İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’nin vicdanı bu toprakta

Oral Çalışlar
Lice’deki ‘Kaymakam Mezarı’nın sırrı: 1915’te ‘tehcir’ adıyla işlenen cinayetlere karşı çıkar. Valiye bile direnir. Katledilir, ‘Ermeniler vurdu’ denilir. Liceliler şimdi mezarı yaptırmak istiyor…“Kaymakamın adı Hüseyin Nesimi’dir.

Tarık Ziya Ekinci Liceli. Doktor, 1965-69 yılları arasında Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) Diyarbakır milletvekilliği yaptı. Yöredeki bir çok acıya tanıklık etti. Bir kardeşi bir çatışmada, bir başka kardeşi ise devlet içindeki çete tarafından kaçırılarak öldürüldü.
Ekinci’nin, ‘Lice’den Paris’e’ adlı anıları geçen yıl yayınlandı. Bir bölümünde 1915 Tehciri’nde Ermenileri korumaya çalışan kaymakamın öldürülüşünü anlatıyor: “İttihat ve Terakki üyesi olan Diyarbakır Valisi Reşit Paşa, tehcir kararını katı biçimde yorumlamıştır… Tehcir esnasında Diyarbakır’a götürülen kafiledeki tanınmış zengin Ermenilerin ve din adamlarının büyük çoğunluğu katledilmiştir. Lice’nin o dönemdeki kaymakamı, tehcire tabi tutulan kafileye refakat eden ağalara ve kasaba ileri gelenlerine hiç kimseye dokunmamaları(nı)… tembihlemiş. Ancak… Kafiledekiler büyük ölçüde katledilmişler. Keza kaymakam da Lice’ye bağlı Karaz Köyü’nü (şimdiki Kocaköy ilçesi) geçtikten hemen sonra orada öldürülmüş… Yol kenarına gömülmüş. Yakın zamana kadar yeri belli olan bu mezarın varlığından ötürü yöre Tırba Kaymekam (Kaymakam Mezarı) olarak anılıyor.”

Tarık Ekinci’nin kitabının bu bölümünü 31 Aralık 2010’da Radikal’deki köşemde yayınlayınca, olaya ilişkin daha ayrıntılı bilgiler geldi. Bir e-mail’de şu bilgiler vardı:

“Kaymakamın adı Hüseyin Nesimi’dir. Solun bir dönemindeki bağımsız isimlerinden Abidin Nesimi’nin babasıdır. Nesimi, bu olayı ‘Yılların İçinden’ adlı kitabında etraflıca anlatmıştı. Ondan önce de Ali Emiri Efendi’nin bir kitabında bahsi geçtiği belirtiliyor. Faruk Türkoğlu 1 Ocak 2011.”

Abidin Nesimi anlatıyor

Öldürülen kaymakam Hüseyin Nesimi, tanınmış sosyalist Abidin Nesimi’nin babasıydı. Faruk Türkoğlu’nun sözünü ettiği ‘Yılların İçinden’ kitabının yeni bir baskısını buldum. Kitabı basan ‘Nöbetçi Yayınevi’ni aradım, onlardan Nesimi ailesinin yaşayan fertlerini de öğrendim. Abidin Nesimi’nin büyük oğlu dedesinin ismini taşıyordu: Hüseyin Nesimi Fatinoğlu. Küçük oğul da Ali Fatinoğlu’ydu. Kaymakam Hüseyin Nesimi, Giritli Bektaşi bir ailedendi. Abidin Nesimi’nin anılarını heyecan içinde okudum. Babasının katlini şöyle anlatmıştı:

“Dr. Reşit, ilk önce Irak’ta idari bir unvan olmadan Teşkilat-ı Mahsusa hesabına, hüviyetini gizleyerek çalışmış, daha sonra Diyarbakır’a vali olmuş, Ermeni Tehciri işini yürütmüştür. Dr. Reşit’in Irak’ta ve daha sonra Diyarbakır valiliği sırasında faili bulunamayan bir çok cinayetler olmuştur. En önemlileri Basra Valisi Ferit’in, Müntefek mutasarrıfı Bedi Nuri’nin, Lice Kaymakamı babam Hüseyin Nesimi’nin, Beşiri kaymakam vekili Sabit’in, gazeteci İsmail Mestan’ın vb.öldürülmeleridir. Bu öldürülenlerin hemen hepsi sosyalist veya flantrop (iyiliksever) kişilerdi. Bu seyyar jandarma ekibi ve milis Kürtler olan Bedirhani, Milli, Karakeçili aşireti mensuplarıyla . Çünkü bu kadro bir yağma ve talan kadrosudur. Bu kadro tehciri katliama dönüştürmüştür. Yağma ve talanı gerçekleştirmeye muhalefet edecek idari kadronun da tasfiyesi kaçınılmazdı. Bu itibarla bu kadro yukarıda adı geçen kişilerin tasfiyesini zorunlu görmüştü…

