İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Roni Margulies: Doğum günün kutlu olsun Apoyevmatini

Roni Margulies: Doğum günün kutlu olsun Apoyevmatini
Bu yıl 130 ve 88 yaşına basanlar sayesinde, bir zamanlar Yunan kültürünün başkenti olan İstanbul’da Rum cemaati 600 hane ve 1500 kişiden ibaret. Ve bu cemaatin tek gazetesi Apoyevmatini bu ay, 85. doğum gününde kapanmak üzereydi. Tüm azınlık cemaatlerin tüm kurumları gibi. Cemaati olmayan kilise veya havra veya okul nasıl yaşayabilir? Tek gelir kaynağı olan mülklere “yerli yabancılara ait” olduğu ve millî güvenliği tehdit ettiği için devlet tarafından el konulduğunda varlığını nasıl sürdürebilir?Ama Apoyevmatini kapanmadı.Tek kelime Rumca bilmeyen ya da benim gibi üç beş kelimenin yanı sıra küfür edip sayı saymasını bilenler, 9000’i aşkın kişi, gazeteye abone oldu.Bir şey farkeder mi?Bir açıdan etmez.Geçmiş olsun, 600 hanenin halkını el üstünde de tutsak, baş tacı da etsek, ne fark eder ki artık? Memlekette ne Rum kaldı, ne Ermeni, ne Yahudi… Âhı gitmiş vahı kalmış, yaş ortalaması yüksek, geleceği olmayan, küçücük birer cemaat. Yok denecek kadar az da kalmış olsalar, azınlık cemaatlerinin kendilerini biraz daha az “yabancı”, biraz daha az yalnız hissetmelerini sağladığı için farkeder. Bir avuç insanın daha az mutsuz olması az şey değildir.Ama daha da önemlisi, Türkiye’de bir şeylerin değişmekte olduğunun göstergesi olması açısından farkeder.

