İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Patrik Bartholomeos: ‘Avrupa Birliği süreci, tüm azınlıkları olumlu etkiledi’

Turkish Policy Quarterly, Bahar 2011 sayısında Fener Rum Patriği Bartholomeos ile bir röportaj gerçekleştirdi. Bartholomeos, ‘Avrupa Birliği sürecinin sadece Rum cemaatini değil, tüm azınlıkları olumlu etkilediğini’ belirterek, AB standartlarının tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için olumlu olduğunu söyledi.

Türkiye’deki Hıristiyan nüfusun konumunu ve durumunu, özellikle son beş yıl içerisindeki siyasal ve ekonomik gelişmeleri göz önünde bulundurarak değerlendirmenizi rica ederiz.

Son beş yıl, bizler için gerçekten çarpıcı değişikliklerin yaşandığı bir dönem oldu. En önemlisi Hıristiyanlara bakışta önemli değişiklikler yaşandı. Gayrimüslim azınlıkların öncelikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları ve toplumun vazgeçilmez bir parçası olarak kabul edilmeleri yönünde devlet katından gelen yapıcı yaklaşımlar toplumda da yankı buldu. Bugün, geçmişte yaşanmış çok haksız ve adaletsiz uygulamalar hakkında rahatlıkla konuşulmakta ve bunların sadece gayrimüslimlere değil, tüm ülkeye zarar verdiği konusunda görüş birliğine varılabilmektedir. Tabii, bunların somut meyvelerini verebilmesi ve kökleşmesi için daha zamana ihtiyaç vardır.

Ruhban sınıfı Patrikhane için neden önem teşkil ediyor ve hangi sebepler ile Heybeliada (Hakli) Ruhban Okulu bu kadar önem kazanıyor?

Hıristiyanlık dininde ruhbanın kilit bir yeri vardır. Episkopos tarafından takdis edilmiş bir papaz olmadan sadece vaftiz, düğün, cenaze değil sıradan ayin bile ifâ edilemez. İki din arasındaki bu farklılık iyi kavranılmadığı için din adamı yetiştiren bir kuruma duyduğumuz yoğun ihtiyaç da tam olarak anlaşılamamaktadır. Kaldı ki, Patrikhanemizin dünya üzerindeki rolü ülkemizde yeni yeni kavranmaktadır. Yakın zamana kadar, hatta şimdi bile, birkaç yazar tarafından, Patrikhanenin görev alanı, İstanbul’daki Rum Ortodoks cemaattin dini ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı görülüyordu. Bu anlayışın da sözde Lozan Antlaşması’na dayandığı ifade ediliyordu. Hâlbuki Lozan Antlaşması ile Patrikhane istemediği ve Ortodoksluğun gerekleriyle çelişen cismanî (dünyevî) yetkilerinden arındırılmıştır. Dini görevi ile herhangi bir kısıtlama söz konusu olmadığı gibi pratikte, örneğin yurt dışında görev yapacak episkoposların seçimi ve tayini konusunda, hiçbir kısıtlama ile karşılaşılmamıştır.

Kısacası, okulumuz tıpkı geçmişte olduğu gibi, hem ülke sınırları içinde hem de yurtdışında görev yapacak ruhbanlar yetiştirmeyi hedeflemektedir. Heybeliada Ruhban Okulu sıradan bir teoloji okulundan farklı olarak teorinin yanında pratik uygulamaların yoğun olarak yer aldığı bir manastır içinde yer almaktadır.

2003 yılından bugüne kadar Türk Hükümeti, Heybeliada (Hakli) Ruhban Okulu’nun açılması yönünde yasal bir engel olmadığını dile getirmekte. Bu konuda devam eden bir diyalogdan söz edilebilir miyiz ve okulun açılması yönündeki çalışmaların önü tıkayan engellerden biraz bahsedebilir misiniz?

Heybeliada Ruhban Okulu Lozan Antlaşması ile varlığı teminat altına alınmış azınlığa ait dini eğitsel bir kurumdur. Tam da bu nedenledir ki varlığını ve faaliyetlerini 1971’e dek sürdürebilmiştir. Osmanlı’dan gelen tarihiyle okul, Cumhuriyetin Kurulması ile Büyük Önder Atatürk zamanında mükemmel şekilde faaliyetlerini Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak sürdürmüştür. Bu dönemde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı müfettişlerce sürekli teftiş edilmiş ve olumsuz bir faaliyeti tespit edilmemiştir.

