İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Jaklin Çelik ve Öfkenin Şenliği

Pakize Barışta
Diyarbakır doğumlu yazar Jaklin Çelik’in yeni yayımlanan Öfkenin Şenliği adlı kısa romanı, bir çığlığın ağıtlaşmış modern biçimi bence; toplam bir Anadolu uygarlığının derinlerinden yükselen bir duyarlığa sahip:“O soyut zamanlardan elimizde kalan tek şey köklerimizdi. Annemin Asuri kökeni, babamın babasının ikinci eşinden dolayı Müslüman Kürtlük bulaşmış Ermeniliği kendilerine karşı övgü, birbirlerine karşı ise sövgünün hedefi oluyordu. Nerden geldiğimizi, kim olduğumuzu biliyor oluşumuz bize bu coğrafyada eşine az rastlanır bir kök bahşetmişti.

KIYI
Edebiyat, binlerce yıldır bu coğrafyanın en derin çığlıklarından biridir. Bu çığlık, zaman içinde bazen kesintiye uğramış, sesi bastırılmış, bazen inişli çıkışlı periyotlar izlemiş, ama hiçbir zaman susmamıştır; en ceberut zamanlarda bile sesini yeraltından duyurmuştur icabında.
Dünyanın en zengin sözlü/sesli edebiyatına sahip olduğumuz söylenir. Özellikle bir başka sesin, müziğin de desteğiyle; hatta sonsuz birlikteliğiyle, Anadolu insanı, hissettiği her şeyi ama her şeyi; acısıyla sevinciyle dile getirmiştir, bilindiği gibi.
Yazılı edebiyatın hasında ise, bu derin çığlık, aynı insani kaynaklara dayanarak devredilmiş bir miras gibi sürmekte bugün de.
Anadolu bütün yöreleriyle, doğusuyla batısıyla çok uzak olmayan bir evrede, zamanında, nasıl âşıkların yurdu olduysa, edebiyatın sessiz devrimcilerinin de yurdu olacaktır bana göre; doğudan batıdan yükselen edebi sesler, hüzünlü çığlıklar şimdiden bunu işaret ediyor bence.
Diyarbakır doğumlu yazar Jaklin Çelik’in yeni yayımlanan Öfkenin Şenliği adlı kısa romanı, bir çığlığın ağıtlaşmış modern biçimi bence; toplam bir Anadolu uygarlığının derinlerinden yükselen bir duyarlığa sahip:
“O soyut zamanlardan elimizde kalan tek şey köklerimizdi. Annemin Asuri kökeni, babamın babasının ikinci eşinden dolayı Müslüman Kürtlük bulaşmış Ermeniliği kendilerine karşı övgü, birbirlerine karşı ise sövgünün hedefi oluyordu. Nerden geldiğimizi, kim olduğumuzu biliyor oluşumuz bize bu coğrafyada eşine az rastlanır bir kök bahşetmişti. (…) Ara sıra isimlerimizden dolayı parmakla gösterilen vebalılar gibi dokunulması yasak ama tükürülmesi ve itilip kakılması serbest birer hedef haline gelmiştik. 6-7 Eylül Olayları’nda kapısına çarpı işareti atılan evlerin duvarları, 12 Eylül Dönemi’nin devrimci sloganlarıyla renklenmişti.”
Jaklin Çelik, acıyı bal eylemiş sanki… Bir acı yumağından başka bir acıyla alınmış küçük bir çocuğun bir tutam saçını -ki, Harput’ta annesinden ve kardeşlerinden koparılıp alınmıştır bu çocuk- cebinde, çantasında değil, yüreğinde taşıyarak hayatı dolaşıyor bu yazısında.
Öfkenin Şenliği, bir sarmal roman. Daha doğrusu hüzünlü bir saç örgüsü; üç kadının, Jaklin Çelik, Ramela ve Şake’nin hayat hikâyeleri içinde savrulan bir yas türküsü adeta.
Jaklin Çelik, kimbilir kaç zaman adına, kaç insan adına, kaç mazlumun ahı adına kaleminden acıları damıtmış: “Şake, kısılıp kalmıştı gerdeğe gireceği odanın bir köşesinde. (…) Çömeldiği köşede yaşıtı kızların ellerinden çıkan kilimin püskülüyle oynuyordu. Birden göz göze geldi kocasıyla. Adam huzur içinde yatağa uzanmışken, Şake kana bulanmış baldırlarını karnına çekmiş, ağlıyordu sessizce. Gözaltlarından dağılan sürmenin karası yüzünü bozulmuş bir tablo gibi gösteriyordu. Uzun yollardan geçmişti. Kana bulanmıştı yine yolun sonu. Adam, Şake’nin saçlarını okşuyordu, ‘Ayşe,’ diye yeni ismini fısıldıyordu gecenin karanlığında görmediği kıkırdaksız kulağına. Yüzünün gerisindeki ırkı babasından ödünç. Hırçın bakışları doğuştan sürmelenmişti doğduğu toprağın yazgısıyla. Sürmeden dışarı bir Ermeni bakıyordu. Ayşe’nin uykusu, eline yakılmış kınanın rengi silinip gidene dek bata çıka kâbuslarda yol aldı.”
Hayatın elle tutulur, gözle görülür, çok acı ama gerçek bir hikâyesiyle mi karşılaşıyor insan, ya da bir masal mı bu? Yazarın aktardığından, bu kadar tahammülü zor bir okuma yapıyorsa insan, yazarının içinde birikenler kim bilir ne haller içinde yaşatıyor onu. Jaklin Çelik, öfkesi bir çaresizlik yumağı içinde terbiye edilmiş görkemli bir şenlik!
Öfkenin Şenliği, küçük bir roman ama yeterli bir öfkeye sahip. Edebi gücüyle de sarsıcı bir etki yaratıyor bence.
Jaklin Çelik, bu coğrafyanın binlerce yıllık çığlıklarından birini edebileştirmiş; Asur’da, Babil’de, Kalde ülkelerinde ve günümüze kadar uzanan; bu coğrafyanın egemenliklerinde yoğunlaşmış olan ve devamlılık arz eden erkek egemenliğe de veryansın ediyor.
O erkek devletler yok olmuşlardı, hem de bir büyük yalanın içinden geçerek: “Zamana yenilmişti krallıklarıyla meşrulaştırmaya çalıştıkları oğulları ve onlara hizmet etmekle yükümlü kadınları. Erkekler üzerine dikilmişti birer mezar taşı. Kahramanlıkları tanık olunmayan yalan zamanlara tarihleniyordu. Yoktu kadınlar; erkeklerin başarısızlıklarına kurban verilmişlerdi bir zaman.”
Jaklin Çelik, yazısının içine bu coğrafyanın müziğini de gömmüş; edebiyatı çok diri. Benim için edebiyatın sessiz devrimcilerinden biri o da.
(Öfkenin Şenliği, Jaklin Çelik, İletişim Yayınları)
pakizebarista@gmail.com

Yorumlar kapatıldı.