muhalefetini hesaba katmak zorunda. AGİT’in ana ilkeleri bu gruplar ve partilerce Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığının tanınmamasına rağmen Ermeni tavizleri olarak algılanmakta ve Sarkisyan’ın -olup olmadığı belirsiz olsa da- yumuşama yanlısı siyasetini mahkum etmede kullanılmaktadır.

Prof. Dr. SÜHA BÖLÜKBAŞI
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi
Dikkatlerin Orta Doğu’ya yöneldiği son aylarda yine yakınımızda olan Karabağ sorunu arka plana itilmiş görünmekte. Oysa hem sorunun varlığı hem de çözümünün neredeyse mümkün olmaması dikkatimizi arada bir bu soruna yöneltmemizi gerektirmekte. 1994 ateşkesinden beri AGİT ve Rusya’nın bazen paralel bazen farklı çözüm önerileri ya başarısızlığa uğramış ya da formalite düzeyinde kalarak bir arpa boyu bile yol alınamamıştır. Her yıl onlarca askerin ateşkes sınırlarında hayatını kaybetmesi, Bakü’nün Dağlık Karabağ yanında 7 vilayetinin daha Ermeni işgali altında olması, yüzbinlerce Azeri’nin zor koşullarda mülteci kamplarında ayakta durmaya çalışması ve iki tarafın da milyarlarca dolarının silahlanmaya ayrılması hem savaş kıvılcımlarını canlı tutmakta hem de Erivan ve Bakü’nün kalkınma çabalarını baltalamaktadır.
Taraflar 2005’te Ana İlkeler (ya da Madrid Teklifleri) başlığını taşıyan ve AGİT’in arabulucu ABD, Rusya ve Fransa vasıtasıyla önerdiği yöntemi desteklediklerini belirtseler de, yorum farklarının uçsuz bucaksızlığı önemli bir engel. Bu belgeye göre ilk adımda Dağlık Karabağ dışındaki 7 vilayet Azerbaycan’a iade edilecek, Dağlık Karabağ’ın güvenliği ve kendini idaresi geçiş döneminde sağlanacak, Ermenistan-Karabağ kara koridoru güvence altına alınacak, Karabağ’ın geleceği bölge halkının oylarıyla belirlenecek, Azeri mülteciler yaşadıkları bölgelere geri dönecek ve tüm bunlar uluslararası toplumun vereceği garantilerle temin edilecekti. Bu ilkeler olumlu bir olgu olarak görülseler de Dağlık Karabağ’ın nihai statüsü konusunda çok derin bir anlaşmazlık söz konusu olmaya devam etmiştir. Bakü bölgenin geniş bir özerkliğe sahip olmasını ve Erivan’la çok yakın ilişki kurmasını kabul etse de, nihai statüsünü Azerbaycan egemenliğine tabi olması olarak görmektedir. Erivan ise bölgenin kendi kaderini tayin etmesini, bağımsızlığını veya Ermenistan’a iltihak etme opsiyonlarına sahip olmasını talep etmektedir. İki tarafın maximalist talepleri çözüme katkı bir yana, çözümsüzlüğün sürekliliğine yol açmaktadır.
Ankara-Erivan karşıtlığı
Konuya neredeyse doğrudan müdahil olan Türkiye ve Rusya da sorunun çözümünü ulusal çıkarlarıyla bağlantılı görmektedir. 2008 Ağustos’unda Rusya-Gürcistan savaşı ve Ankara-Erivan karşıtlığının yumuşaması Dağlık Karabağ çıkmazının gündeme daha ağırlıklı olarak oturmasına yol açmıştır. Moskova bölgede başat rol oynamasının çözümsüzlükle değil de, kendi etki alanını muhafaza edecek Rusya yanlısı bir çözümle sağlanabileceğini ve bunun da AGİT vasıtasıyla olabileceğini kabule yanaşmıştır. Ankara ise Erivan’la ilişkilerin normalleşmesinin ve sınırların açılmasının Bakü’nün onayına tabi olduğunu geç de olsa farketmiş ve Karabağ sorununun hallinin ulusal çıkarlarıyla hayati anlamda bağlı olduğunu görmüştür. Ancak iki sorunun farklı dinamikleri olduğu, Ankara-Erivan ve Bakü-Erivan ilişkilerinin birbirleriyle ilintilendirmelerinin iki sorunu da içinden çıkılmaz hale getirebileceği de hesaba katılmalıdır.
