İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

NEDEN AB? AB’SİZ OLMAZ MI?

Önder Aytaçaytac@haberx.com
Şimdi geldiğimiz noktada; “eh biz yasal ve yapısal değişiklikleri zaten yapıyoruz, ekonomik olarak da AB’nin pek çok ülkesinden daha iyiyiz. AB de aslında bizi almak istemiyor, onlar zaten Hıristiyan Birliği” türünden, ciddiye alınmaması gereken sözler mi işitiyoruz acaba?  Bir diğer anlatımla; bunlar sanki “biz kendi kendimize yeteriz” demek istiyorlar… Hayır, dostlar hayır. Bunlar yalnızca çok boş avuntular. Çünkü AB, bu değişimin hem lokomotifi, hem de güvencesi. Bu hedeften bir an için bile vazgeçmek, aniden pek çok şeyi boşlamamıza da neden olur. Unutmayalım ki, biz Anadolu insanıyız. Ortadoğu’ya da hayli yakınız. Avrupalılar gibi üstün bir iş disiplinimiz ve demokrasi kültürümüz, Japonlar gibi de çalışma kültürümüz yok. Adımız Kürt, Türk, Süryani, Ermeni, Çerkez, Laz gibi farklı da olsa, hepimiz; ister aile babamız, ister askerdeki komutanımız ya da okuldaki öğretmenimiz olsun, daha ziyade despot kişiliklere hayranlık duyarız, tabi oluruz. Kapkaç yöntemleri ve devleti soymayla kolay zenginliği tercih ederiz. Çalışmayı pek sevmeyiz ve eğitimi de önemsemeyiz. İşte bu nedenlerden dolayı, hem motivasyonumuz, hem de disiplinimiz için AB’ye üye olmamız, üye olcak şekilde ev ödevlerimizi yapmaya çalışmamız şart.

NEDEN AB? AB’SİZ OLMAZ MI?
Son on yılda, ekonomimiz gibi demokrasimiz de epeyce mesafe kat etti, değil mi? İtiraf edelim ki, gerek ekonomideki iyileşmelere kaynaklık eden yapısal değişiklikler, gerekse demokratikleşmenin önündeki pek çok yasal değişiklik; bizim insanımız bunlara layıktır diye düşünmenin de ötesinde, büyük ölçüde AB’ye üye olmanın sevdasıyla gerçekleştirildi.
Başbakan’ın “Bürüksel değil Ankara koşulları” olarak bazı değişiklikleri niteleyip; “bu koşulları AB istedi diye yapmıyoruz, halkımız hak ettiği için yapıyoruz” açıklamaları da, doğrusu hem değişimi gerçekleştiren yasama ve yürütme organları için, hem de sıradan halk için de iyi bir isteklendirme aracı oldu.
Şimdi geldiğimiz noktada; “eh biz yasal ve yapısal değişiklikleri zaten yapıyoruz, ekonomik olarak da AB’nin pek çok ülkesinden daha iyiyiz. AB de aslında bizi almak istemiyor, onlar zaten Hıristiyan Birliği” türünden, ciddiye alınmaması gereken sözler mi işitiyoruz acaba?  Bir diğer anlatımla; bunlar sanki “biz kendi kendimize yeteriz” demek istiyorlar…
Hayır, dostlar hayır. Bunlar yalnızca çok boş avuntular. Çünkü AB, bu değişimin hem lokomotifi, hem de güvencesi. Bu hedeften bir an için bile vazgeçmek, aniden pek çok şeyi boşlamamıza da neden olur. Unutmayalım ki, biz Anadolu insanıyız. Ortadoğu’ya da hayli yakınız. Avrupalılar gibi üstün bir iş disiplinimiz ve demokrasi kültürümüz, Japonlar gibi de çalışma kültürümüz yok. Adımız Kürt, Türk, Süryani, Ermeni, Çerkez, Laz gibi farklı da olsa, hepimiz; ister aile babamız, ister askerdeki komutanımız ya da okuldaki öğretmenimiz olsun, daha ziyade despot kişiliklere hayranlık duyarız, tabi oluruz.
Kapkaç yöntemleri ve devleti soymayla kolay zenginliği tercih ederiz. Çalışmayı pek sevmeyiz ve eğitimi de önemsemeyiz. İşte bu nedenlerden dolayı, hem motivasyonumuz, hem de disiplinimiz için AB’ye üye olmamız, üye olcak şekilde ev ödevlerimizi yapmaya çalışmamız şart.
Ergenekoncular, askeri vesayet ve PKK yapısından yana olanlar da, işte tam da bu noktada AB’ye karşılar. Çünkü AB‘ye tam üyeliğimiz, bizim açımızdan demokratikleşmemizin geriye dönülmesi mümkün olmayan güvencesi olacak.
Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün bu çevreler tarafından dayatılması, çözümden yana olanların “Kıbrıs’ı satıyorlar” diye suçlanması da hep bu yüzden. Çünkü Kıbrıs sorunu çözülmeden, Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağını biliyorlar. Eğer özellikle Kıbrıs konusunda hala kararsızsanız; Büyük Babanın (S. Demirel), Küçük Babanın (R. Denktaş) ve diğer babaların; (S. Aygün, Ş. Eruygur, H.İ. Fırtına, Ö. Örnek, A. Yalman gibi isimlerin) hangi tarafta durduğuna bakın. Eğer onlarla aynı safta bulunmak sizi rahatsız edecekse, bulunduğunuz tarafta saflarınızı kontrol edin. Yani imamın her seferinde; “cemaat safları sıklaştırın” sözünü beklemeyin. Ya da ‘’ulema ihtilafa düşünce, cühelaya akıl danışır, onun dediğinin tersini yapınca da isabetli olanı bulurmuş’’ özlü söyleyişini hep pratik hayat uygulamanız yapın…
En başta belirtmiştik; kural ve kanunlara çokta yatkın olmayan bizler, aslında birey olarak demokratik hak ve özgürlüklerimizi de kullanmaya çokça alışkın değiliz. Daha ziyade ben merkezciyiz. Bir diğer ifade ile çıkarımıza geldiği zaman kanunlara saygılı olunmasını isteriz. Örneğin bazen; “milletvekili dokunulmazlığı kaldırılsın” derken, bazen de “içerdeki milletvekilleri ille de çıkarılsın” deriz.
 AB’ye üyeliğimizin ne kadar gerekli olduğunu aslında şu sıralar Futbol dünyamıza bakarak da daha iyi anlayabiliriz. Malumunuz şike söylentileri artık ayyuka kadar çıkıp, mahkeme kapılarına ulaştı. UEFA olma(z)sa ne olurdu? Sorusunun cevabı AB olma(z)sa neler olurdu senaryosunda gizli aslında. Ancak bu gün çok fazla uzattık. Bir sonraki yazımızı da “Futbolumuzda neler oluyor” sorusuna AB üzerinden cevap vereceğiz.
http://www.haberx.com/neden_ab_absiz_olmaz_mi(19,w,9388,121).aspx

Yorumlar kapatıldı.