İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Benim kızıma da okutmayın o andı

Özlem Durmaz Mungan
Oldum olası içimi bir fena eder o ‘tek tip’ miniklerin, sabah sabah ‘tek sıra’ dizilip ‘bağır bağır’ andımızı okumaları. Şimdi bir de anneyim ki, çok feci içim gıcıklanıyor. Varlığı kimselere armağan olmasın evlatlarımızın… Bunlar iyi güzel kavramlar. Amaaaaaa, özünden çok sevmesin daha minicik yüreği bir toprak parçasını. Önce sevsin kendi özünü. İnsan olan özünü. İlerde büyüsün hele bir, kendisi bulur kendi yolunu… Ben daha altı yaşından başlayarak neyi empoze edeceğim evladıma. Hele hele de varlığının sadece bir millete armağan olması kısmını okutmayın benim kızıma da… Varlığı kimselere armağan olmasın evlatlarımızın. Parmaklarından kanlar akıtıp bayraklar boyamasın açmamış goncalar. Gözüne çöp batmasın bebelerimizin. Kimsenin bebesinin gözüne çöp batmasın. Türkü, Kürdü, Arabı, Süryanisi, Ermenisi yok bu işin. Daha ne kadar anlatmak lazım. Evlatlarımıza kardeşliği öğretelim, yeter bu ben durumları.

ÖZLEM DURMAZ MUNGAN
Türküm. Ne mutlu ki doğruyum. Sağolsun arkadaşlar hep çalışkan olduğumu söyler. Ben de boş durmayı sevmem zaten. Hatta mümkün olduğunca erken kalkmaya ve az uyumaya çalışırım ki daha fazla bir şeyler yapabileyim. Gerçi son zamanlarda bir ağırlık mı, yorgunluk mu, tembellik mi, bir haller var ya üstümde. Pek çok tanıdık da aynı dertten muzdarip diye şahsi almıyorum bu durumu…
Benim bir kuzen var, İzmir’de yaşar. O benden beter, felaket çalışkandır. Kız evli, çocuk sahibi, özel sektörde ücretli köle falan ama, o halde 50 sınav kazandı, bir sürü diploma aldı. E o da Türk ne de olsa. En yakın arkadaşım, bir hayli zamandır İstanbul’da yaşar. Sağlamından 23 sene olmuştur ki kardeş nevinden samimiyiz. Yakinen takip ettim bunca senedir, valla o da çok çalışkan. Gerçi onun babası Kürt ama, e annesi Türk ne de olsa. O yüzden çalışkan olabilir.
Fakaaaaat, yaşadığım yer olan Mardin’de pek çok arkadaşım var ki, onlar da doğrular ve de çalışkanlar. Ama onların çoğu Kürt, Arap, Süryani. Buralarda pek Ermeni kalmamış malum, o yüzden pek Ermeni arkadaşım olamıyor. Ama eminim samimiyetim olsa onlardan da çalışkanlar olduğunu bilirdim. Ama doğrusunu söylemek gerekirse burada yaşayan herkes çalışkan değil. İzmir’de ya da İstanbul’da yaşayan herkesin, özetle her Türkün çalışkan olamayacağı gibi. Eminim ki arasak, çalışmaktan ölen yöneticilerin memleketi olan Japonya’da bile tembel insan çıkar.
Bir kızım var, henüz dört yaşında. Onun için güzel bir gelecek hayal ediyorum. Sadece hayal etmekle kalmayıp babasıyla deliler gibi de çabalıyoruz, elimizden geleni yapıyoruz ki ona iyiliği, güzelliği, doğruluğu, sevgiyi, kardeşliği, barışı anlatabilelim. Yüzümü kara çıkarmıyor o da. Bütün insanları dostu biliyor ve sadece sevginin önünde eğiliyor daha şimdiden. Kendisinden küçükleri korumayı öğretiyorum ona, büyüklerine karşı da saygılı davranmayı. Kendisini geliştirebilsin diye, öğrenmeyi sevsin diye merakını büyütüyorum hayata karşı. Ki böylece hep daha ileri gidebilsin. Bunlar iyi güzel kavramlar.
Amaaaaaa, özünden çok sevmesin daha minicik yüreği bir toprak parçasını. Önce sevsin kendi özünü. İnsan olan özünü. İlerde büyüsün hele bir, kendisi bulur kendi yolunu… Ben daha altı yaşından başlayarak neyi empoze edeceğim evladıma.
Hele hele de varlığının sadece bir millete armağan olması kısmını okutmayın benim kızıma da… Varlığı kimselere armağan olmasın evlatlarımızın. Parmaklarından kanlar akıtıp bayraklar boyamasın açmamış goncalar. Gözüne çöp batmasın bebelerimizin. Kimsenin bebesinin gözüne çöp batmasın. Türkü, Kürdü, Arabı, Süryanisi, Ermenisi yok bu işin. Daha ne kadar anlatmak lazım. Evlatlarımıza kardeşliği öğretelim, yeter bu ben durumları.
Niye feda olsun ki?
Oldum olası içimi bir fena eder o ‘tek tip’ miniklerin sabah sabah ‘tek sıra’ dizilip ‘bağır bağır’ andımız okumaları. Şimdi bir de anneyim ki, çok feci içim gıcıklanıyor. Hele bir de Mardin’de yaşamaya başladım ki, daha bir beter görüyorum işin içindeki garipliği. Böyle mi öğrenecekler kardeşliği çocuklarımız. Bu nasıl kardeşlik aşılamaktır: Metne bakınca görünen çok açık, Türklere dedirtiyorsunuz ki “Sadece siz iyisiniz hoşsunuz, diğerleri değil”. Hele hele daha fenası, Türk olmayanlara da dedirtiyorsunuz ki “Siz iyi doğru değilsiniz, varlığınız da Türklere armağan olsun”.
Tek bir soru: Niye feda olsun, niye? Sabahın kuru ayazından neden bağır bağır armağan ettirtiyorsunuz, küçücük Kürt çocuklarının varlığını bizim varlığımıza. Ben anlamıyorum, kabul etmiyorum bunu. Benim kızıma da okutmasınlar o andı.
Neyse ki benim Deniz kız daha küçük. Okullu yaşına gelene kadar gereksiz “ritüeller” biter. Gelir biraz daha güzel günler. Sivil sivil itaatsiz oldukça biz, usul usul azalır dertler. Azalır değil mi? Azalır azalır, üzmeyelim birbirimizi. Ah bir de çocuklar için daha adil olsa dünya. Ceylanlar vurulmasa bu güzelim dağlarda, Uğurunu yitirmese ovalar.

Yorumlar kapatıldı.