İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Suriye’de işler daha da kızışmadan… –

Taner Akçam /Taraf
AKP’nin unutmaması gereken gerçek, Hıristiyan Batı’nın, Hıristiyan Sırbistan’ı vurmasının ardında böyle kuvvetli bir özeleştirinin yatıyor olduğudur… Meseleye daha geniş bir perspektiften bakmak gerekiyor: İnsanlığın (Batı’nın) evrensel demokratik değerlerini esas alarak, Ortadoğu’da, Avrupa Birliği benzeri, ulusal sınırları açacak, ekonomik-siyasi ve kültürel entegrasyon süreçlerini yaratmak son derece doğru bir hedef olarak tanımlanabilir. Ama asıl soru, Türkiye’nin bölgesinde böylesi bir birlikteliği yaratabilecek ideolojik, politik ve ekonomik donanımlara sahip olup olmadığıdır. Cevap, hem “evet” hem de “hayır” olarak verilebilir. Niçin Evet! Bunun için ilginç ve pek bilinmeyen bir hatırlatma yapmak isterim. “Crimes Against Humanity” (İnsanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar) çok önemli bir Uluslararası Hukuk normudur. İlk defa, bir hukuk terimi olarak, Ermeni soykırımı vesilesiyle 24 Mayıs 1915 yılında kullanılmıştır ve Nürnberg Nazi Yargılanmaları, bugünkü Yugoslavya, Ruanda ve benzeri diğer uluslararası yargılamaların ahlaki ve hukuki arka planını oluşturur. Bunlar bilinir, ama bilinmeyen, bu ifadenin ilk taslak halinin “Crimes Against Christianity” (Hıristiyanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar) olduğudur.

 Taraf – Istanbul – 11.08.2011
    TANER AKÇAM * / AKP’nin unutmaması gereken gerçek, Hıristiyan Batı’nın, Hıristiyan Sırbistan’ı vurmasının ardında böyle kuvvetli bir özeleştirinin yatıyor olduğudur
  
Suriye konusunda artık geriye sayım başlamış görünüyor. Olası bir müdahalede “ihale” Türkiye’nin üstüne de kalabilir… Fakat her hangi bir dı? müdahaleden önce epey düşünmekte fayda var. Türkiye’nin içinde yer alacağı her hangi bir girişim, Suriye ve bölge halkları açısından, Türkiye’nin bölgede özgür ve demokratik rejimlerin yaratılması için uğraşması olarak anlaşılmayacaktır. Bölge halklarının birbirlerine hala tarihte yaşanmış olayların ve algıların penceresinden baktıkları asla unutulmamalıdır.
Aslında Türkiye’nin dünya ve bölgede yeni bir rol oynayacağının ilanı, seçim sonrası, Balkon konuşması ile verildi. “Artık beni de hesaba katın” ilanı yapılırken, komşularımız ve başkentleri tek tek sayıldı. Sayılanlar arasında Ermenistan ve Erivan’ın olmaması çok ama çok önemli idi. Bunu, 1915 ve Ermeni konusundaki özel merakım nedeniyle söylemiyorum. Türkiye’nin bölgesinde yeni rolü oynayıp oynayamayacağının anahtarı, bölgeye ilişkin geliştirilecek politikalarda Ermenistan’ın (bir anlamda Hıristiyanların) nereye konup konmayacağı ile doğrudan ilgili. Buna bir de, Balkon konuşmasında anılmayan İran-Tahran faktörünü eklemek gerek. İslam dininin büyük kollarından birisi olan Şia mezhebinin, Hıristiyanlarla birlikte, geliştirilecek bölge politikalarındaki yeri ve onlara biçilen rol, AKP’nin bölgeye yönelik politikasının ne olup olmayacağının ip uçlarını verecek.
Bilmece gibi konuşmak yerine AKP politikasının ana damarını şöyle formüle etmek isterim: Asırlardır mazlum ve mağdur bir millet olduğu kabul edilen İslami toplulukların mağduriyetlerine, uluslararası evrensel normlarla sahip çıkarak son vermek. Bunu, Batı tarafından horlandığı ve ezildiği kabul edilen Müslüman dünyanın, yine bizzat Batı normlarıyla haklarının korunması ve Batı karşısında eşit bir statüye getirilmesi kavgası olarak da tanımlayabilirsiniz… Yani Müslüman dünya insanını “kölelikten efendiliğe çıkartmak”… Ve bunu gerekirse Batı’ya kafa tutarak yapmak. Erdoğan’ın İsrail’e karşı sert tutum almasında ve “One Minute” çıkışında bu arka plan önemli… Bu sert çıkışın Türkiye’de ve bölgede yarattığı büyük sempati dalgası, AKP’nin çok ama çok önemli bir yaraya parmak bastığını da gösteriyor.
“Batı’yı Batı’nın silahıyla vurmak”
Ortadoğu’da Batı’nın, sömürgeci amaçlarına uygun zorla çizdiği ulusal devlet sınırlarını açıktan eleştirmek, bölge insanlarının kaderlerini yeniden birleştirebilecek ekonomik ve siyasi entegrasyon politikaları geliştirmek; yani Ortadoğu’yu, bir anlamda bura insanının “ortak evi” olarak inşa etmek AKP’nin bölgeye ilişkin politikalarının esasını oluşturuyor. “Komşularla sıfır sorun” bu anlayışın yansıması. Türkiye’nin bu yeni politikalarını onun bölgeye ilişkin yayılmacı ve emperyalist emelleri olarak okumak son derece sığ ve yetersiz olur. Meseleye daha geni? bir perspektiften bakmak gerekiyor: İnsanlığın (Batı’nın) evrensel demokratik değerlerini esas alarak, Ortadoğu’da, Avrupa Birliği benzeri, ulusal sınırları a?acak, ekonomik-siyasi ve kültürel entegrasyon süreçlerini yaratmak son derece doğru bir hedef olarak tanımlanabilir. Ama asıl soru, Türkiye’nin bölgesinde böylesi bir birlikteliği yaratabilecek ideolojik, politik ve ekonomik donanımlara sahip olup olmadığıdır. Cevap, hem “evet” hem de “hayır” olarak verilebilir.
“Hıristiyanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar”
Niçin Evet! Bunun için ilginç ve pek bilinmeyen bir hatırlatma yapmak isterim. “Crimes Against Humanity” (İnsanlığa Karşı İ?lenmiş Suçlar) çok önemli bir Uluslararası Hukuk normudur. İlk defa, bir hukuk terimi olarak, Ermeni soykırımı vesilesiyle 24 Mayıs 1915 yılında kullanılmıştır ve Nürnberg Nazi Yargılanmaları, bugünkü Yugoslavya, Ruanda ve benzeri diğer uluslararası yargılamaların ahlaki ve hukuki arka planını oluşturur. Bunlar bilinir, ama bilinmeyen, bu ifadenin ilk taslak halinin “Crimes Against Christianity” (Hıristiyanlığa Karşı İşlenmiş Suçlar) olduğudur.
Evet, İngiltere, Rusya ve Fransa, Osmanlı Devleti’ne, söz konusu ültimatomu verme için hazırlıklar yaparken, İttihat ve Terakki’nin işlediği cinayetleri “Hıristiyanlara karşı işlenmi? suçlar” olarak tanımlamışlar ama daha sonra bunun yaratacağı yanlış anlamaları ve özellikle egemenlikleri altındaki Müslüman halkların tepkisini düşünerek Hıristiyanlık kelimesini insanlık ile değiştirmişlerdir.
http://www.taraf.com.tr/haber/suriye-de-isler-daha-da-kizismadan.htm

Yorumlar kapatıldı.