İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kendi ırkına en büyük soykırımı Türkler yaptı

Devrim Büyükacaroğlu
Bir ırkın, kendi çocuklarını, milli yalanlarla büyütmesinin o ırka yapılacak en büyük kötülük olduğunu söyleyen Arto Tunçboyacıyan, bu durumun pekala bir tür soykırım sayılması gerektiği düşüncesinde. “60 yaşına geldiğinde bir kodlama hatası olduğunu fark eden birinin gerçeği görmeye hiç alışkın olmayan gözleri güneşte kavruluyor, bu  soykırım değil de ne?” diyor usta Ermeni müzisyen.

Ses kayıt cihazını açmadan evvel benden söz istedi: “Ne olur her söylediğimi yaz. Bozuk Türkçe’mi düzeltebilirsin ama manayı bozma. Artık dobra dobra konuşmak lazım çünkü… Yazamayacaksan da hiç yapmayalım bu röportajı…” Yeminler etmek yerine Evrensel’den geldiğimi hatırlattım, havamı attım…

Tüm zamanların ‘en isminin hakkı’ müziğinin yaratıcısı Kardeş Türküler, taptaze albümü ‘Çocuk (H)aklı’da müziğinin geleceği adına iki büyük hamle yaptı. Bugüne kadar Anadolu’nun kadim halklarının yaratıcısı olduğu türküleri kendi üslubuyla düzenleyen Kardeş Türküler, bu defa tamamı tazecik türküler üretti. Kardeşliği; arkaik bir tespit olmaktan çıkarıp sözleri yeni yazılmış, besteleri yeni yapılmış türkülerle adeta yeniden üretiyor Kardeş Türküler. Üstelik çocuk aklıyla; yani masum ama korkusuz… Topluluğun yeni çehresinin en büyük mimarı kuşkusuz Arto Tunçboyacıyan. Avangard Folk isimli müzik akımının isim babası ve öncüsü olan müzisyen, Kardeş Türküler’in yeni albümünün Grammy alması halinde şaşırmamamız gerektiğini fısıldıyor.

Arto’yu, daha çok Onno Tunç’un kardeşi olarak biliriz. Oysa Grammy ödüllü büyük bir dünya müzisyeni olan Arto, müziğini Sevgili Abisi Onno’nun kardeşi olma sıfatının önüne taşıdı çoktan.

Türklüğü de Ermeniliği de bir baharat olarak gören Tunçboyacıyan’ın kimlik meselesini önemsemediğini söylemek yanlış olur. Kendini Türk hissedenlerin bu ülkeye en büyük kötülüğü yaptığına inanan usta müzisyenin en büyük derdi ikiyüzlülükle…

——————————————————————————–

Çocuk (H)aklı’da, farklı ırklardan çocukların şarkıları var. Sanki tek bir dile, dine, ırka ait hepsi…

Esasında hepimizin memleketi ana rahmi. Bir şarkı yazdım: “Her gün doğar dünyaya insan masum, tertemiz” diye… Ama karşılayanlar dürüst değilse, sevgi yoksa çok zor. Yine de her gün bir umut var, çünkü her gün biri doğuyor. Esasında bize kim olduğumuzu çocuk gösteriyor. Bir insanı doğduğu andan itibaren kapkaranlık bir odaya koysan, on sene orada ona hiçbir şey göstermeden sadece yemek versen, belki yürümeyi bile öğrenemez. Yürümek gibi düşmanlığı öğrenmesinde de çocuğun değil, büyüklerin sorumluluğu var.

Koca koca insanlara çocuk gibi düşünmeyi mi öneriyor bu albüm?

