İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

YORUM: Türk -Ermeni ilişkilerine ‘Cemal’ katkısı!

Selçuk Acar,
Geçtiğimiz gün, ‘Ermeni soykırımı’ propagandacılarının, Talat ve Enver Paşa’yla birlikte, soykırım iddialarının ana sorumlusu olarak gösterdikleri 3 isimden biri Ahmet Cemal Paşa’nın torunu olan gazeteci Hasan Cemal, Los Angeles’ta tarihi bir toplantıya katıldı. Tarihi diyorum, çünkü bu toplantıyla ‘Ermeni diasporası’ndaki tarihi değişime tanıklık etmiş olduk. Daha önce bir çok kez Ermenistan’a gidilip, toplantılara katılınırken, sorunların çıban başı ve yönlendiricisi konumunda bulunan ‘Ermeni diaspora’nın kalbi Los Angeles’ta bu çeşit bir toplantı ilk kez yapıldı. Bir takım açmazlarına rağmen, Türk-Ermeni ilişkilerinde, ‘Futbol diplomasisi’nden sonra atılan en önemli adımlardan birini, yılların gazetecisi Hasan Cemal’in attığını söylersek, bu yargı, pek de yanlış olmayacaktır.

http://www.turkishjournal.com/i.php?newsid=9369
02 Nisan 2011 Cumartesi
Selçuk Acar, LOS ANGELES
(Turkish Journal)
Geçtiğimiz gün, ‘Ermeni soykırımı’ propagandacılarının, Talat ve Enver Paşa’yla birlikte, soykırım iddialarının ana sorumlusu olarak gösterdikleri 3 isimden biri Ahmet Cemal Paşa’nın torunu olan gazeteci Hasan Cemal, Los Angeles’ta tarihi bir toplantıya katıldı. Tarihi diyorum, çünkü bu toplantıyla ‘Ermeni diasporası’ndaki tarihi değişime tanıklık etmiş olduk. Daha önce bir çok kez Ermenistan’a gidilip, toplantılara katılınırken, sorunların çıban başı ve yönlendiricisi konumunda bulunan ‘Ermeni diaspora’nın kalbi Los Angeles’ta bu çeşit bir toplantı ilk kez yapıldı. Bir takım açmazlarına rağmen, Türk-Ermeni ilişkilerinde, ‘Futbol diplomasisi’nden sonra atılan en önemli adımlardan birini, yılların gazetecisi Hasan Cemal’in attığını söylersek, bu yargı, pek de yanlış olmayacaktır.
Cemal’in toplantısının en önemli yönü, diasporadaki pozitif değişime de dikkat çekmesi oldu. Her şeye rağmen, ABD’deki Ermeni diasporasının ömürlerini Türklere nefretle geçiren grubun eskiden olduğu derecede sertliklerine son aylarda şahit olmuyoruz. Artık olaylara daha sağlıklı ve ılımlı bakma yönünde bir yola girdikleri, akıl ve mantığı daha fazla öne çıkardıkları dikkat çekiyor. Önümüzdeki ’24 Nisan’ ise, bu konudaki en büyük sınavları olacak. Orda da önceki yıllara göre daha ılımlı ve barışı önemseyen tavırlar alıp almadıklarını hep birlikte görüp, ona göre barıştan yana\ daha umutlu olacağız veya karamsarlığımızı koruyacağız.
Ermeni Diasporası’nda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘futbol diplomasisi’ olarak tarihe geçen girişimiyle başlayan ve aksak da olsa bir adım ileriye giden öne giden ilişkilere bir katkı da, Hasan Cemal’in ABD’deki Ermeni diasporasının kalbi Los Angeles’a yaptığı ziyaretle geldi. Ancak bir taraftan soykırımı endüstriye çevirerek iddialarını Amerika’ya, hatta tüm dünyaya pompalayan diasporanın Gül’ün Erivan ziyaretinin ardından Erivan’da arazi yatırımlarına giderken, diğer taraftan da ‘futbol diplomasisi’ne karşı çıkması bu konudaki toz bulutunu dağıtmadığı gibi kafaları daha da fazla karıştırdı. Etkisi altına aldıkları Ermenistan yönetimine baskı yapıp, geri adım atmaları için girişimlerde bulunarak kendi içinde ciddi çelişkiler yaşayıp, yaşattılar.
