İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırımın ekonomi politiği

ALBATROS/ Ragıp Zarakolu Armenian Weekly’de Uğur Üngör’ün “Müsadere ve Kolonizasyon: Jön Türklerin Ermeni Mülklerini Ele Geçirmesi” başlıklı önemli bir yazısı çıktı. Gerçekten de Türk burjuvazisinin ilkel birikim sürecine öncülük eden, Anadolu’daki tefeci bezirganlık, mütegallibe ve ağalığın derin kökleri 1915 ve sonrası politikalara dayanıyor. Geçenlerde Erol Özkoray da, soykırım inkarcılığının derin köklerine işaret etti.15 Haziran 1915’te Kayseri’de halka açık yerlere asılan resmi duyuru’da şöyle deniyordu: “Bütün eşyalarınızı bırakın —mobilya, yatak yorgan, donanım. Dükkan ve işyerlerinizi kapatıp kilitleyin. Kaplarınız mühürlenecektir. Dönünce her şeyi geri alacaksınız. Mülklerinizi ya da değerli eşyalarınız satmayın. Alıcı ve satıcılar aynı şekilde cezalandırılacaktır. Paranızı yurtdışındaki bir akrabanız adına bankaya yatırın.Hayvanlarınız dâhil, sahip olduğunuz her şeyin listesini yapıp görevlilere teslim edin ki sonradan döndüğünüzde geri alabilesiniz. Bu ültimatomun gereklerini on gün içinde yerine getirmelisiniz .”

Uğur Ümit Üngör and Mehmet Polatel’in, Confiscation and Destruction: The Young Turk Seizure of Armenian Property (London/New York: Continuum, 2011) adlı yeni yayınlanan kitabı, olayın ekeonomik köklerini ve bunun daha sonraki siyasal yansımalarını çok iyi açıklıyor.

 Osmanlı Ermenilerinin mülksüzleştirilmesiyle ilgili yayınlanacak bu monografi, Türk ekonomik milliyetçiliğinin doğuşunu ayrıntılı işleyerek, soykırım sürecinin ekonomik alanda nasıl güçlendirildiğini sezmemizi sağlayan ve yağmanın başlangıçta nasıl örgütlendiğini betimliyor.

Jön Tük rejiminin teşvikiyle, mal müsaderesinin çok boyutlu niteliğini tartışan kitap, devlet destekli soygunun işlevleri ve bu işten kârlı çıkanları yeni yönüyle ortaya çıkarıyor.  Sekiz dilde gizli dosyalara ve incelenmemiş belgelere dayanan kitap, Ermenilerin nasıl sistemli yağma ve imhaya maruz kaldıklarını ve sıradan Türklere köşeye dönmeleri için çok sayıda mal mülk verildiğini gösteren yeni kanıtlar sunuyor.

Bu iki yanlı siyaset müsadere ve kolonizasyon terimlerinde billurlaşıyor. Kitapta müsadere kavramı, geniş bir bürokratik mekanizmanın işe karıştığını ortaya çıkarıyor,  Ermenilerin mülksüzleştirilmesi sırasında hukuk cephesini gösteriyor.  Ayrıca, kolonizasyon kavramı bir iç kolonizasyonun bir biçimi olarak mülkiyetin yeniden dağılımını göstermek için de kullanılıyor.  Bu kavramlar birlikte Ermenilerin mülkiyetine el konulup bunların yeni yükselen Türk egemenlerine verilmesi şeklindeki ikiz süreci özetliyor ve şu sorulara yanıt arıyor:

 Kurban grubun mallarının müsaderesi, salt maddi kazanç aracı olarak ekonomik anlamda ekonomik bir motivasyonla mı gerçekleştirilmişti? Jön Türk rejimi, Ermeni mülklerini soykırımı desteklemesi karşılığında mahalli eşrafa dağıttı mı? Başka bir deyişle, onların ekonomik çıkar duygularına seslenerek, sadakatlerini basitçe satın mı aldı? Yoksa mahalli eşraf ideolojik inançları gereği mi bu imha ve müsadereyi destekledi? Nihayet, mülksüzleştirme sürecinin kapsamı neydi? Başka bir deyişle, bu işten kârlı çıkan çevre ne kadar genişti? Sadece imparatorluk başşehrinden taşra şehirlerine kadar Jön Türk seçkinleri mi bu işten kâr etmişti, yoksa Türk toplumunun daha geniş sınıfları mı yararlanmıştı?

“1915-1918 soykırımı sırasında Ermenilerin mülksüzleştirilmesi” başlıklı dördüncü bölüm, kendi içinde bir kesim oluşturur. 1913 Jön Türk darbesinden rejimin 1918’deki çöküşüne kadar, soykırımın gelişmesini inceleyip Ermeni nüfusa karşı Jön Türklerin ekonomik politikalarının izini sürüyor. Bu politikanın nasıl boykottan ayrımcılığa, kurbanların kitlesel yoksullaşmasıyla sonuçlanan el koyma ve doğrudan yağmaya dönüştüğünü gösteriyor. Bu acımasız politikanın an akım ve gelişmeleriyle birlikte, bunların Osmanlı Ermeni cemaatlerini nasıl etkilediğini ortaya koyuyor.

“Adana: pamuk cenneti” başlıklı beşinci bölüm, Ermenilerin örgütlü yağmalanmasını ve sonradan el konulan Ermeni mülklerinin Türklere devredilmesini betimleyen iki örnek olay araştırmasından ilkidir.  Ermenilerin pamuk tarlalarında istihdam edildiği güneydeki Adana şehrine odaklanan Bölüm, mahalli Jön Türklerin Ermenileri nasıl mülksüzleştirip bu mülkiyeti Balkanlardan gelen Türk göçmenlere devrettiklerini anlatır.

“Diyarbakır: bakır ve ipek diyarı” başlıklı altıncı bölüm, bakırı ve ipeklileriyle ünlü güneydoğu bölgesindeki Diyarbakır üzerinde yoğunlaşır. Burada pazardaki ekonomik hayata Ermeni ustalar hâkimdi. Bölüm, mahalli faillerin nasıl Ermeni komşularının imha edilmesine katıldıklarını ve merkezi otoriteler tarafından ödüllendirildiklerini anlatıyor.

 Aynı zamanda, büyük yolsuzluk ve suiistimaller üzerinde de odaklanıyor. Kısacası bu kitabı soykırımın ekonomi politiği başlığı altında da okuyabiliriz.

Yorumlar kapatıldı.