 Yaşın ne kadar büyürse büyüsün birileri için çocuksun. Ben hayata sadece beden ve beyin olarak değil ruh kanalları olarak bakıyorum, beyin bir yere kadar geliyor, sonra duruyor, bittin. İnsan hisleriyle yaşadığı zaman sonsuz olur hayat. Beynin anladığı, 2×2=4. Beyinde renk de, his de, lezzet de yok. Ocak ayında domates yemek normal geliyor insana. Oysa renksiz, lezzetsiz, domatese benzeyen bir şey yiyorsun. İnsanların temel ihtiyacı olan şeylerde eşitsizlik ayıptır! Eskiden fakirle zengin arasında sadece kilo farkı vardı.

Şimdi?

Şimdi kalite farkı var. Git bak manava… dünyada her şeyin üzerinde standart etiket numaraları var. Dokuzla başlarsa doğal yetişmiş, dörtle başlarsa konversiyonel, ondan sonrası hepten boktan, ayvayı yedin. Parası olan dokuz numarayla başlayanı alıyor, parası olmayan da diğerlerinden. Eskiden zengin on kilo alırdı, fakir bir kilo, ama aynı şeyi, aynı kalitede alırdı. Benim parası olana karşı bir tavrım yok ama bu eşitsizlik halleri sevmediğim ve anlamadığım olaylar. İşte o yüzden idam cezasının geri gelmesini istiyorum, ama bir şartla: İnsanlığa zarar verenlere… Yediğine içtiğine kanserojen madde sokanlara… Ne yapacağım çiçek mi vereceğim sana? Asalım bakalım kaç kişi kalıyor dünyada. Kullandığımız her şeyde bir bok var, bu ne biçim bir modernlik! Gelişmenin, insanlığın ihtiyacı olan şeylerin kalitesinin düşmesiyle ne ilgisi var.

TAŞI BİLE SEVGİ SARIYOR

Tutuklanan çocuklar için de çocuk haklı diyor sanki albüm?

Evet, de bu memleketin temel sorunu; var olan problemin özünün konuşulmaması.

Nedir abi meselenin özü?

 Filistin’deki çocuğu kahraman ilan ediyorsun, o çocuğun üzerine sürülen İsrail tanklarını modernize ediyorsun. O tankları burada, Hakkari’deki çocuğunun üzerine sürüyorsun. Mavi Marmara diye bir şey yapıyorsun, bu tarafta insanlar açlıktan ölüyor. Hoppala yarim yaz geldi! Heykeltıraşın biri burada insanlık için anıt yapıyor, Başbakan çıkıyor: “Bu heykeli sevmedim, kalkacak!” Tamam sevmeyebilirsin ama taşı bile bir sevgi sarıyor. Orada bir iyi niyet, bir düşünce var. Kimse sanatçının sanatını kritik etmiyor ki. Olmadı: “Ben domates sevmiyorum, domates iyi değil, kaldırıyoruz domatesi” diyecek. Burada pastada bir sorun var biz kremayı konuşuyoruz. Kürt meselesi de aynı.

Kürt meselesinde asıl sorun nedir sana göre?

 Kürt meselesi konuşulurken nereden başlanıyor; 1984’ten. Halbuki olay 1800’lerde başladı. Sen Kürtlere toprak sözü verdin, Ermenilerin üzerine kışkırttın, sonra da Kürtler Çanakkale’ye gittikleri halde onları öldürdün. Yetmedi, şimdi Kürt’ü askere alıyorsun, ona kendi insanlarını öldürtüyorsun. Ondan sonra da oturup televizyonda izliyorsun. AKP ile  CHP farklı isimlerde aynı parti bence. Ben bir Ermeni olarak ikisi için de yokum. Azerbaycan’a gidip başka konuşuyorlar, Ermenistan’a gidip başka, Avrupa’ya gidip başka. Ne dediğini bir bil de anlayalım biz de ne olduğunu.