AGİT’in 2005 ana ilkeleri o zamandan beri Sarkisyan ve Aliev arasındaki görüşmelere çerçeve olsa ve AGİT Minsk grubu arabulucuları Rusya, ABD ve Fransa tarafından gündemde tutulsa da taraflar barış antlaşmasına bir türlü yakınlaşamamışlardır. (En son 2010’da arabulucular 2005 ilkelerini daha tafsilatlı biçimde sunmuşlardır.) Aksine, her yıl ateşkes sınırlarında ortalama 30 asker hayatlarını kaybetmekte ve taraflar silahlanma yarışında yeni zirvelere ulaşmaktadır. Bu arada Ermeni işgalinin neredeyse kurumsallaşması Ermenistan tarafından işgal altındaki -Karabağ dışında – yedi vilayetin algılanma şeklinin değişmesine yol açmıştır. Yakın zamana dek bu vilayetler Erivan’ca güvenlik kuşağı olarak tanımlanmaktayken, son yıllarda bu bölgeler “kurtarılmış bölge” ya da “tarihi Ermeni toprakları” olarak nitelenmeye başlamıştır. (Örneğin Karabağ yönetimi Azeri Agdam şehri yakınlarında tarihi Ermeni uygarlığının Tigranakert şehri kalıntılarını bulduğunu iddia etmiştir.) Bu tutum uyuşmazlığın çözümsüzlüğünü daha da içinden çıkılmaz bir hale sokacaktır. Erivan arkeolojik kazılar yaparak bu yedi vilayetin Ermeni geçmişe sahip olduğunu iddia etmeye ve buralara Ermenistan’dan Ermeni yerleşimciler göndermeye başlamıştır. Bu adımlar Karabağ sorununun daha da içinden çıkılmaz hale gelmesine yol açacaktır. 
Azerbaycan’ın silahlanma yarışı
Tarafların daha dolaysız biçimde savaş durumuna sürüklenmelerinin en önemli nedeni ise sınır çatışmalarının kontrolden çıkması olabilir. İki taraf arasındaki ateşkes sınırının üçüncü taraflarca (BM veya AGİT) denetlenmemesi ve sınırlar arasında neredeyse hiç uzaklık olmaması sık sık çatışmalara ve hayat kaybına yol açmaktadır. Taraflar bir yandan keskin nişancıları kullanarak karşı tarafta ölümlere yol açmakta, bir yandan da bu bölgelerde askeri tatbikatlar yaparak karşı tarafa meydan okumaktadırlar. Bu süreç içinde taraflar topçu atışları dahil kapsamlı bombalamaları adeta alışkanlık haline getirmişlerdir. Bunların sonucunda ateşkes sınırları bir gece içinde yer değiştirmekte ve kayba uğradığını düşünen karşı taraf ilk fırsatta aynıyla misilleme yapma eğilimi içine girmektedir. Sınır bölgeleri hem geniş mayın tarlalarını hem de tarafların hareket kabiliyetini ve karşı tarafa sürpriz saldırılarını kolaylaştıran yeraltı tünellerini içermektedir. Ateşkesin ihlali sadece Karabağ cephesinde değil, Azerbaycan-Ermenistan sınırında da zaman zaman görülmektedir.
Azerbaycan’ın silahlanma yarışı yukarıda belirttiğim gibi hızlanmıştır. Bakü’nün harcamaları 2000’li yılların başında 100 milyon dolar civarındayken son yıllarda 3 milyar doları aşmıştır. Buna karşılık Ermenistan’ın harcamaları 300-800 milyon dolar arasında seyretmiştir. Erivan’ın Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) askeri kanadına üye olması ve ikili antlaşma ile Moskova’ya Gümrü askeri üssünün tahsis etmesi Erivan’ın ucuza Rus silahları temin etmesini imkan dahiline sokmuştur. Bu nedenle Ermenistan’ın askeri harcamaları kağıt üzerinde gerçeğinden az görünebilir. Bu arada, Bakü’nün harcamalarının rasyonel biçimde yapılıp yapılmadığını ve bazı silah sistemlerinin kullanılmayarak depolarda biriktirilmiş olabileceklerini düşünebiliriz. Rasyonel kullanmasa da son yıllarda Azerbaycan da saldırı helikopterlerini, savaş uçaklarını, tank ve zırhlı araçları çoğunlukla Rusya’dan temin etmiştir. Bu karşılıklı silahlanma 1992’de AGİT ve 1993’te Birleşmiş Milletler’in taraflara silah ambargosu çağrısı yapmasına rağmen devam etmiştir.