Okulumuz Türkiye’de özel yüksek öğrenimi yasaklayan bir kanuna bağlı olarak kapatılmıştır. Hâlbuki Lozan Antlaşması gibi uluslar arası antlaşmalar kanunların ve anayasanın üstündedir. Bu yönüyle Heybeliada Ruhban okulunun kapatılması kararı ülkemizin hukuk nizamına ve kanunlarına aykırılık göstermektedir. O dönemde alınan bu haksız kararı hukuki olmaktan çok siyasi bir misilleme olarak değerlendirmekte ve Kıbrıs’taki gelişmelerle paralel görmekteyiz.
Rahmetli Turgut Özal, ölümünden önce Okulumuzu açacağını selefimize bizzat ifade etmişti. Kendisine derin saygı beslediğimiz Turgut Özal, 1941 yılında geçirdiği yangında kül olmuş Patrikhanemizin restorasyonuna da izin vermiş idi.

Bugüne geldiğimizde ise bizlerin geçmiş uluslararası şartlar içinde vuku bulmuş bir olayın hesabını tutmaktansa geleceğe bakarak bu hatanın akla ve hukuka uygun şekilde giderilmesini beklemekteyiz. Hükümet kanadı okulumuzun tekrar açılması için olumlu görüşler dile getirmektedir. Bizleri umutlandıran bu sözlerin kısa sürede somut hale gelmesi için dua etmekteyiz. Kırk yıl çok uzun bir süredir!

Net olarak istediğimiz okulumuzun, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1971 yılına kadar 48 yıl boyunca nasıl Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösterdiyse aynı şekilde açılmasıdır.
Patrikhane’ye devredilen yetimhane açılacak çevre odaklı çalışmalar merkezi hakkında ki düşünceleriniz nelerdir?

Dünya üzerindeki en büyük ahşap yapılardan biri olan Yetimhane binası bugün artık gerçekten kötü durumdadır. Yıllardır mülkiyetiyle ilgili yaşanan muğlaklık döneminde bakımsız kalmış ve tekrar kullanılabilecek duruma gelmesi için yüksek miktarlarda kaynağa ihtiyaç vardır. Binanın kullanım şekliyle ilgili bir plan yaparken, ilk etapta gerekecek olan tamir giderlerini ve sonraki yıllardaki bakım masraflarını ne şekilde karşılanacağı da iyi planlanmalıdır. Bu iki husus netleşmeden söylenenler, iyi niyetli temennilerin ötesine geçememektedir.

Türkiye’de dini azınlıkların legal statü altında kabul görmesi yönünde atılan adımlar hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Türkiye’de gayrimüslim vatandaşların legal statüsü hem anayasa hem de Lozan Antlaşması ile hâlihazırda zaten teminat altındadır. Yeter ki bu metinlerde belirtilen hususlar gerektiği gibi uygulansın. En azından cemaatimizle ilgili olumsuz uygulamalar genellikle gizli kararnameler ve yönetmelikler marifetiyle ya da tamamen derinden yönlendirilmiştir.
Dinsel kurum olarak tanınma konusunda ise, Lozan Antlaşması hükümleri ve girmeye gayret ettiğimiz Avrupa Birliği müktesebatı zaten yeterli bir çerçeve oluşturmaktadır. Belirttiğimiz gibi, sorun metinlerden çok algılama ve uygulamayla ilgilidir.
Türkiye’nin son zamanlarda Yunanistan’dan göç aldığına dair bazı haberler basında zaman zaman yer alıyor. Türkiye’ye yerleşen nüfusun entegrasyon açısından sıkıntılar var ise nelerdir ve özellikle öğrencilerin Rum Ortodoks okullarına kayıtlarında herhangi bir aksaklık yaşanıyorsa, bu konudaki yorumunuz ne yöndedir?

Yunanistan’da yaşanan ekonomik kriz sonrasında ister orada ikamet eden İstanbullu Rumlarda ister kimi Yunanlılarda Türkiye’ye yerleşme fikrinin gündeme geldiği gözlenmektedir. Ancak fikir ile pratik arasında uzun bir yol vardır ve bu pratik farklıklılar arz etmektedir. İşadamlarından Türkiye’de yatırım yapmış pek çok Yunanlı işadamı vardır. Ancak Yunanistan’dan Türkiye’ye yerleşmiş kişi sayısı parmakla sayılacak kadar azdır.

