İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Müstehcen makine

Uğur Kutay / ugurkutay@birgun.net /
Ermenistan’dan Baydemir için şok iddia!” Vatan Gazetesi’nin internet sitesi, haberi bu başlıkla sunuyor. Hay aksi, ne olmuş olabilir ki? Osman Baydemir’in vicdanlı bir insan ve iyi niyetli bir politikacı olduğunu yakından biliyorum, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği ilk sinema atölyesinin koordinasyonunu yaptığım günlerde birkaç kez sohbet etmişliğimiz de vardır. Ermenistan böyle birisi hakkında nasıl bir ‘şok iddia’da bulunmuş olabilir ki?.. Ne bileyim, mesela Baydemir inkârcı politikaları benimsedi de “Ermeniler Kürtleri kesti!” gibi bir şey mi söyledi acaba?!Yok, öyle olmamış; Vatan’ın armenews.com’dan alıntıladığı habere göre Baydemir, Diyarbakır’a yapılacak bir soykırım anıtına karşı olmadığını, yeni nesillerin bu korkunç olaydan haberdar olmadığını söylemiş… Peki iddia nerede, şok hangisi?İnsanlığın ortak acılarına karşı insanlığın ortak vicdanına kulak veren bir belediye başkanı hakkında böyle bir başlık atan Vatan, aslında açıkça müstehcen bir zihniyetin izlerini sunuyor burada; tam da John Howard Griffin’in sözünü ettiği tarzda bir müstehcenlik bu…

Amerikalı yazar Griffin, çok ilginç ve cesur bir kişiliğe sahipti. 2. Savaş sırasında görme yetisini kaybetti -dünyanın halini görmemek için kör olduğunu düşünüyorum- 1950’lerin sonundaysa, belki de savaşın etkilerinin azalmasıyla ilgilidir, mucizevi biçimde yeniden görmeye başladı! Ama gözlerini açtığı dünyada korkunç bir zulüm makinesi çalışıyor, özgürlükler diyarının beyazları siyahlara zulmediyordu. O sıralar bazı dergilere yazılar yazan Griffin, 1961 yılında insan hakları açısından çok önemli bir maceraya atılmaya karar verdi: Zenci olacak, zulüm makinesinin tıkırtılarını ilk elden dinleyecekti.

Başardı da! Doktor arkadaşının kontrolünde boyalar, ilaçlar ve günde 15 saat boyunca özel bir lambanın altında beklemek gibi yöntemlerle yavaş yavaş siyaha dönüştü. Derisinin rengi yaklaşık iki ay boyunca siyah kalacaktı. Saçları kıvırcık olmadığı için kafasını da kazıyan Griffin önce birkaç gün New Orleans sokaklarında dolaştı, sonra tam o günlerde bir siyahın linç edildiği Hattiesburg’a, ardından da Mississippi’ye gitti -insanlıkdışı coğrafyasını Mississippi Yanıyor filminde detaylı biçimde gördüğümüz ırkçılığın göbeğine… Griffin’in kendi ötekisiyle yüzleşmesinin korkunç ve hüzünlü ayrıntılarını Black Like Me (Benim Gibi Siyah) adlı kitabı sayesinde biliyoruz: “Soğuk bir gece olmasına rağmen bedenimden ter boşanıyordu. Bu yeni bir şeydi; bu yetişkin zenci ilk kez terliyordu! Belli belirsiz bir aydınlanma yaşadım: Zenci Griffin, vücudu terlerken aynı beyaz Griffin gibi hissediyordu.”

‘Öteki’ olma durumunu anlayabilmek o kadar zor ki, bazen sıvılaşıp ‘öteki’nin kalıbına dökülmeniz gerekiyor. Başka kalıpları dolaşıp tekrar kendinize geldiğinizdeyse artık çok farklı, zenginleşmiş bir varoluş biçimiyle karşılaşacağınız kesin. Ama bunun için önce sıvılaşabilmek gerekiyor, öyle kütük ya da mermer gibi durursanız olmuyor.

Zenciliğinin ikinci gecesinde beyaz bir gencin aşağılama ve tehditlerine maruz kaldığını, ertesi gün zencilere yasak olduğunu bilmediği bir parkta oturmaya kalkışınca kibar bir beyaz tarafından kovulduğunu, birkaç gün sonra Hattiesburg’a giderken mola verdikleri bir tesiste şoförün susamış ve tuvaleti gelmiş onca siyaha otobüsten inmeyi yasakladığını, böyle bir sürü olay yaşayarak siyah olmanın ‘ikinci değil onuncu sınıf insan’ olmak anlamına geldiğini nasıl öğrendiğini anlatıyor Griffin: “Böyle üstü örtülmemiş bir nefretle karşılaştığınızda kendinizi çok kederli ve kaybolmuş hissediyorsunuz; gözünüzü korkuttuğu için değil, insanları böyle insanlıkdışı bir ışıkta gördüğünüz için… Bir tür delilik görüyorsunuz, öyle müstehcen bir şey ki, insanı dehşete düşürüyor.” İşte Griffin’e çok benzeyen bir insan için atılan o haber başlığına bakarken gördüğüm tam da böyle bir müstehcenlik; “Ermenistan’dan Baydemir için şok iddia!”…

armenews.com’daki  kısacık haberin ‘neredeyse’ tamamını alıntılayan Vatan, şöyle bir cümle aktarıyor: “Türkiye’nin AB’ye üye olması taraftarı olduğunu belirten Baydemir, Türkler ile Ermeniler’in arasındaki sorunun AB üyeliğßi ile halledilebileceğini düşünmediğini açıkladı.” Fakat armenews.com’daki özgün habere baktığınızda aslında cümlenin burada bitmediğini, bir virgülden sonra devam ettiğini görüyorsunuz. Cümlenin tamamı şöyle: “Türkiye’nin AB’ye girişini desteklediğini belirten Baydemir, AB üyeliğinin Türkler ile Ermeniler arasındaki sorunu çözeceğine inanmadığını, normalleşme sürecinde Türk medyasının çok önemli role sahip olduğunu söyledi.” Baydemir’in konuşmasında Vatan’ın alıntılamadığı bir de şu cümle var: “Türk medyası isterse üç ayda Ermeni toplumunun sempatisini kazanabilir.”

Baydemir mazlumun kalıbına döküldüğü için böyle diyor, Vatan’ın psikolojisini anlayabilmek için o müstehcen zalimin kalıbına dökülmek lazım galiba…

http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1187091626&day=14&month=05&year=2011&action=catlist

Yorumlar kapatıldı.