Pazarlamacı gibi farklı sloganlar geliştiriyorlar herhalde…

Niye Anadolu’ya bir yatırım yapmıyorlar mesela, çünkü gözden çıkarmışlar. Bütün dertleri İstanbul’u yeni bir memleket yapmak.  Müzik dendiği zaman İstanbul devreden çıkıyor ama, o zaman da Anadolu’yu pazarlıyor. “Nihansın dideden”i mi satacak? O da Rumların zaten. Bana göre kendi ırkına en büyük soykırımı yapan Türkler.

Ne tür bir soykırım bu?

 Asma kesme falan değil bahsettiğim; mesela Fazıl Say… Çocuğu deha diye bir kutuya koymuşlar, çocuk o kutunun içinde debeleniyor. O kutuyu biraz büyütüyorlar ama yine o kutunun içinde. Kutunun içine bayrak, millet falan da yerleştirmişler. Çocuk kendi kabiliyetini yaşayamıyor. Bu sence bir soykırım değil mi? Çocuğu öyle bir zehirlemişler ki gerçeği görünce gözleri yanacak. Ayrıca halkına yalan bilgi vermek de soykırımdır. Bir insanın hayatını yanlış kodlarla kuruyorsun, sonra insan altmış yaşına gelip durumun farkına varınca kalıyor öylece.

BU ÜLKEYE EN ÇOK ‘KENDİNİ TÜRK HİSSEDENLER’ ZARAR VERDİ

Peki bu konuda Hrant’tan önce Hrant’tan sonra diye bir şey var mı?

Her zaman var. Hrant belirli bir tarafı uyandırdı. Benim anlamadığım şey beni analiz ederken, neden hiç kimse bu ses nereden geliyor diye sormuyor? İşte bu konuştuklarımızdan geliyor bu ses. Ben bedenimi terk etmişim, bütün bedenleri temsil ediyorum. Artık orada Türklük Ermenilik konuşamam, bedenler diyorum. Zaten Türklük, Ermenilik benim için baharat. Sonuçta kendilerini Türk hissedenler bu ülkeye en çok zarar verenler. Kenan Evren’e neden 23 bin lira aylık veriyorsunuz? Ne yaptı bu herif? Temizledi! O adam kahraman oluyor bana gavur dağı salatası. Benim bakış açım bu. Memlekete Ermeniler zarar vermiyor.

Türkler kendilerine ne tür bir kötülük etti sana göre?

“Ses” kimseyi kandıramaz. Sen “tın” dediğin zaman ben senin karakterini sesinden anlıyorum. Dünyada Türk müziği sistemi diye bir şey neden yok? Çünkü kandıramazsın sesle. Ermenilerin ufak bile olsa var. Belirli Ermeni formları bilinir. Bunlar Allah tarafından bahşedilen şeyler değil, evde konuşulan şeyler. Senin yetiştirdiğin çocuk Kanlı Nigar biliyor! “Onu götürdün, bunu kestin, bir Türk dünyaya bedel” falan… Bu soykırım değil mi? En tehlikeli insan, kimliğini bilmeyen insan.

KARDEŞ TÜRKÜLER’İN KENDİ ŞARKILARINI YAPMASININ ZAMANI GELDİ

Bu kafayla iyi müzik de yapılmaz diyorsun…

Bu kafanın dışına çıkan şanslı insanlar, şahsi bir şeyler yapıyor. Form demek temel demek. Temeli olmayan bir şeye nasıl bina kuracaksın ki? Bu futbolda da böyle. Dünya üçüncüsü oldular sonra fos! Çünkü sistem yok ortada. Sistemi olanlar belli bir yerde duruyorlar. Sistemin yokluğu demek kabiliyet yoksunluğu demek değil. Al işte Arda (Turan) diye bir çocuk var Galatasaray’da, anasını ağlattılar çocuğun!

Sorun buradaki insanların yaratıcılığına duyulan güvende. Sadece burada değil bütün dünyada genç insanlara güven aşılanmasını istiyorum. Yaşamamdaki sebep o.

Kardeş Türküler’deki vazifen de bu herhalde?