Bunun ekonomik ve sosyal nedenlerinin yanı sıra eğitimle ilgili önemli bir handikabı da mevcuttur. Rum azınlık okullarına, Yunanistan’ın diplomatik personeli hariç, Yunan vatandaşlarının çocuklarını gönderme imkânları yoktur. Milli Eğitim Bakanlığınca böyle bir sınırlandırma mevcuttur.

Türkiye’de Ekümenikliğin tanımına yönelik bazı eksik veya yanlış anlaşılmaların olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul’daki Patrikhane için bu unvanın ne anlama geldiğini bize açıklar mısınız?

 İstanbul Rum Patrikhanesi’nin 6. yüzyıldan beridir kullandığı bu unvan tarihi bir değer taşırken tüm Ortodoks dünya içindeki konumuna ve önemine de işaret eder. Ekümeniklik ne yazık ki ülkemizde Osmanlı döneminde “Millet Başılık” unvanı ile paralel düşünülmekte ve cismani nitelikler yüklenmektedir. Ekümeniklik pür olarak dini bir terimdir ve Patriğin veya Patrikliğin cismani yetkilerle teçhizatlandırılması sadece Osmanlı döneminde “millet başı” makamıyla olmuştur. Hıristiyan bir İmparatorluk olan Bizans imparatorluğunda Patrikhanenin böyle yetkileri olmadığı gibi bunların Osmanlıda verilmesi dini görevlerin yürütülmesini sekteye uğratmıştır. Ortodoks inancında mevcut, dünyevi iktidarın kilise alanı dışında değerlendirilmesi anlayışı, laiklik prensibiyle tam bir paralellik arz etmektedir. Bu çerçevede, son günlerde çıkan “Ekümenik Patrikhane” kitabını okumanızı tasfiye ediyoruz. Derleyen, Sayın Cengiz Aktar’dır.

 Sayıları birkaç yüz milyonu bulan Ortodoks Hıristiyanların ruhani liderinin İstanbul’da bulunuyor olması sizce Türkiye tarafından fark edilmiş bir değer mi? Türkiye, bu değere gereken önemi gösteriyor mu?

 Geçenlerde ilk defa bir hükümet temsilcisinin, Sayın Egemen Bağış’ın ağzından çok güzel bir ifade duyduk: “Türkiye Patrikhane ile iftihar ediyor”. Patrikhanemiz siyasetten uzak köklü bir dini kurumdur. Dünya üzerindeki Ortodoksların ve tüm Hıristiyanların önemsediği, değer verdiği, saygı duyduğu bir merkezdir. Seyahatlerimizi takip eden Dışişleri yetkilileri buna yakından şahit oldukları gibi, Patrikhanemizi ziyaret eden tüm dünyadan dini liderlerin ve de devlet ve hükümet başkanlarının gösterdikleri ilgi ve ihtimam da buna delalet etmektedir.

 Şimdi ülkemizin yöneticilerinin bu gerçeği görme durumuna gelmiş olmaları bizler için sevindiricidir. Umudumuz ve dileğimiz, anlaşılmış olan konumumuza uygun iyi niyetli adımların da peşi sıra gelmesidir.

 Türkiye’nin AB üyeliği yönünde attığı adımlardan Rum Ortodoks nüfusunun olumlu etkilendiğini söyleyebilir misiniz? Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğini, Rum Ortodoks cemaati nasıl değerlendiriyor?

 Avrupa Birliği sürecinin sadece Rum cemaatini değil tüm azınlıkları olumlu yönde etkilediğine inanmaktayız. Ancak bizler Avrupa Birliği sürecinde hükümetlere gönüllü bir destek sunarken bunun sadece kendi cemaatimize değil, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hayrına olduğuna inandığımız için yaptık. Bugün ülkemizde Avrupa Birliği’ne karşı olanlar dahi Avrupa Birliği standartlarının ülkemizde uygulanmasına taraftardır.

 Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla cemaatimiz yaşanan gelişmeleri müspet olarak karşılamaktadır.

*Bartholomeos 1991 yılında Fener Rum Patrikhanesi tarafından Ekümenik** Patrik seçildi.

 **Türk kanunları İstanbul’daki Patrikhanenin Ekümenik sıfatını tanımamaktadır.

 Bu mülakat Turkish Policy Quarterly Bahar 2011 sayısında yayımlanmıştır. Daha ayrıntılı bilgi için lütfen www.turkishpolicy.com adresini ziyaret ediniz.
http://www.euractiv.com.tr/ab-ve-turkiye/interview/patrik-bartholomeos-avrupa-birlii-sreci-tm-aznlklar-olumlu-etkiledi-018440

Yorumlar kapatıldı.