Hüseyin Nesimi’nin katli

“Babamın öldürülmesinin Ermeni tehciriyile sıkı bir ilişkisi vardır. Bu itibarla, Ermeni tehciri konusunda birkaç söz söylemek gerekir. Ermeni tehcirinin, Ermeni bağımsızlığı (ayrılıkçılık) ile sıkı bir bağlantısı vardır… Babam, Şuralar’a dayalı bir işlevsel devletten yana olduğu için bu konulara değinmemiştir. Ermeni konusunda babamın görüşü Sahibul Zuhur kitabında yer alır. Babam, Çarlık Rusyası ile Osmanlı arasında, Kafkasya’da Ermenilerin de dahil olacağı bir tampon devlet önermiştir. Türkiyeli Ermenilerin, Osmanlı şuralarında diğer Osmanlılar gibi hareket etmelerini öğütlemiştir. Ama Ermenilerin çoğu (Mehitaristler hariç) Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasında milli çıkar görüyorlardı…

“Ermeni Tehcirini Dr. Reşit’in seyyar Çerkez jandarma müfrezesiyle, Kürt milis kuvvetleri ve diğer tehcir müfrezeleri bir kişisel çıkar kaynağı yapmaya kalktılar. Yukarıda adı geçenler, bu işe muhalefet ettiler. Dr. Reşit Çerkez Harun’u müfrezesiyle Lice’ye yolladı. Gece vakti başta Çerkez Harun olmak üzeri 15 silahlı çete mensubu evimizi bastı. Başta Liceli Selim ve Mahfuz beyler (Atalay ailesi) ve daha bir çok silahlı olarak evimize geldiler. Çerkez Harun, evde melanetlerini icra edemeyeceklerini anladı. Diyarbakır’a döndüler. Bunun üzerine Dr. Reşit, görüşmek üzere babamı Diyarbakır’a davet etti. Lice ile Hani arasında tuzak kurmuş olan Çerkez Harun’un çetesinin tecavüzüyle şehit edildi. Çete, babamı şehit ettiği yerde gömdü. Dinsel tören de yapılmadı. Çerkez Harun müfrezesi yalnızca babamı değil, topyekün hepimizi tasfiyede kararlıydılar. Annemin ve benim hayatımı güvenceye alan Atalay ailesini ve Remzi Akıncılar’ı (Kars defterdarı) rahmetle, minnetle, şükranla anarım.”

(Abidin Nesimi Yılların İçinden, Nöbetçi yayınevi, İstanbul Haziran 2008, s.37-38-39-42)

Sonra neler olduğunu Şeyhmus Diken’in Bianet’teki yazısından izliyoruz: “Kaza ileri gelenlerinden Selim ve Mahfuz Bey’ler (kaymakamın) gömüldüğü yere bir mezar yaptırır ve ‘Tırba kaymekam’ (Kaymakam türbesi) adıyla uzun yıllar ziyaret edilmesine vesile olur. 1915’te Lice’de Düyûn-ı umumiye müdürü olan Naman Efendi de cinayeti ve mezarını ailesiyle birlikte ziyaret ettiğini Katolik Keldani Papazı Joseph Naayeim’e anlatır.(Burçin Gerçek’in yayınlanmamış ‘Celal bey ve diğerleri’ kitabından)

…Selim ve Mahfuz Beyler, Işık ailesindendirler. Hüseyin Bey Lice’de Selim Bey’in evinde kiracıdır. O ev 1975 Lice depreminde yıkılır. Hüseyin Bey, Vali Reşid’in şifahi olarak tehcir emrine karşılık önce yazılı bir emir ister. Sonra da, “Bu günaha ortak olmam”’ der. Çok kızan Vali, bir müfreze oluşturur. Başlarına da Çerkez milisleri görevlendirir.

Qetîn ile Kâraz köyleri arasındaki Selim Beylere ait olan Berbejnê (Akçagöz) köyünün Dîyarê Îso mevkiinde katlederler. Sonra da ‘Ermeni fedaileri katletti’ diye zabıt tutarlar. Lice Belediye Başkanı Zekeriya Bey de Işık Ailesinden ve Nihat Beyin dedesidir. O da “Bu mezalimi kabul etmem” diyenlerdendir.