 Aynen öyle. Bugüne kadar kendi vazifesini yaptı Kardeş Türküler, sesi çıkmayan insanlara bir imkan verdi. Artık orada kalmak insanı naftalinleştirir. Kardeş Türküler’in kendi şarkılarını yapmasının zamanı geldi.

BİN SENEDE BİR KELİME ERMENİCE ÖĞRENMEDİLER!

Albümde size ait en son şarkıda, ‘doğanın söylediği gerçek’ten bahsediyorsun. Nedir bu gerçek?

 Niye açar bu çiçekler, niye açar bu doğadaki türlü şey? Doğa bizim bedenimizin menüsüdür. Bedenimizde her şey var, o da doğa. Her şeyi söylüyor bize. Sabretmeni söylüyor, nasıl kendini adaman gerektiğini söylüyor. Ne var tüm bunların sonunda; denge. Benim için bugün Allah dedikleri  -ki ben kelime olarak hiç inanmıyorum- dengedir, matematik değil. Doğa mı diyor sana “Şu binaları kur”? Doğa sana diyor ki: “Buraya bir şey yapma, götürürüm!” Yerlilerin bildiği en iyi şey toprağın sahibi olmadıklarıdır.

Ama dinlemek de lazım doğayı di mi?

İnsanlar sessizliğe erişirlerse, ne duyarlar biliyor musun? Doğanın en güzel konserini… Doğanın dışına çıkınca bu sefer sahte hastalıklar başlıyor. Al işte kanal açıp, yanına Residence’lar dikecekler… Söyle bir bakalım İstanbul’da ne sanat var cumhuriyet geldiğinden beri! “Bir Türk dünyaya bedel” demeyi biliyorsun ama… çık işin içinden bakalım. Agop Dilaçar alfabeyi hazırlayıp altına da Atatürk’ün imzasını atan adam, Onno’nun (Tunç) yanında yatıyor. Yıllarca “Ermeni gardaşlarım” dediler. Lan hıyar ağası buradasın bin senedir, öğrenseydin ya birkaç kelime Ermenice. Bak biz Türkçe konuşuyoruz. Bize, Türk tarihinde ne kadar düşman olduğumuzu öğrettin Ermeni okulunda.

Van Türkçe’de ne demek?

Hiçbir şey! Bir şehrin adı işte…

Ermenice’de  “şehir” demek. Lahmacun ne demek? Arapça’da “etli hamur” demek. Sana ait değil o zaman. Sana ait olmayan bir şeyi nasıl geliştireceksin, nasıl sunacaksın dünyaya?

——————————————————————————–

ONNO AŞIK VEYSEL BEN NESİMİ

İki kardeş küçük yaşlarda müzikle ilgilenmeye başlıyorsunuz, nasıl gelişti bu süreç?

 Onno’yla zıt gibi görünürdük. Ben sokakta top oynayan, Onno da ilaçlarla kendine araba yapan bir tip. Onno hep böyle düşünen, araştıran biriydi. Ben de meraklıyım ama bende hep ezber. Bir de bizde kompleks de vardı.

Nasıl yani?

 Anam babam okuma bilmedi, liseye girdik Türkçemiz iyi değil. Onno konuştuğu zaman çok dikkat ederdi. Ben dikkat etmezdim, hâlâ da kötü Türkçem. Şöyle özetleyeyim; Onno Aşık Veysel, ben Nesimi. Aynı şeyleri söylüyorlar ama biri lank söylüyor lafını, diğeri çiçek falan veriyor, verdiği çiçeğin dikeni batıyor adama falan, anladın mı?

Esasında aynıyız. Onno askere gitmedi, sokakta kavga etmedi, sokakta “gavur” lafını fazla duymadı. Bense böyle olaylara girdiğim için reaksiyonlarım daha güncel, daha…

Sert!

