İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Mor Gabriel barıştırdı

Baskın Oran
Devletimiz, gayrimüslim olan Süryanileri Anadolu’nun bir ucunda oldukları için Lozan’dan bile yararlandırmıyor. Ama, AB “şeerli-köylü” ayrımı tanımıyor. Beyoğlu’ndaki taşınmazlar hakkında ne tazminat hükmediyorsa, bu araziler için de hükmedecek. Hükümetin ve yüksek yargının derdi değil, tabii. Çünkü vatandaş ödeyecek vergileriyle. İyi de, bu memleketin onuru ne olacak?  AKP’ye sözüm: Bu sefer de “Ne yapalım, yüksek yargı böyle hükmetti” diyerek kurtarmanız biraz zor olacak. Davayı açan Hazine kime bağlı? Devlete sözüm: Türkiye’de sermaye birikimi, 1915’ten beri “gayrimüslim mallarını Türkleştirerek” yapılmıştır. Hâlâ devam ediyor muyuz? Tüketemedik mi daha?

——
Hükümet-Yüksek Yargı kavgası herkesi ürkütüyor. Artık ürkütmesin. Barıştılar. Orta Doğu’nun en sakin ve mazlum halkı olan Süryanilerin Midyat’ta İ.S. 367’de kurulmuş Mor Gabriel (Deyrulumur) manastırı var. Onun yüzlerce yıllık topraklarını “Türkleştirmek” için birleştiler.
Olan bana oldu çünkü 21.12.08 tarihli R-2’de “Süryanilerin Canına Tak Dedi” başlığıyla yazmıştım, toprakları ele geçirme işini o zaman üstlenmiş Midyatlı Kürt köylülerin savcılığa dilekçesiyle dalga geçmiştim. Çünkü şöyle şeyler söylüyordu: “Bu piskopos papazın kafasını kesmek değil de, işgal ve talanına engel olmalısınız” veya “Buradaki din adamları tamamen halkı isyan ve galeyana getirmektedirler. Milli birlik ve beraberlik ruhunu parçalamak için her türlü faaliyet içindedirler”. Oha. Bu insancıklar boğazlarını kesilmekten kurtardılar da, halkı isyan ettirecekler. Veya: “Buradaki papazlar nereden gelmişlerdir, ne maksatla ve neyin eğitimini almaktadırlar?” Oha. Nereden gelecekler; bu Manastır yaklaşık 17 asırdır burada. Ama tevekkeli değil, adamların güvendikleri varmış. Çünkü şimdi bütün haşmetiyle dövlet bu işe girişti.
Devlet nasıl el koyuyor
Kadim memleketleri Mardin-Midyat bölgesinde Kelaynaklar kadar (yaklaşık 3000) kalan Süryanilere açılan davalar 300’ü aştı. AKP Hükümeti bir yandan AB’yi “Fişi biz çekmeyeceğiz, siz çekin” diye suçluyor, bir yandan da tüm dünyanın pür dikkat izlediği, 1.644 yıllık Mor Gabriel’i yok edecek davaları devlet kurumlarına birbiri ardına açtırıyor. Bu süreç ne zaman hızlandı biliyor musunuz, Süryanilerin yurt dışından dönüp köylerine geri yerleşmek istemeleriyle. 
Devlet iki yöntem kullanıyor: 1) 3402 s. Kadastro Kanunu ile 6831 s. Orman Kanunu’nun Yargıtay yorumuna göre, yirmi yılı aşkın bir süre tarımsal amaçlarla kullanılmayan kıraç arazi “devlet malı” sayılıyor. 2) Hava fotoğraflarında yeşil görünen araziler Orman Kanunu gereğince orman vasfıyla devlet adına tescil ediliyor. (Bu uygulamanın örneği için bkz. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, E. 2009/15971; K. 2009/18101; T. 07.12.2009). Siz bu “TC Yasaları”nın şimdiye kadar kaç kişiye uygulandığını duydunuz? Bunlar sonucu Mor Gabriel şu anda 5 davayla boğuşuyor:
1) Komşu iki Kürt köyü Eğlence ve Yayvantepe 2008’de dava açıyor. Gerekçe: “Bizim arazilerimiz, kadastro geçerken, Güngören köyünün ve dolayısıyla Manastır’ın sınırlarında bırakılmıştır”. Bu iki köyün aşiret reisi, AKP Mardin Milletvekili Süleyman Çelebi. Bu dava, Midyat Kadastro Mahkemesi’nin iddiaları reddederek kadastro sonuçlarını onaylanmasıyla sonuçlanıyor.
2) Sonuçlanınca, bu iki köy Manastır arazilerini işgal ediyor. Manastır’ın idare sınırları içinde yer aldığı, onunla asırlardır iyi ilişki sürdürmüş Güngören Köyü bunlara karşı idari sınırın tespiti davası açıyor ve Midyat Asliye Hukuk’ta kazanıyor. Ama temyize gidince Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bozuyor. Gerekçe: “Bu dava, idare mahkemesinin yetkisine girer; görevsizlik kararı verilmesi gerekirdi”. Midyat görevsizlik veriyor. Şimdi dosya sonunda Mardin İdare Mahkemesi’ne gidecek. Ya nasib.