Türkiye’de Türk olmamak uygunsuz ve korkulu bir şeydir. Türkler açısından uygunsuz, Türk olmayanlar açısından korkulu.
Cumhuriyet tarihinin önemli sayfaları devletin bu uygunsuzluğu ortadan kaldırma çabalarını ve ortadan kaldırılmaya çalışanların korkusunu yazar.
Bu sayfalarda ölüm, göç, sürgün, dehşet ve sayısız bireysel insanlık trajedisi anlatılır.
Kan damlar bu sayfalardan. Türk bayrağına kırmızı rengini veren kan “şehitlerimizin” kanıdır ya; bu “şehitlerin” büyük çoğunluğu Türkler değil, Türk olmayanlardır.
“Bayraktan niye rahatsız oluyorsunuz ki? Vatan sevgisinin göstergesi sadece. Ne var ki bunda?” Eşi Kürt, kendisi Türk olan ve Diyarbakır’da yaşayan bir okuyucumun, eşiyle yaşadığı bir tartışma sonrasında yazdığı bu sözler o kırmızının anlamını gözden kaçırıyor.
Lefkoşa’nın Rum kesimine gitmiştim bir zamanlar. Şehir ikiye bölünmüş, güneyi Rum, kuzeyi Türk. Tümünün kuzeyinde de görkemli Pendedaktilo Dağları var. (Pende: beş, daktilo: parmak. Beşparmak Dağları. Benim gibi İstanbul’da çocukluğunda Rumlarla arkadaşlık etmiş olanlar hemen anlar. Bugün çocuk olanların artık böyle bir şansı yok.) Dağların tepesine öyle devasa bir Türk bayrağı resmedilmiş ki, şehrin kuzeyinde de, güneyinde de, hiçbir yerde bundan kaçmak mümkün değil. Her Kıbrıslı Türk gibi, her Rum da bu bayrağın altında yaşıyor!
Arş arş arş, ileri ileri… Türk’ün vatan sevgisi ne Rum’u tanır, ne Kürt’ü, ne de bir başkasını.
Ama bir zamandır, Atatürk 130 yaşında ve Cumhuriyet 88 yaşındayken, bir şeyler oluyor.
Farkında mısınız?
“Tehlikenin farkında mısınız?” diye ikaz edildiğimiz şey oluyor.
Bu yıl 130 ve 88 yaşına basanlar sayesinde, bir zamanlar Yunan kültürünün başkenti olan İstanbul’da Rum cemaati 600 hane ve 1500 kişiden ibaret. Ve bu cemaatin tek gazetesi Apoyevmatini bu ay, 85. doğum gününde kapanmak üzereydi. Tüm azınlık cemaatlerin tüm kurumları gibi. Cemaati olmayan kilise veya havra veya okul nasıl yaşayabilir? Tek gelir kaynağı olan mülklere “yerli yabancılara ait” olduğu ve millî güvenliği tehdit ettiği için devlet tarafından el konulduğunda varlığını nasıl sürdürebilir?
Ama Apoyevmatini kapanmadı.
Tek kelime Rumca bilmeyen ya da benim gibi üç beş kelimenin yanı sıra küfür edip sayı saymasını bilenler, 9000’i aşkın kişi, gazeteye abone oldu.
Bir şey farkeder mi?
Bir açıdan etmez.
Geçmiş olsun, 600 hanenin halkını el üstünde de tutsak, baş tacı da etsek, ne fark eder ki artık? Memlekette ne Rum kaldı, ne Ermeni, ne Yahudi… Âhı gitmiş vahı kalmış, yaş ortalaması yüksek, geleceği olmayan, küçücük birer cemaat.
Ama bir açıdan da fark eder.
Yok denecek kadar az da kalmış olsalar, azınlık cemaatlerinin kendilerini biraz daha az “yabancı”, biraz daha az yalnız hissetmelerini sağladığı için farkeder. Bir avuç insanın daha az mutsuz olması az şey değildir.
Ama daha da önemlisi, Türkiye’de bir şeylerin değişmekte olduğunun göstergesi olması açısından farkeder.
Diyarbakır’da oturan Türk okuyucumun “Eşim bayraktan rahatsız oluyor, ben olmuyorum, onun da olmaması gerektiğini anlattım, öfkelendi. Acaba ben mi yanılıyorum?” diye yazması, yani kendi ezberlerini sorgulayabilir hale gelmesi de, aynı değişimin göstergesi bence.
Ve bu hafta Kürtlerin Demokratik Toplum Kongresi demokratik özerklik ilan ettiğini açıkladı.
Ayrıntıları önemli değil. Önemli olan ilan edilmiş olması, Millet Meclisi’nde milletvekili olan bir Kürt tarafından ilan edilmesi ve bunun sonucunda göğün başımıza düşmemiş olması.
Apoyevmatini’yi ve demokratik özerkliği Türk, Kürt, Rum, Yahudi kimliklerine önem verdiğim için önemli bulmuyorum.
Umurumda bile değil kimlik.
Yıllar önce, üçüncü şiir kitabım yayımlandığında Yahudi cemaatinin gazetesi Şalom bir söyleşi yapmıştı benimle. Söyleşi sırasında “Yahudi kimliği”, “Yahudi şair” gibi sözler geçtiğinde, uzun uzun düşünmüş ve “Ben bir anlamda kuşkusuz Yahudi’yim (yedi ceddim dişçi, palamut tüccarı ve haham), fakat şu da kuşkusuz ki ‘Yahudi kimliğim’ yok, ‘Yahudi kültürüm’ yok, kimlik sorunum ise hiç yok” demiştim.
Kimlik, çok kişi için çok önemli.
Ama benim için, kimlik sorunlarının çözümü doğrultusunda atılan adımlar, devlete karşı hep birlikte verdiğimiz mücadelede kazanılmış zaferler oldukları için önemli.
ronmargulies@btinternet.com
(Taraf-16.7.2011)
http://www.marksist.org/haberler/4211-roni-margulies-dogum-gunun-kutlu-olsun-apoyevmatini

Yorumlar kapatıldı.