 Sert gibi geliyor çünkü gerçek. Müzikte de öyle bir dengemiz vardı işte. Sonra Onno “Yeter artık sokakta paldır küldür. Başka şeyler de var” dedi. Bana bir elbise aldı, matineye götürdü. O zaman cumartesi pazar kulüplerde gençlere matine var. Orada böyle bir ufak şeye vururken biri itti arkamdan bir anda sahnedeyim. Bir ayda kazandığım parayı o gün elime saydılar. Abime dedim “Burada ertesi güne kadar otururum, gitmem.”(Gülüyor)

——————————————————————————–

YUMURTA ATACAĞINA OKULA GİTME

Her türden ikiyüzlülük seni çok rahatsız ediyor anlaşılan…

Evet, bak İbrahim Tatlıses olayına… O kadar insan var bedenleri bile yok ortada. Failleri, meçhul değil meşhur olmuş. Hrant’ın olayından tut da işte, 17 bin faili meçhul diyorlar… Bunlara hiçbir şey yok ama devletin en büyüğünden en altına kadar şifa diliyorlar; insan canına kıyan, kıydıran adama. Adamla bir derdim yok ama ona şifa dileyenler diğerlerini yok saydığı için gözüme batıyor.

Resmi ikiyüzlülüğünün zehrinden nasıl kurtulacağız hakikaten?

 Her yerde iyi insanlar var fakat aralarda engeller var. Biz o engelleri kaldırmalıyız. Korktukları da insanların aynı şey için aynı anda karar vermesi. Onun için diyorum öğrencilere; yumurta atarsın, televizyondan iki gün meşhur olursun sonra kimse seni hatırlamaz. Adamı kaldırıma yapıştırdılar, ama insanlar sadece 19’unda hatırlıyor Hrant’ı. Yumurtayı mı hatırlayacaklar? İstiyor musun bir şeyi değiştirmek? Gitme abi o zaman okula, bu kanun değişmediği sürece, kükre. İnsanca yaşamadığın sürece işe gitme. Halk olmazsa bunlar kimi idare edecek, kim için seçim yapacak. Bu demek değil ki kalkıp her şeyi yık. Karışıklık çıkarmak değil niyetim, tam tersi huzuru arıyorum.

——————————————————————————–

BABAMIN KIZ KARDEŞİNİ KOYUN GİBİ KESMİŞLER

Sizin ailenin yaşadığı acılar var mı?

Var tabii! Babamın ailesinden 28-29 kişi yok. Kız kardeşini ve komşusunu boyunlarını tuta tuta koyun gibi kesmişler.

Nerede oluyor?

 Sivas’ta. Sonra İstanbul’a geliyorlar. Okuma yazma yok, karambol kalıyorlar burada. Hepsi kunduracı, terzi adamlar.

 Hepsi de usta.

 Tabii canım bin tane ayakkabının içinden hangisinin Setrak ustanın ayakkabısı olduğu bilinir.

Peder!

 Tabii. Onno’dan da o çıktı, benden de o çıkıyor, ne çıkacak ki? Boktan gül çıkacak diye bir şey gördün mü?

—————————————————————————-

AVANGARD FOLK BİR TARZ DEĞİL DÜŞÜNCE ŞEKLİ

Avangard folk ne demek?

 Kendi özünü kaybetmeden tecrübelerini yarına aktarmak.

Bir tarz mı bu?

 Değil, bu bir düşünce şekli. Tarz zaten bizi kısıtlayan bir şey. Dünya bizim diyoruz sonra dört din koyuyoruz, sonra sınırlar. Hani bizimdi! Müzik de öyle, belli tarzlara ayırıyoruz. Ben demiyorum gitarla olur avangard folk veya davulla. Sen ne enstrüman, ne tavır, ne ses duyuyorsan ben onunla ilgileniyorum. Çıkarttığın ses sen misin? Sensen, onun üzerinden yarına ne hayal ediyorsun onu görüyorum kulağımla.

Yorumlar kapatıldı.