Hakkı Özdala
Ermenistan taşrasındaki yoksullukta, sınır kapılarındaki ‘sessizliğin’ payı büyük. Bu yüzden sık sık rafa kalkan protokollere dair sorular geliyor…2007’de başlayan diyalog bu yüzden tüm ülke tarafından merakla izlenmiş ve 2010’da Türkiye’nin, ‘Karabağ sorununu gerekçe göstererek’ protokolü askıya alması hayal kırıklığına yol açmış. Türkiye’nin tam işler yoluna girmekteyken, ilişkileri biraz da iç politikaya kurban ettiğini düşünüyorlar. Sokaktaki insan bile bu konuda etraflıca fikirlere sahip. ‘Tarihsel’ sorunu aşmak belki daha uzun bir zaman alabilir, ama sınır kapılarını açmak bu kadar zor olmamalı elbette…
*******
Erivan Ermenistan’ın en gelişkin, aslına bakarsanız tek gelişkin şehri. İkinci büyük kent olan Gümrü, planlı bir yapıya çok güzel bir mimariye sahip. Ama 1988’deki büyük depremin yol açtığı yıkımdan tam olarak kurtulabilmiş değil. Kentin adı Sovyet döneminden sonra Leninakan’dan Gümrü’ye rücu etmiş ama kaderinde önemli bir değişim olmamış. Erivan’a göre çok daha mütevazı görünen Gümrü 80’lerin Sovyetler Birliği fonuna sahip bir kent. Tüm Ermenistan’da hem doğal görünüm hem de iklim çok hızlı bir şekilde değişebiliyor. Karayolunda bozkır görünümlü bir düzlükte seyrederken bir tünele giriyor ve öbür ucundan dağlık yemyeşil bir araziye çıkabiliyorsunuz örneğin. Bir tür ‘Hayastan büyüsü’ yapıyor doğa sık sık. Ve tabii ‘havalar’! Ermenistan’da kar da gördük, 32 derece sıcaklığı da… ‘Dört mevsimi bir arada yaşayan’ klişesi Türkiye için olduğu kadar Ermenistan için de geçerli yani. İran sınırındaki Megri, kuzeyde Gürcistan yakınlarındaki Alaverdi ve Tumanyan, ülkenin güneydoğusundaki Goris… Erivan dışındaki hemen tüm Ermeni kentlerinde ekonomik bir dengesizlik ve yoksulluk göze çarpıyor. Sovyet rejiminin yıkılmasından sonra türeyen ve halen tam olarak kazınamayan rüşvet ve yolsuzluk sorunları da var… Ama bu kentlerdeki ekonomik gerilikte Türkiye sınır kapısının kapalı olmasının etkisi büyük. Büyük nüfusu ve ekonomik potansiyeliyle Türkiye Ermeni şehirleri için önemli bir ticaret alanı olabilir. 2007’de başlayan diyalog bu yüzden tüm ülke tarafından merakla izlenmiş ve 2010’da Türkiye’nin, ‘Karabağ sorununu gerekçe göstererek’ protokolü askıya alması hayal kırıklığına yol açmış. Türkiye’nin tam işler yoluna girmekteyken, ilişkileri biraz da iç politikaya kurban ettiğini düşünüyorlar. Sokaktaki insan bile bu konuda etraflıca fikirlere sahip. ‘Tarihsel’ sorunu aşmak belki daha uzun bir zaman alabilir, ama sınır kapılarını açmak bu kadar zor olmamalı elbette…
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1050985&CategoryID=77
Yorumlar kapatıldı.