İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye ve Kafkasya arasındaki tel örgüler

Mehmet Fatih Öztarsu /mfoztarsu@dunyayayenisoz.com

Türkiye’nin yaklaşımları Karabağ sorununun çözümü için herhangi bir etki de oluşturmuş değildir. Tam aksine, en baştan beri bu mesele Türkiye’nin dâhil olmasının istenmediği platformlarda gücü elinde tutan erklerin seçimine bağlıdır.Yapılması gerekenler belli. Özellikle uluslararası ilişkilerle ilgilenen her meslek erbabının elden geldiğince Ermenistan’la, Ermeni halkıyla temas kurması şarttır. “Onlar bize muhtaç, ekonomileri zayıf, taleplerinden vazgeçecekler, sınır kapalı olsa da bize bir etkisi yok” gibi düşüncelerin şimdiye kadar bize yarar sağlamadığı aşikâr. Unutmayalım ki, kapalı olan sınırlar sadece tel örgülerden ibaret değil. İki milletin milli hafızasına ve bölgesel barışa kapatılmış olan sınırlar 2015 Türkiye’sinin de bölgedeki etkinliğini azaltan bir etkiye sahip.

******* 
 Türkiye ve Ermenistan ilişkileri 2015`e dört kala gerilme ve yumuşama arasında gidip geliyor. Ancak bunun bir şok tedavisi olabileceğini düşünmek zor. Tam aksine bu, soğuk bardağa aniden sıcak suyu doldurduğumuzda karşılaştığımız manzaraya benziyor.
Öncelikle bin yıllık birlikteliğin yüz yıllık ayrılıktan daha değersiz oluşu bizler için büyük bir kayıp ve talihsizlik. Henüz kendi tarihi dinamiklerimizi sahiplenmeyi başaramamışken, yine aynı tarih içerisinde yer alan farklı unsurlarla ilgili meselelerimizi ne şekilde ele alacağımız, uluslararası platformu bu konuda nasıl ikna edeceğimiz ve en önemlisi, tapusu Lozan olan memleket toprağını hukuki açıdan nasıl koruyacağımız akla gelen ilk endişelerden.
Türkiye şimdiye dek Ermenistan’ı hep batıdan susturmaya çalıştı. 1960’larda güç kazanan diasporanın kendisini ifade edişi, Sovyetlerin desteğiyle Erivan’da inşa edilen Soykırım Müzesi ve Asala’nın ortaya çıkışıyla bir Ermeni sorununa sahip olduğumuzun farkına vardık. Soğuk Savaş bitti, diaspora ile kavgamız başladı. Batılı ülkeler nezdinde diplomatik girişimlerde bulunarak meselenin önünü almaya çalıştık ve hali hazırda büyük düşüncelerin okulu olan ABD’de dahi diaspora ile ne nefret ne de sevgi düzeyinde bir diyalog kurabilmiş değiliz. Batıdan oluşturmaya çalıştığımız bu sağlıksız yaklaşımlara ek olarak, Ermenistan’a yönelik kamu diplomasisi uygulayabilecek bir Türkiye’den söz edemiyoruz. Elbette bürokrasi ve akademik yapımızdaki eksiklikler bunun başlıca sebepleri arasında. Ermenice bilen, Ermeni insanını yakından tanıyan, diasporada mekik dokumuş, Gümrülü ile Erivanlı arasındaki ilişkiyi bilen, Ermeniceyi dahi öğrenmeden Türkiye’den intikam almaya çalışan insanlarla ortak zeminde iş gören yetişmiş kadrolarımız bulunmadığından dolayı elbette ümitvar olmamız söz konusu olamaz.
Ancak ümit verici bazı gelişmelerden söz edebiliriz. Her ne kadar yetersiz olsak da devlet nezdindeki teşvikler ve özellikle sivil toplum kanadında gerçekleşen faaliyetler sonucunda Türk ve Ermeni halklarının yakınlaşması gerçekleşebilmektedir. Şu ana kadar Batılı STK’ların girişimleriyle gerçekleştirilen programların Türkiye ve Ermenistan devletleri eliyle de gerçekleştirilmeye başlaması güzel bir durum. Diyalog eksikliğinin oluşturduğu önyargılar ortadan kalktıkça iki tarafın ortak meselelerini ele alışı makul şekilde gerçekleşecektir. Hali hazırda diaspora ile Ermenistan arasındaki büyük diyalog eksikliği ve yaşanılan “birbirine yabancılaşma” duygusu Ermeni halkının da artık neyi ne şekilde ele alması gerektiği konusunda büyük etki gösteriyor.
Bu yıl da 24 Nisan’ı kazasız belasız atlattık. Belki adettendir, her ABD lideri meseleyi tanıyacağına dair söz veriyor. Ancak ABD’nin siyasi dinamikleri önümüzdeki dönemde Türkiye aleyhine döndüğünde, bir oy için dahi soykırımın tanınması kaçınılmazdır. Her seferinde yapılan açıklamaları kınamak, günü geçiştirmek ve mevcut durumu devam ettirmek bir noktada ters tepebilir. Ayrıca Türkiye’nin Karabağ hassasiyeti Ermenistan iktidar ve muhalefetinin ön şartsız olarak tasavvur ettikleri normalleşme süreciyle ilgili önemli bir konu. Ancak bu konuda her defasında suçlanan Türkiye’nin yaklaşımları Karabağ sorununun çözümü için herhangi bir etki de oluşturmuş değildir. Tam aksine, en baştan beri bu mesele Türkiye’nin dâhil olmasının istenmediği platformlarda gücü elinde tutan erklerin seçimine bağlıdır.
Yapılması gerekenler belli. Özellikle uluslararası ilişkilerle ilgilenen her meslek erbabının elden geldiğince Ermenistan’la, Ermeni halkıyla temas kurması şarttır. “Onlar bize muhtaç, ekonomileri zayıf, taleplerinden vazgeçecekler, sınır kapalı olsa da bize bir etkisi yok” gibi düşüncelerin şimdiye kadar bize yarar sağlamadığı aşikâr. Unutmayalım ki, kapalı olan sınırlar sadece tel örgülerden ibaret değil. İki milletin milli hafızasına ve bölgesel barışa kapatılmış olan sınırlar 2015 Türkiye’sinin de bölgedeki etkinliğini azaltan bir etkiye sahip.
  
http://www.dunyayayenisoz.com/Yazar/Makale/Turkiye-ve-Kafkasya-arasindaki-tel-orguler.html

Yorumlar kapatıldı.