…Evinde kiracı olarak birçok anıyı ve ortak duyguları paylaştığı Kaymakam’ın katledilişi Zerraqîlerden Selim Beyi çok üzer. Selim Bey yanına köyünün imamını ve köylülerini da alarak anılan yere gider ve kaymakamını defneder bir de mezar yaptırır.” (Nihat Işık’la Diyarbakır’daki görüşmeden)

Yerini buluyoruz
Bu bilgilerin ardından Tarık Ziya Ekinci’yi yeniden aradım. “Yolun yeri değiştiği için kesin bir şey söyleyemem, 20-25 sene öncesine göre duruyordu” dedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Danışmanı dostum Şeyhmus Diken’i aradım. Mezarın bulunduğu bölge şimdiki ismi Kocaköy olan ilçenin yakınlarındaymış. O yer hala “Kaymakam mezarı” olarak anılmaya devam ediyormuş. Karaz (Kocaköy) Belediye Başkanı avukat Remzi Çallı bizi bekliyormuş, gidip mezarın kalıntılarını görebilirmişiz.

20 Mart 2011 Newroz kutlamaları için Diyarbakır’a gittiğimde mezarı ziyaret etmeyi planladım. 21 Mart sabahı Diyarbakırlı bir Ermeni olan yazar dostum Mıgırdıç Margosyan, Şeyhmus Diken, Ragıp Duran, Mahmut Özdemir ve Hasan Hayri Alkan’la birlikte iki arabayla Diyarbakır’a 70 kilometre uzaklıktaki Karaz (Kocaköy)’a hareket ettik.

Bazı taş parçaları kalmıştı. Geçenlerde bu yöre bir kanal çalışması nedeniyle kazıldığında kemikler çıkmıştı. Oradan geçen bir çobanı çevirdim, “Kaymakamın mezarı neresi?” diye sorduğumda, dağınık taşların bulunduğu yeri gösterdi.

“Bu mezar yeniden yapılmalı” diye düşündüm. Oradaki arkadaşlar da bana destek verdiler. Kocaköy belediyesi, kaynakları son derece sınırlı, yoksul bir belediye. Başkan Çallı, kanalizasyon gibi son derece önemli altyapı yatırımları için bile maddi destek göremediklerinden yakındı. “Buna rağmen buraya yapılacak mezara elimizden gelen her desteği vermeye hazırız” dedi. Mıgırdıç Margosyan, mezar yeri olarak bilinen toprağın başında durdu. Acı acı çevreye baktı. “Buraya yapılacak mezar çok önemli” dedi. Daha başka neler düşündü, kestirmek çok zor. Bu yörede birçok acı yaşanmıştı ve halen yaşanmaya devam ediyor.

Torunlar, Hüseyin Nesimi’nin mezarını yaptıracak
Diyarbakır’dan döndükten sonra torunları aradım. İşadamı olan iki kardeş Ali ve Hüseyin Nesimi Fatinoğlu ve onların oğullarıyla, işyerlerinde buluştuk. Babaları Abidin Nesimi adına Beylikdüzü Eğitim Vadisi’nde Türkiye’de bir ilk olan “Bilişim Meslek Lisesi”ni yaptırmışlardı. Karşılarına çıkan bürokratik engeller nedeniyle, okul bir türlü eğitime başlayamamıştı. Bundan yakındılar.

Dedelerinin mezarının bulunmuş olması onları çok heyecanlandırdı. Bu mezarın varlığından daha önce hiç haberlerinin olmadığını söylediler.

Onların da en büyük düşlerinden birisi yıllarca acısını içlerinde taşıdıkları dedelerinin ölümünü şimdi başka bir boyutta kamuoyuyla paylaşmak. Bir mezar yeri yaptırmak için harekete geçtiler.

1915 Ermeni Tehcirinin 100. yılı yaklaşırken, vicdanlı bir Osmanlı kaymakamının bu dramatik ve acı dolu öyküsü ve dağınık taşlar arasındaki mezar yeri, bir yüzleşmeyi önümüze getirip koyuyor.

Ali Emiri Efendi anlatıyor: Merdane sebat eylediğinden

Diyarbakır’ın etkili âlimlerinden Ali Emiri, Kaymakam Hüseyin Nesimi’nin öldürülmesinin ardından şunları yazmıştı:

“…Uzak zamanlara gitmeye ne hacet, Diyarbekir merkez sancağına tabi bir kaza merkezi olan (Lice) kasabasını ele alalım. Bu kasaba da ammece malum olduğu üzere bundan iki yüz elli sene evvel yani (hicri) 1060 tarihinden itibaren müceddeden teşkil olunmuştur. Tabiidir ki Ermeniler de oraya sonradan toplanmışlardır. Tehcir esnasında oranın Kaymakamı bulunan şehid-i mazlum Nesimi Bey, Ermenileri muhafaza ederek vali tarafından verilen emri icra etmemiş ve mesleğinde merdane sebat eylemiş bulunduğundan Türk unsuruna mensup olmayan bazı jandarmalar göndererek Kaymakam Bey makhuren ve mahbusen merkez-i kaza olan Lice kasabasından alarak yolda alemi ebediyete i’sal edilmiştir…” Kaynak: Ali Emiri Efendi, Osmanlı Vilayatı Şarkiyesi 1917, sayfa 97

Yorumlar kapatıldı.