İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dengeyi bulmak

Joost Lagendijk
Geçen hafta Avrupa Parlamentosu, Türkiye’yle ilgili yıllık raporunu oylayıp kabul etti. Parlamento geleneksel olarak demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dair Kopenhag Kriterleri’ne odaklanıyor… Türk hükümeti rapora dair en ufak bir anlayış göstermedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, en son parlamento raporuna, dengeli olmadığını iddia ederek verip veriştirdi. Hatta daha da ileri giderek Ria Oomen-Ruijten ve mesaidaşlarını bizzat dengeli davranmamakla ve Türkiye hakkında doğru düzgün bilgiye sahip olmamakla suçladı. Klasik komplo teorilerine yaslanıp, raporun “sipariş üzerine” hazırlandığını iddia etmekten de geri kalmadı.  http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1110088

Geçen hafta Avrupa Parlamentosu, Türkiye’yle ilgili yıllık raporunu oylayıp kabul etti. Parlamento geleneksel olarak demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dair Kopenhag Kriterleri’ne odaklanıyor.
Rapor, parlamentonun Türkiye raportörü Ria Oomen-Ruijten tarafından hazırlandı. Hollandalı bir Hıristiyan Demokrat olan Oomen-Ruijten, son beş yıldır büyük bir başarıyla, taraflar arasındaki onca farklılığa rağmen parlamentodaki bütün büyük siyasi gruplarca genelde dengeli ve adil addedilen değerlendirmeler ortaya koyuyor.
Geçmişte Avrupa Parlamentosu’nun ordunun 2007’deki e-darbesi ve 2008’de iktidar partisini kapatma çabaları aleyhindeki net tavrı AKP ve liderleri tarafından takdire şayan bulunmuştu. Geçen yıl Türkiye  meclisi parlamento Doğan Grubu’na yönelik vergi cezasına ve Kürt ve Alevi açılımlarındaki atalete karşı sert eleştiriler yöneltmesine rağmen, raporu memnuniyetle karşılamıştı.
Geçen hafta ise Türk hükümeti rapora dair en ufak bir anlayış göstermedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, en son parlamento raporuna, dengeli olmadığını iddia ederek verip veriştirdi. Hatta daha da ileri giderek Ria Oomen-Ruijten ve mesaidaşlarını bizzat dengeli davranmamakla ve Türkiye hakkında doğru düzgün bilgiye sahip olmamakla suçladı. Klasik komplo teorilerine yaslanıp, raporun “sipariş üzerine” hazırlandığını iddia etmekten de geri kalmadı. Peki bu öfkenin sebebi ne?
Erdoğan’ın tiradına kulak verildiğinde, parlamento raporundaki iki paragrafın bu öfkeyi tetiklediği açıkça ortada. Paragraflardan biri basın özgürlüğü, diğeri ise Ergenekon davasıyla ilgili. Parlamento, “basın özgürlüğünün kötüye gitmesine, bazı sansürcü tutumlara ve internet de dahil, Türk medyasında giderek artan oto-sansüre dair” kaygısını dile getiriyor. Hükümete ve yargıya basın özgürlüğünü koruma çağrısında bulunurken, “yargı ve polis cenderesiyle karşı karşıya kalan Nedim Şener, Ahmet Şık ve diğer gazetecilerin davalarını yakından takip etme” kararını beyan ediyor. Rapor, Avrupa Parlamentosu’nun her daim desteklediği Ergenekon davasıyla alakalı olarak da yargılama öncesi aşırı uzun tutukluluk sürelerine dair endişesini dile getiriyor ve “Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi tanınmış gazetecilerin tutuklanmasının, tam tersine demokrasiyi güçlendirmesi gereken yargılamaların güvenilirliğini yitirmesine yol açabileceğine dikkat çekiyor.”
Bu dikkatle formüle edilmiş eleştiriyi Başbakan’ın son derece keskin sözleriyle kıyasladığımızda bazı sonuçlara varabiliriz:
Görünüşe göre geçmişte cesur duruşları ve dengeli hükümleri nedeniyle methedilen aynı parlamenterler, bir yıl içinde, iktidar partisinin altını oymaya ahdetmiş ne idüğü belirsiz karanlık güçler tarafından manipüle edilen kafası karışık yabancılara dönüşmüş durumda.
•Sadece bir kısmını sayarsak, aynı konulara dair endişelerini daha da sert ifadelerle dile getiren Hasan Cemal, Taha Akyol, Cengiz Çandar, Ahmet Altan, Ergun Babahan, Ali Bayramoğlu ve Fehmi Koru gibi saygın gazeteciler ve köşe yazarlarının hepsi Başbakan tarafından dengeli olmayan kişiler olarak görülüyor.
Başbakan, başlıca eksikliklerinden birinin eleştiriye tahammül edememek olduğunu söyleyen tenkitçilerini haklı çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Şunu da eklemek isterim: Başbakan, kendisine hakikatleri söylemeyi görev bilen dostlarıyla başından beri asla güvenmemiş olanları birbirinden ayırt edemiyor.
Sanki Türkiye’de basın özgürlüğüyle ilgili hiçbir sorun olmadığını düşünen tek insan Başbakan gibi görünüyor. Bugünlerde Zaman ve Taraf gazetelerindeki gazeteciler Ergenekon soruşturmasına dair haberlerinden dolayı yüzlerce davayla yüz yüze. Diğer yandan Doğan gazetelerinde çalışan gazeteciler de benzer davalar nedeniyle kendilerini tehdit altında hissediyor. Fakat en kuvvetli Türk siyasetçisi, bu meseleye dair her eleştirel sözün iftira olduğunu düşünüyor.
Mevcut ağız dalaşı, Başbakan’ın AB’ye yönelik birbiri ardına gelen ziyadesiyle keskin açıklamalarının en sonuncusu. Gözlemcilerin çoğu, bu açıklamaların 12 Haziran genel seçimleri öncesi siyasi taktiklerin parçası olduğuna inanıyor. Benim korkum, bu nahoş yorumların etkilerinin seçim gününden sonra da epey uzun müddet görülecek olması.
j.lagendijk@zaman.com.tr 

Yorumlar kapatıldı.