İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Müslümanları Gettolara Kapatalım

 Ertuğrul Özkök
 Karaman Hoca açıkça, “İslam adabına aykırı davrananlar gettolara kapılmalı” diyor.Ancak yazının tamamını okumak lazım.Karaman Hoca, “Bugün mutlaka bunu yapın” demiyor.Üç şartı var:Şartlar müsaitse;Düzelteyim derken bozma ihtimali yoksa;Daha büyük sakınca doğurmadığı takdirde; bu kişilere müdahale edilmeyecek, gettolara kapatılmayacak.Yazıda, “o şartların hangi hallerde müsait olacağına” dair somut bir işaret yok.Dolayısıyla, “günün birinde bu şartların oluşabileceği ihtimaliyle” yaşamak zorundayız.

Müslümanları gettolara kapatalım
ŞU cümleleri dikkatle, altını çizerek okuyunuz.
“Bir (laik), imkânlar ve şartlar elverdiği takdirde, (laik anlayışın) hâkim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister.”
İkinci cümle de:
“(Laikliğe) inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler, ama bu uygulama (laiklerin) hayat ve anlayışlarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse (laik toplumda) onların aykırı fiilleri için ‘özel mekânlar ihdas edilmek gibi’ tedbirlere başvurulur.”
Aynen şöyle diyorum:
“Eğer laikliği benimsemeyen kişiler laik nesillerin yetişmesine mani olacaksa, onları ‘gettolara kapatmak’ gibi tedbirlere başvurulur.”
Ne diyorsunuz?
Kendini “İnançlı bir Müslüman olarak kabul edenleri, Müslüman hayat tarzına uygun biçimde yaşamak isteyenleri” gettolara kapatma fikri size nasıl geliyor?
Bir de kollarına pazubent yapıştırırsak harika bir fotoğraf olur.
MERAK ETMEYİN Bu düşünceler bana ait değil.
Kimseye de ait değil.
Ancak, yukarıdaki yazıda geçen “laik” kelimesinin yerine “inançlı Müslüman” kelimesini koyun, karşısına da, “dine, ahlaka, adaba aykırı yaşamak isteyenler” ifadesini koyun ve bir de öyle okuyun.
İşte bu yazı gerçek.
Dün Ahmet Hakan’dan okudum. Yeni Şafak gazetesinin geçen pazar günkü sayısında yayınlanmış.
Yazarı da, İslam’ın yaşayan en önemli fıkıh bilginlerinden biri sayılan Hayrettin Karaman.
Hayrettin Karaman, “Her Müslüman, kamuya açık yerlerde, dine, ahlaka, adaba aykırı bir davranışa müdahale etmekle yükümlüdür” diyor.
Ancak Ahmet Hakan’ın yazısında söz etmediği bir cümle daha var ki, bundan da vahim.
“İslam’a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- ‘onların aykırı fiilleri için özel mekânlar ihdas edilmek’ gibi tedbirlere başvurulur.”
Yanlış mı okuyorum?
Karaman Hoca açıkça, “İslam adabına aykırı davrananlar gettolara kapılmalı” diyor.
Ancak yazının tamamını okumak lazım.
Karaman Hoca, “Bugün mutlaka bunu yapın” demiyor.
Üç şartı var:
Şartlar müsaitse;
Düzelteyim derken bozma ihtimali yoksa;
Daha büyük sakınca doğurmadığı takdirde; bu kişilere müdahale edilmeyecek, gettolara kapatılmayacak.
Yazıda, “o şartların hangi hallerde müsait olacağına” dair somut bir işaret yok.
Dolayısıyla, “günün birinde bu şartların oluşabileceği ihtimaliyle” yaşamak zorundayız.
Peki bu şartların elvermediği durumda, “inançlı bir Müslüman” ne yapacaktır?
Karaman Hoca, “Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor. Şimdi bir sokakta, bir mahallede, eşcinselinden sarhoşuna, nikâhsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden), kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına.. kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz” diyor.
“İnançlı Müslüman’ın” onlara karşı tavrı nasıl olacaktır.
Karaman Hoca iki tavırdan söz ediyor:
İÇ TAVIR: “Müslüman bu davranışları asla beğenmez, bu fiillerden nefret eder, imkân bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder.”
DIŞ TAVIR: “Dine, ahlaka ve adaba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek davranıştan kaçınır. En azından tebessümü eksik eder.”
Ve geliyor son değerlendirmesine:
“Bu zorunlu ilişkiye ben ‘hoşgörü’ değil, ‘tahammül’ diyorum.”
Bu düşünceleri yazan kişi, herhangi biri olsa, hiç üzerinde durmazdım.
Ama yazan kişi, İslam dünyasında ciddiye alınan bir “fıkıh” uzmanı. Yani, sözlerini ciddiye alacak çok sayıda insan çıkabilir.