Karabağ’a nihai statü…
Son iki yılda AGİT taraflara ana ilkeleri kabul etmeleri doğrultusunda baskı yapmaya çalışmıştır. Ancak bu süreç tarafların zirve görüşmelerinde bir araya gelmelerinin seyrekleştiği bir döneme rastlamıştır. 2010’dan itibaren AGİT’in Minsk grup eş başkanları (ABD, Rusya, Fransa) ana ilkeleri bir miktar değiştirip taraflara ilk adımda Ermenistan’ın tahliye edeceği vilayetlerin yediden beşe inmesini empoze etmeye çalışmıştır. Erivan’ın çekincelerini dikkate alan bu yönteme göre Kelbecer vilayeti ve Lachin koridoru beş yıl süreyle Erivan’ın kontrolünde kalırken Ermenistan diğer beş vilayeti tahliye edecekti. Bakü yeni plana sıcak bakarken Erivan Karabağ’ın nihai statüsü belirlenmeden çekilme yönünde adım atmayacağını açıklamaya devam etti. Devlet Başkanı Sarkisyan Karabağ’ın kendi kaderini tayin etme hakkının tanınmasının Bakü’ce kabul edilmesinden önce her tür uzlaşmaya karşı olduğunu belirtmeye devam etti. Bu tavrın pratikte anlamı Bakü’nün Karabağ’da referandumu kabul etmesi ve bu yolla oradaki halkın bağımsızlık veya Ermenistan’a iltihak konusundaki kararını tanımasıydı. Buna karşılık Bakü böyle bir referandum ya da plebisitten önce Azeri mültecilerin işgal altındaki yedi vilayete dönmelerini şart koşmaya devam etmiştir. Erivan ise Bakü’nün Karabağ’da halk oylamasını kabul edinceye dek tek yanlı tavizlere girmeyeceğini söylemeye devam etmiştir.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan her ne kadar zaman zaman ılımlı davranmaya çalıştığı izlenimi verse de ülkesinde Dağlık Karabağ konusunda tavize tahammülü olmayan siyasi partilerin ve halk kitlelerinin muhalefetini hesaba katmak zorunda. AGİT’in ana ilkeleri bu gruplar ve partilerce Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığının tanınmamasına rağmen Ermeni tavizleri olarak algılanmakta ve Sarkisyan’ın – olup olmadığı belirsiz olsa da – yumuşama yanlısı siyasetini mahkum etmede kullanılmaktadır.
Savaş ihtimali senaryoları
Sarkisyan’ın inandırıcılığı Ankara ile diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi ve sınırların açılmasını öngören Ekim 2009 Zürih Protokolleri’nin hayata geçirilmemesiyle daha da darbe almıştır. Bakü’nün itirazıyla Ankara protokolleri Meclis’e getirmemiş, Erivan da buna karşılık 2010 Nisanı’nda protokolleri rafa kaldırmıştır. Bu atmosferde Azerbaycan ve Ermenistan’ın tekrar silahlı bir çatışmaya girebilecekleri düşünülmeye başlanmıştır. Karabağ’ın kuzeyinin dağlık ve erişilmesi daha zor olması nedeniyle olası bir Azeri taarruzunun güneyden işgal altındaki Fuzuli ve Cebrail’e yönelik olabileceği düşünülmektedir. Buna karşılık askeri olarak savaşa daha hazır olduğu düşünülen Ermenistan çatışma durumunda daha da ilerleyeceğini ve Azerbaycan topraklarında yeni yerleşimleri işgal edeceğini iddia etmektedir. Yeni bir savaş Bakü-Ceyhan petrol boru hattı ve Bakü-Erzurum doğal gaz boru hattının güvenliği de tehlikeye sokabilir. Bu çerçevede ateşkes hattına yakın olan Gence şehri de bir askeri saldırının hedefi olabilir.
Savaşın çıkması Rusya ve Türkiye’yi de müdahaleye yöneltebilir. Ağustos 2010’da Rusya, Gümrü üssü antlaşmasını yenilerken Ermenistan’ın güvenliği güvence altına almıştı. Ankara da bu antlaşmadan birkaç gün önce Bakü ile stratejik ortaklık ve karşılıklı yardım antlaşması imzalamıştı. Ancak bu antlaşma taraflarca askeri bir ittifak olarak nitelenmemiş ve Ankara’nın geri adım atmasını mümkün kılmıştır. Rusya ve Türkiye’nin yoğun ticari ilişkileri, Rusya doğalgazı, potansiyel nükleer enerji ortaklığı, turizmde Rusya’nın ağırlığı ve tarafların karşılıklı olarak tehdit algılamamaları bazılarınca olası görünen Türk-Rus çatışmasını mümkün kılmamaktadır. Tüm bu faktörler incelendiğinde Karabağ konusunda mevcut statükonun yakın dönemde değişmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu da Ankara-Erivan uzlaşmasını gerçekçi bir beklenti olmaktan çıkarmaktadır.
suhab@metu.edu.tr
http://www.stargazete.com/acikgorus/karabag-sorunu-tunelin-sonunda-isik-var-mi-haber-378083.htm

Yorumlar kapatıldı.