İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir teknik ve vicdani konu

Erdal Şafak
Kamuoyunun Uluslararası Ceza Mahkemesi konusunda biraz kafası karışık. Haklı. Çünkü birden çok mahkeme var. O nedenle konuya teknik bilgiyle başlayalım… Savaş suçlarını, soykırımı ve insanlığa karşı işlenen suçları cezalandırmak amacıyla uluslararası hukukta son 50-60 yılda önemli gelişmeler sağlandı, birçok mahkeme ve divan oluşturuldu. Bunların en eskisi Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1922’de Cemiyet-i Akvam, yani Milletler Cemiyeti (Günümüzdeki Birleşmiş Milletler’in çekirdeği) kararıyla kurulan Uluslararası Daimi Adalet Divanı. Bu kurul 1946’da adından “Daimi” sözcüğü çıkarılarak, BM’ye bağlı bir yargı organına dönüştürüldü. Merkezi La Haye’de bulunan 15 yargıçlı Divan, devletler arasındaki anlaşmazlıklara çözüm arıyor. Bir diğeri yine BM şemsiyesi altındaki Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi. 21 yargıçtan oluşan bu Mahkeme de, kara sularından bandıraya kadar deniz hukukuyla ilgili anlaşmazlıklara hakemlik ediyor… BM bünyesinde bir Uluslararası Ceza Mahkemesi var, bir de Uluslararası Geçici Ceza Mahkemeleri.

Libya lideri Albay Muammer Kaddafi ve klanı (Özellikle oğulları kastediliyor) hakkında BM Güvenlik Konseyi’nin kararıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı Luis Moreno- Ocampo ön soruşturma başlattı.
Kamuoyunun Uluslararası Ceza Mahkemesi konusunda biraz kafası karışık. Haklı. Çünkü birden çok mahkeme var. O nedenle konuya teknik bilgiyle başlayalım.
Savaş suçlarını, soykırımı ve insanlığa karşı işlenen suçları cezalandırmak amacıyla uluslararası hukukta son 50-60 yılda önemli gelişmeler sağlandı, birçok mahkeme ve divan oluşturuldu.
Bunların en eskisi Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1922’de Cemiyet-i Akvam, yani Milletler Cemiyeti (Günümüzdeki Birleşmiş Milletler’in çekirdeği) kararıyla kurulan Uluslararası Daimi Adalet Divanı. Bu kurul 1946’da adından “Daimi” sözcüğü çıkarılarak, BM’ye bağlı bir yargı organına dönüştürüldü. Merkezi La Haye’de bulunan 15 yargıçlı Divan, devletler arasındaki anlaşmazlıklara çözüm arıyor.
Bir diğeri yine BM şemsiyesi altındaki Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi. 21 yargıçtan oluşan bu Mahkeme de, kara sularından bandıraya kadar deniz hukukuyla ilgili anlaşmazlıklara hakemlik ediyor.
Bundan sonrası biraz karmaşık. Çünkü BM bünyesinde bir Uluslararası Ceza Mahkemesi var, bir de Uluslararası Geçici Ceza Mahkemeleri.
Sonuncusundan başlayalım. BM Güvenlik Konseyi kararıyla dünyanın birçok ülkesindeki savaş suçları, insanlık suçları, soykırım gibi iddiaları soruşturmak ve suçlularını yargılayıp cezalandırmak için geçici mahkemeler oluşturuluyor. Şimdiye kadar bu mahkemenin 4 örneğine tanık olduk:
 Eski Yugoslavya’daki iç savaşlarda insanlık ve savaş suçu işleyenleri yargılamak için kurulan özel mahkeme.
 Ruanda’da savaş suçu işleyenleri yargılayan özel mahkeme.
 Sierra Leone’de savaş ve insanlık suçu işlemekle suçlananları yargılayan geçici mahkeme.
 Lübnan’da eski Başbakan Refik Hariri suikastını soruşturan ve zanlıları yargılamakla görevlendirilen özel mahkeme.
Herhalde yakında bunlara Pakistan eski Başbakanı Benazir Butto suikastı sanıklarını yargılamakla görevlendirilecek mahkeme de eklenecek.
Söz konusu mahkemelerin bazıları La Haye’de yaptı/yapıyor yargılamayı, bazıları da suç mahallinde.
İşte bu geçici uluslararası mahkemelerin yanı sıra BM kararıyla BM bünyesinde bir de sürekli ya da kalıcı Uluslararası Ceza Mahkemesi oluşturuldu. 17 Temmuz 1998’de Roma’da imzalanan, o nedenle “Roma Statüsü” adı verilen uluslararası bir anlaşmayla. 120 ülkenin imza koyduğu anlaşma, 94 ülkenin onaylamasının ardından 2004 Temmuz’unda yürürlüğe girdi. Mahkeme ise yürürlük tarihinden 2 yıl önce, 2002’de kuruldu. Merkezi La Haye’de. Ancak o da Uluslararası Geçici Ceza Mahkemeleri gibi merkezin dışında da yargılama yapabiliyor.
Bizim isim karışıklığının önlenmesi için “Mahkeme” yerine “Divan” diye anılmasını önerdiğimiz bu kuruma BM Güvenlik Konseyi kararıyla 7 yılda 5 dosya havale edildi: Uganda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kenya ve Darfur (Sudan). Mahkeme 5 dosyada toplam 16 kişiyi suçladı: 7’si firarda, 2’si öldü, 4’ü tutuklu, 3’ü de gönüllü olarak Mahkeme’ye başvurdu.
Şimdi Libya’da son iki haftada Kaddafi ve oğullarının işledikleri öne sürülen insanlık suçları 6’ncı dosya olarak Mahkeme’nin önünde.
Peki, niye Irak’taki savaş ve insanlık suçları için soruşturma ve dava açılmadı? Niye Afganistan’da yüzlerce sivilin öldürüldüğü saldırılarla, bombardımanlarla ilgili olarak soruşturma açılmıyor:
Cevap: Çünkü ABD tam da yabancı ülkelerdeki kuvvetlerinin işledikleri suçlar için dava açılabilir korkusuyla bu Mahkeme’nin meşruiyet dayanağı olan Roma Statüsü’nü onaylamıyor. Dahası yıllarca onaylamaya kalkan devletlere baskı yaptı. “Ekonomik yardımı keserim”, “Gümrük avantajlarına son veririm” gibi tehditlerle…
Ama aynı ABD, Libya’da Kaddafi ve oğullarının varlığını tanımadığı bu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmalarını istiyor!
Hayır, Kaddafi klanını korumuyoruz; küresel ikiyüzlülüğü vurgulamak istiyoruz.
Böylesine çifte standardın hüküm sürdüğü, böylesine çıkarların aletine dönüştürüldüğü uluslararası adalete nasıl güvenilebilir?
 http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/safak/2011/03/04/bir_teknik_ve_vicdani_konu

Yorumlar kapatıldı.