O nedenle yazımı, ilk başta yaptığım benzetme ile bitirmek istiyorum.
Türkiye’de, eşcinsel komşusundan, içki içen insanlardan, nikâhsız yaşayan insanlardan hiç hazzetmeyen inançlı Müslümanları gettolara kapatma fikrine ne diyorsunuz?
Bu yazıyı okurken çok iyi bir “Birlikte yaşama testi” keşfettim.
Hepimiz, -özellikle de fanatik fikirlere sahip olanlarımız- kendimize ait düşüncelerin öznesini değiştirip, yerine “nefret ettiklerimizi” koyarak okusak, acaba ne düşünürüz?
Denemek çok basit.
Fanatik laikler için de, fanatik Müslümanlar için de harika bir samimiyet testi olurdu.
Bakalım sonunda kim kimi gettolara kapatıp iç huzuru ile yaşamaya devam edebilecek…
GETTO’NUN ANLAMI
Getto, bir kentin herhangi bir azınlıkça yerleşilen bölümüne genel olarak verilen ad. Ortaçağda şehirlerde yabancılar gözlem altında ve hususi mahallerde yaşamak zorundaydılar. Yahudiler gibi gruplar kamusal haklardan mahrum olarak şehrin kenar mahallelerinde yaşıyordu.
Esasen Venedik’te baruthanenin bulunduğu getto Yahudilere ayrılan mecburi ikâmet mahallesi olduğundan, bu isim zamanla Bütün Avrupa şehirlerinde Musevi mahalleleri için yaygınlaşan bir deyim oldu.
Genelde kötü koşulların hakim olduğu bölgeler için kullanılır.
Getto, amacı ne olursa olsun, her azınlığın sığınma veya sürülme (örneğin Varşova gettosu) yeridir.
İŞTE HAYRETTİN KARAMAN’IN O YAZISI
Tahammül mü hoş görmek mi?
Bir Müslüman imkanlar ve şartlar elverdiği takdirde İslam ahkâm ahlak ve âdâbının hakim olduğu, kimsenin aleni olarak bunları çiğneyemediği bir toplumda yaşamak ister. Yine imkan bulduğunda, şartlar müsait olduğunda, düzelteyim derken bozma ihtimali bulunmadığında, daha büyük sakınca doğurmadığında her Müslüman, aleni (açıkça, kamuya açık yerde) dine, ahlaka, âdâba aykırı bir davranışa -engellemek veya ıslah etmek maksadıyla- müdahale etmekle yükümlüdür.
İslam’a inanmayanlar kendi inançlarını serbestçe uygulayabilirler; ama bu uygulama Müslümanların hayat, ahlak ve dindarlıklarını, nesillerin eğitimini olumsuz etkileyecekse -İslam toplumunda- “onların aykırı filleri için özel mekanlar ihdas edilmek gibi” tedbirlere başvurulur.
Bir Müslüman yukarıda özetlediğim imkanlardan mahrum ise, çok dinli, çok kültürlü, çok ahlak anlayışlı bir toplum içinde yaşamak durumunda kalmış ise ne yapacaktır?
Şartlar müdahaleye ve düzeltmeye müsait olmadığına göre bunu yapamayacaktır.
Şartlar, ötekilerden ayrı bir mekana yerleşip orada kendi inancına göre yaşamaya elverişli değilse bunu da yapamayacaktır.
Geriye beraber, yan yana yaşama şıkkı kalıyor.
Şimdi bir apartmanda, bir sokakta, bir mahallede eşcinselinden sarhoşuna, nikahsız birlikte yaşayanından (zina edenlerden) kumarcısına, Müslümanları sevmeyenlerden düşmanına, sokakta sevişenden çıplağına… kadar birçok insanla yan yana yaşıyoruz. Peki dindar Müslümanların bu insanlara karşı iç ve dış tavırları ne olacaktır?
İç tavırdan başlayalım:
Müslüman bu davranışları asla beğenemez, bu fiillerden nefret eder, imkan bulsa düzeltme ve engelleme niyetini muhafaza eder.
Dış tavır olarak da dine, ahlaka ve âdâba aykırı davranışı çekinmeden, gözünün içine baka baka, meydan okurcasına sergileyen insanlara cesaret verecek, davranışlarını meşrulaştıracak tavırlardan sakınır. Onlar kötü halleri içinde iken en azından tebessümünü esirger.
Durum böyle olunca çoğulcu bir toplumda yaşayan Müslümanın farklı olanlarla zorunlu ilişkisinin adına ben ısrarla “hoşgörü” değil, “tahammül” diyorum.
Bu yazıma tepki gösterecekler, “bu ayrımcı, bölücü, birlik ve beraberliği zedeleyici” bir yazı diyecekler olacak; bunu biliyorum. Ama bir Müslüman, farklı olanlarla arasındaki farkın “farkında olmak” mecburiyetindedir ve dindarlık bakımından en önemli tehlike bu “farkında oluşun” ortadan kalkmasıdır. Şartlar öyle getirdiği için farklılığa tahammül ederek, kimsenin -düzen tarafından verilmiş- hak ve hürriyetine müdahale etmeden yaşamak başkadır, hoş olmayanı hoş görmek başkadır.
 http://www.haberpan.com/haber/ozkok-muslumanlari-gettolara-kapatalim

Yorumlar kapatıldı.