İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sur Belediyesi’nin kararı hakkında ikinci yazı

Kürşat Bumin / kbumin@yenisafak.com.tr

Önceki gün öğrendik ki İçişleri Bakanlığı Abdullah Demirtaş hakkında yeni bir inceleme başlatmış, başkanın savunması istenmiş. İnceleme, Sur Belediyesi ile hizmet alımı yaptığı firma arasında imzalanan protokolde, işe alınacak elemanlarda Türkçe’nin yanısıra Kürtçe başta olmak üzere bir yerel dil bilme şartını getirilmesinden dolayı başlatılmış. Demirtaş, incelemeye tepki gösteriyor. Gerekçesi şöyle: “Resmi dil Türkçe’nin yanısıra Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Süryanice gibi bir dil bilme şartını koyduk. Eğer bu anayasaya aykırı ise anayasının kendisi eşitsizdir. Biz nasıl AB’yle ilgili bir birime yabancı dil bilme zorunluluğu getiriyorsak, hizmet konusunda da yerel dil zorunluluğu kadar doğal bir şey olamaz.”

******************
Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirtaş’ın başına önceki belediye başkanlığı döneminde neler geldiğini hatırlıyorsunuzdur herhalde. Başkanı bulunduğu belediyenin verdiği hizmetlerin herkese daha kolaylıkla ulaşabilmesi için Kürtçe’yi belediyeye soktuğu için İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınmıştı. Olayı iyi hatırlıyorum, çünkü bu ceberut uygulamayı eleştirenler arasındaydım.
Demirtaş’ı KCK dosyası açılınca emniyetin önünde kelepçeli ve her birinin koluna bir polis memuru girmiş olarak sıraya dizilmiş onlarca “şüpheli” Kürt siyasetçi gibi objektife (yani bize) bakarken de görmüş olabilirsiniz. Demirtaş hakkında o gün de şöyle yazmışım:
“İşte Abdullah Demirtaş, Diyarbakır Merkez Suriçi Belediye Başkanı. Onun da gözü bizim üzerimizde. Telaşsız, çok sakin görünüyor… Önceki belediye başkanlığı döneminde, (Didim Belediyesi’nin ilçenin İngiliz sakinlerine kolaylık olsun diye hatırlattığı İngilizce su faturalarından ilham alarak olsa gerek!) belediye hizmetlerinin götürülmesinde Kürtçe de kullandırttığı için çekmediği kalmamıştı. ‘Çekmediği kalmamıştı’ da ne demek, belediye başkanlığından uzaklaştırılmıştı.”
 Demirtaş’ın bugünlerde tedavisi ancak yurtdışında gerçekleştirilebilecek ciddi bir sağlık sorunu olduğunu ama malum nedenlerden dolayı kendisine bu imkânın tanınmadığını da hatırlayalım.
Önceki gün öğrendik ki İçişleri Bakanlığı Abdullah Demirtaş hakkında yeni bir inceleme başlatmış, başkanın savunması istenmiş. İnceleme, Sur Belediyesi ile hizmet alımı yaptığı firma arasında imzalanan protokolde, işe alınacak elemanlarda Türkçe’nin yanısıra Kürtçe başta olmak üzere bir yerel dil bilme şartını getirilmesinden dolayı başlatılmış.
Demirtaş, incelemeye tepki gösteriyor. Gerekçesi şöyle: “Resmi dil Türkçe’nin yanısıra Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Süryanice gibi bir dil bilme şartını koyduk. Eğer bu anayasaya aykırı ise anayasının kendisi eşitsizdir. Biz nasıl AB’yle ilgili bir birime yabancı dil bilme zorunluluğu getiriyorsak, hizmet konusunda da yerel dil zorunluluğu kadar doğal bir şey olamaz.”
 Demirtaş haklı, “anayasanın kendisi eşitsiz” gerçekten de. Ama doğrusu Demirtaş’ın gerekçesi -bu uygulamanın haberi medyada ilk kez yer aldığı zaman da söylediğim gibi- gerekçesi bana hâlâ sağlam görünmüyor.
 Yaklaşık üç ay önce konuya ilişkin yayımladığım yazıda söz konusu uygulamayı yanlış bulduğumu şöyle bir örnek vererek açıklamaya çalışmışım:
 “Bugün pek çok Avrupa ülkesinde temizlik ve fen işlerindeki hizmetlerin önemli bölümünü göçmenler yerine getiriyor. Bu göçmenlerin bir bölümü de yaşadıkları ülkenin hakim dilini bilmiyor. Bu durumda bu ülkelerin birinde bir belediye ortaya çıkıp da, ‘Bizim dilimizi bilmeyen bu işçileri işten çıkarıyor ve yerlerine anadilimizi bilen işçileri alıyorum, çünkü belediyeler halk için vardır’ dese kopacak kıyameti tahmin edebiliyor musunuz?”
 Bu örneği içeriden başka bir (muhtemel) örnekle de desteklemeye çalışmışım:
“Aslında bu kadar uzağa gitmeye de gerek yok. Türkiye’nin batısından bir belediye benzer şekilde ‘İlçemizdeki Kürtlerin Türkçesi ‘iletişim’ için yeterli olmadığından bundan böyle temizlik ve fen işlerinde sadece Türklere iş vereceğim’ dese bu toplumun hiç değilse bir kesiminin haklı olarak kıyamet koparacağını tahmin etmiyor musunuz?”
 Ayrıca bu örneklerin ardından (ne olur ne olmaz yanlış anlaşılırım diyerek!) şu satırları da yazmışım:
 “Belediyede Türkçe bilmeyen hemşehriler ile daha iyi iletişim kurulabilmesi için Kürtçe bilen eleman istihdam edilmesine kimse bir şey diyemez. Belediyenin verdiği hizmetlerde Kürtçe’yi kullanmasına da benzer şekilde kimse itiraz edemez. Ama iş temizlik ve fen işlerinin seçiminde Kürtçe bilmenin bir zorunluluk haline getirilmesine gelince, bunun yanlış, zararlı ve kötü çağrışımlara açık bir uygulama olduğunu da hatırlatmamız gerekir.”
 Başkan kusura bakmasın ama konuya ilişkin kanaatim bugün de değişmiş değil. Sur Belediyesi bir kreş-anaokulu açıp burada istihdam edeceği öğretmenlerin bir bölümüne Kürtçe bilme zorunluluğu getirseydi, buna hiçbirimizin (İçişleri Bakanlığı da dahil!) itirazı olamazdı.
Not: Yasak nedeniyle yazının tamamını yayımlayamıyoruz. Yazı http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=13.07.2011&y=KursatBumin linkinden okunabilir.

Yorumlar kapatıldı.