ABD’de Ermeni diasporasının sözde soykırımın 96’ıncı yılı olarak kabul ettikleri bu yıl içinde, ”eşşiz bir etkinlik” olarak yorumladıkları Hasan Cemal’in Los Angeles’ta Ermeni öğrenci derneğinin bir toplantısında konuşmacı olması, bir açıdan ”soykırım propagandası ve soykırımın meşrulaştırılması” gibi görünüyorsa da, diğer açıdan da, Türk ve Ermeni tarafının birbirini anlaması açısından tarihi bir adım olarak görülebilir. Diasporanın her şekilde istediği zaman itirafçı bir Türk akademisyen olarak konuşturduğu Taner Akçam’ın yazılar ve kitaplarının reklamına yer veren Milliyet gazetesinin bir yazarı olan Hasan Cemal’in Los Angeles’taki toplantıya katılması, tabiiki Akçam’ınkiyle kıyaslanmayacak derecede öneme sahip ve haber değeri yüksek bir konu.
Diasporanın gerek ABD’de yaptığı duyurularda olsun, gerek bu konuyu ele alan gazetecilerin yazılarında soykırımdan sorumlu Cemal Paşa’nın soykırımı kabul eden torunu olarak duyurmaları, Türk tarafı için bir kayıp gibi dikkat çekerken, atılan adımın büyüklüğünü birazdan yer vereceğim Cemal’in toplantıda söylediği birkaç satır özlü söz açıkalamaya yeterlidir bence. Üstelik de toplantıyı organize edilmesinin ardından ‘Diaspora’ medyasında, Gazeteci Hasan Cemal için ”sadece soykırımı kabul eden cesur bir aydın değil, aynı zamanda Ermenistan ve Dzidzergapert’i ziyaret eden bir kişi” olarak ansalar da…
Cemal’in konuşmacı olarak katıldığı etkinlik, Los Angeles’in en prestijli okullarından biri olan UCLA’nin Broad Hall salonunda 31 Mart Perşembe günüydü. AGBU Asbed’in yıllık eğitim serisinin ”Bilim adamıyla bir akşam” programı çerçevesinde, ”Der Zor’dan Dzidzernagapert’e” başlığında gerçekleştirilen, ”Hasan Cemal’le Sohbet” toplantısıydı. Hasan Cemal’in bilim adamlığı ve bu konudaki ehliyeti tabiiki tartışılır ancak oradaki isteyerek ya da istemeden içinde olduğu misyonu, pozisyon olarak eleştirilebilirken, övülmesi gereken faydaları yönüyle değerlendirmek, daha adil olacaktır.
Örneğin sözkonusu toplantıda, ömrünün 30 yılını Türkiye karşıtlığı ve soykırımın tanınması için çabalamış, olaylara dar bir çerçeveden baktığı için iki ülke ve ayrı etnik yapının daha da ayrışmasına ve kavgaya hizmet etmiş Prof. Richard Hovannissian’ın kafasında bir takım soru işaretler oluşmasına, hatta ciddi bir anlamda yumuşama, ılımlı düşünceye ve barışa doğru bir yola girmesine katkısı olduğunu gözlemledik. Zaten doğurusu da bu değil mi? Türkiye’de her zaman eleştirilen, birilerinin istediği gibi ezbere bir şekilde yerden yere vurulan, kangren derecesinde sorunlu ve zıt iki görüşü taşıyan kesimlere yönelik diyalog girişimleri, her iki tarafın da birbirine adım atmasını sağlayan akıllı çözümler değil mi? Aksi durumda, birbirine sırtını dönerek uzaklaşmak, daha fazla kavga ve ayrılığa hizmet etmez mi? Ancak birbirinin yüzüne bakarak, diyalog kurmak yoluyla bir adım atmak sadece ithiyaç olunan barışa ve toplumların kardeşliğine hizmet etmeyecek, refahına da önemli bir katkı sağlayacaktır. Yoksa, yüz yıl önce kahramanları henüz yaşamayan olaylardan dolayı karşılıklı suçlamalarda bulunmak, mantıksız olduğu kadar, sonuçsuz ve düşmanca zaman kaybından başka bir şey olmadığını görmemiz mi gerekiyor? Kendimizi ve bugünümüzü düşünmüyorsak bile bunu, gelecek nesillere yaptığımız bir haksızlık konumundan çıkarmamız gerekiyor.