Kıraçsa el koy, yeşilse yine koy
3) Manastır’ın dış duvarı içinde kalan 276 dönüm ile duvarın hemen dışında bulunan 60 dönümlük arazi var. Tümü yüzyıllardır Manastır’ın tasarrufunda. Bunlar kadastro çalışmaları sırasında Hazine adına kaydediliyor. Gerekçe: “Orman vasfındadır”. Çünkü Manastır buraları vaktiyle ağaçlandırmış; ormanlar devletin, malum. Bunun üzerine Manastır Vakfı Ekim 2009’da Midyat Kadastro Mahkemesi’nde Orman İdaresi’ne dava açıyor. Sonuç: Ret. Gerekçe: “1950’lerde çekilen hava fotoğraflarında bu Manastır arazileri yeşil gözükmektedir”. Vakıf temyize gidiyor. Şu anda dosya orada. Ya nasib. 
4) Eğlence, Yayvantepe ve Çandarlı köyü muhtarlarının şikayeti üzerine Midyat Başsavcılığı Mor Gabriel Vakfı Başkanı Kuryakos Ergün’e ceza davası açıyor. Konusu: “Orman arazisini işgal”. Gerekçe: “Manastır’ın dış duvarı kısmen bu 276 dönümlük ‘orman alanı’ içindedir”. 90’larda bölgede çatışmalar ve Manastır’a saldırılar artınca, buradaki kadim duvarın yıkıntıları sağlamlaştırılmış. Bu dava devam ediyor. Vakıf’ın Orman İdaresi’ne açtığı davanın Yargıtay’daki sonucu bekleniyor. Midyat Kadastro Mahkemesi’nin Manastır için olumsuz kararı Yargıtay tarafından onanırsa, K. Ergün cezalandırılacak ve duvar yıkılacak.
5) En önemlisi: Hazine, 29.01.2009’da Midyat Kadastro Mahkemesi’nde Vakıf’a dava açıyor. İstediği: Kadastro çalışmaları sırasında Manastır Vakfı adına tescil edilen toplam 244 dönümlük 12 parsel. Mahkeme Hazine’nin davasını reddediyor. Hazine temyize gidiyor. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi şimdi bu kararı bozdu ve bu arazilerin Hazine adına tapulanmasını istedi. Gerekçesi çok ilginç: “Kadastro Kanunu md. 14’e göre, tapuda kayıtlı olmayan bir arazinin, en az 20 yıldır zilyedi [fiilen sahibi] olduğunu ispat yoluyla tescilini isteme durumunda, bu arazinin miktarı kuru toprakta 100 dönümü aşamaz. Oysa burada 244 dönüm arazi tescil edilmiştir”.
Yargıtay belge tanımaz mı?
“İlginç” dedim çünkü bu md. 14’ün devamı şöyle diyor: “Şu belgelerden biri ibraz edilirse, bu miktardan fazlası da tescil edilebilir”. Saydıklarının birincisi şu: “31/12/1981 tarihine veya daha önceki tarihlere ait vergi kayıtları”. Manastır bu arazilerin vergilerini Arazi Tahrir Kanunu uyarınca 01.09.37 tarihinden beri ödemiş. Midyat Kadastro Mahkemesi bunu değerlendirdiği içindir ki Manastır lehine karar vermiş. Ama Yargıtay 20. Hukuk bunu dinlemiyor. Hatta, şunu da ilave edeyim: Manastır bu arazileri meşhur 1936 Beyannamesi’nde de beyan etmiş. Son durum: şimdi Yargıtay’ın aynı dairesine başvurup karar düzeltme talebinde bulunacak. Ya nasib.
Devletimiz, gayrimüslim olan Süryanileri Anadolu’nun bir ucunda oldukları için Lozan’dan bile yararlandırmıyor. Ama, AB “şeerli-köylü” ayrımı tanımıyor. Beyoğlu’ndaki taşınmazlar hakkında ne tazminat hükmediyorsa, bu araziler için de hükmedecek. Hükümetin ve yüksek yargının derdi değil, tabii. Çünkü vatandaş ödeyecek vergileriyle. İyi de, bu memleketin onuru ne olacak? 
AKP’ye sözüm: Bu sefer de “Ne yapalım, yüksek yargı böyle hükmetti” diyerek kurtarmanız biraz zor olacak. Davayı açan Hazine kime bağlı? Devlete sözüm: Türkiye’de sermaye birikimi, 1915’ten beri “gayrimüslim mallarını Türkleştirerek” yapılmıştır. Hâlâ devam ediyor muyuz? Tüketemedik mi daha?
Baskın Oran
http://www.kurdek.com/?part=haberdetay&id=88724&sid=941872542

Yorumlar kapatıldı.