Gazeteci Cemal, UCLA’de Ermeni öğrenci derneğinin konuğu olduğu toplantıdaki konuşmasında Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve artık kuru nefretin bitmesi gerektiğinin altını çizmiş olması oldukça yapıcı bir nokta olarak dikkat çekti.
Professor Richard Hovannisian ise, eskisi gibi sert olmadığını hayatının 30 yılını Ermeni Soykırım iddialarının kabulü için ugraştığını ancak son zamanlarda Türk Hükümeti’nin Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmek için adım atmasından sonra Türklerin ellerini sıkmaya başladığını söyledi.
Cemal konuşmasında, Ermenilere tavsiyelerde bulunurken Türk Hükümeti’nin asla soykırım iddialarını kabul etmeyeceğini vurgulaması ve Ermeniler’den bu beklenti içinde olmamalarını istemesi, ilişkilere katkı açısından Cemal’in paha biçilmez misyonu olarak dikkat çekti. Ancak daha önce de dile getirdiği kişisel görüşünü, kendisinin Ermenilerin gönüllerini almak için özür dileyebileceğini söylemesi de salondaki soykırım taraftarlarını en fazla mutlu eden sözler oldu.
Öte yandan toplantının, sözde soykırımı, Yahudi soykırımı’na benzeterek içinden çıkamayacakları bir taktik içindeki soykırım propogandacılarının toplatıya davet ettikleri ilginç bir konuğu daha vardı. 1915 yılında ABD’nin Türrkiye büyükelçisi Yahudi asıllı Henry Morgenthau’nun torunu olan akademisyen Pamela Steiner isimli konuşmacının Harvard Universitesi İnsan Hakları konusundaki bir organizasyon üyesi olduğunu hatırlattığı konuşmasında, daha ziyade iki toplumun birbirleri ile dostane ilişki kurmalarını istediğine değindi. Kavga ve nefret yerine ilişkilerin normalleşmesi gerektiğini söyleyen Steiner, eskiden Almanya için yaptığını şimdi Türkiye için yapmaya çalıştığını sözlerine ekledi. Steiner’in sorular kısmında da, Ermeni asıllı bir Amerikalı’nın sorduğu “Siz soykırım’ı kabul ediyormusunuz” sorusuna “Ben bu hususta tarafsiz olmak mecburiyetindeyim. Bu nedenle size cevap veremem” diyerek akademisyen sorumluluğundaki davranışı dikkat çekti.
Sonuç olarak, dedelerinin iyi veya kötü hareketlerini düşmanlık veya dostluk için büyük bir malzeme olarak bugünün şartlarındaki beyinlere taşıyıp insanları veya toplumları ona göre bir sorumluluğa sokmak bizi doğru bir limana götürmeyeceği ortadadır. O yüzden her türlü anlaşmazlıklarda, birbirini anlamaya çalışıp, dinlemek ve atılan diyalog adımları barışın anahtarı olacaktır. O dönemde yaşamadığımız için öyle bir hakkımız olmadığı halde, dedeler adına özür dilemek veya bibirine düşmanlık duymak, ne kadar manasızsa, iki tarafı yakınlaştıran bir adım atan Cemal’in ”Diaspora”nın kalbi Los Angeles’a ziyaretinin barışa katkısını eleştirmek de doğru olmayacaktır. Benim görüşüme göre O, Cemal soyadını taşıyan biri olarak barışa kendince bir katkı sağladı.

Yorumlar kapatıldı.