İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Önce hapse atacaklar, sonra yıkacaklar

Ezgi Başaran

Yazar Sevan Nişanyan, 16 yıl önce yerleştiği Şirince köyünü turizm merkezine dönüştürmüştü. Şimdi ‘Karanlıktayım’ diyor çünkü bu köydeki her şeyini kaybetmek üzere…Bir buçuk yıldır bir linç kampanyasıyla karşı karşıyayım…O dönemde Taraf gazetesinde yazdığım yazılar birilerinin damarına bastı. Atatürkçülüğü sorguladım, bunların sözde milliyetçiliğiyle alay ettim. Paşalarına laf soktum. Birdenbire özellikle İzmir’de CHP mahfillerinde kudurmuş gibi linç çığlıkları başladı. Hemen hemen her toplantıda İzmir ilinin favori konuşma konusu oldum. Bu adam vatan hainidir, onun bunun ajanıdır, misyonerdir, filan. Bildiğin ahmak propaganda.

—————–
Yazar Sevan Nişanyan, 16 yıl önce yerleştiği Şirince köyünü turizm merkezine dönüştürmüştü. Şimdi ‘Karanlıktayım’ diyor çünkü bu köydeki her şeyini kaybetmek üzere.
Şirince’de neler oluyor?
-Bir buçuk yıldır bir linç kampanyasıyla karşı karşıyayım.
Siz mi yoksa bütün Şirince halkı mı?
-Ben. Kampanyanın iki ayağı var. Bir yandan tam 18 tane ceza davası açtılar hakkımda. Birkaçı sonuçlandı, toplamı 14 yıl kadar hapis cezası verdiler kesinleşmeyi bekliyor. Mahkeme mahkeme sürünüyorum.
İzinsiz binalar yaptığınız için mi?
– Hepsi eften püften davalar. İzinsiz kümes yapma, izinsiz tadilat, izinsiz fiziki müdahale, mühür bozma, bilmem ne evrakı eksik, öyle şeyler. İkişer sene, üçer sene, toplasan müebbet eder. Öbür yandan, İzmir İl Özel İdaresi Ağustos’tan bu yana 17 yapım için yıkım kararı aldı. Ta on yıl önceden kalma kalma, uygulanmamış beş tane yıkım kararı vardı, onları da gene canlandırdılar. Etti 22. 15 yılda alnımızın teriyle, uğraşa didine yaptığımız her şeyin, ama her şeyin yıkım kararı var.
Daha önce hapse de girmiştiniz bu yüzden. Bunca yıl bir çözüm bulunamadı mı?
-Bugünkü olay artık kaçak yapı meselesi değil. O on yıl öncesinde kaldı. Kaçak yapı işin bahanesi. Şirince’de kaçak olmayan yapı yok. Benim bildiğim en az 200 kaçak tadilat ve inşaat var bu köyde. Mesele o değil. Mesele Sevan Nişanyan’ı kapana kıstıracak bir bahane gerekiyordu. Baktılar on sene önceden, doğru dürüst çözülmemiş böyle bir mevzu var, kamuoyunun zihnini karıştırmaya da müsait, oradan vurmaya karar verdiler. Mısır Çarşısı’na bomba koydu da diyebilirlerdi, aynı şey.
Ama sadece sizin evleriniz değil. Köylülere ait ruhsatsız binalar için de yıkım kararı yok mu? -Bu köyde 200 tane kaçak inşaat oldu sırf benim bildiğim. 20 pansiyon, 30 lokanta, 100 dükkan, hepsi kaçak yapıldı. Köy okulu kaçak, ruhsatı yok. Önceki sene jandarma karakolu yapıldı kaçak, ruhsatı yok. Dekor olsun diye birkaç tane daha yıkım kararı aldılar, birinin bir çardak, birinin yarım bırakılmış tuğla duvarı, birinin bahçeye yapılmış briketten müştemilat gibi. Esas dava Nişanyan davasıdır, gerisi hikaye. Öbürlerinin hepsi, kepazeliğin kokusu ayyuka çıkmasın diye, göz boyama.
Niye öyle söylüyorsunuz?
-Köy içinde şu an uygulama sürecine soktukları birkaç tane yıkım kararı var. Bunlardan 4 tanesi Nişanyan evleridir, toplam değeri 1 milyon kadar. Diğer 20 tanesinin toplam değeri zannetmiyorum ki 20 bin lirayı aşsın. Oran bu. Memur zulmüne karşı dik duranın belini bükmek dışında bir amacı yoktur bu yıkım kararların.
Siz hep aynı insansınız, ne değişti de bir anda bu yıkım kararları gündeme geldi?
-O dönemde Taraf gazetesinde yazdığım yazılar birilerinin damarına bastı. Atatürkçülüğü sorguladım, bunların sözde milliyetçiliğiyle alay ettim. Paşalarına laf soktum. Birdenbire özellikle İzmir’de CHP mahfillerinde kudurmuş gibi linç çığlıkları başladı. Hemen hemen her toplantıda İzmir ilinin favori konuşma konusu oldum. Bu adam vatan hainidir, onun bunun ajanıdır, misyonerdir, filan. Bildiğin ahmak propaganda.
KÜMESTEN İKİ YIL HAPİS
Hangi yazılarınızın buna sebep olduğunu düşünüyorsunuz?
– Görünürde ‘Gençliğe Hitabe’ yazım. Paşanın gençliğe hitabesine bir nazire yazdım, insan olmayı ve insani değerleri vurgulayan. Ama benim tahminim esas düğmeye bastıran o değil. Hrant Dink cinayetinin failleriyle ilgili birtakım komutanların adını vererek bazı şeyler söylediğim 28 Ekim 2009 tarihli yazıydı. Bu yazıyı izleyen günlerde 400’den fazla ölüm tehdidi aldım. Tehditlerin azmasıyla, yıkım sürecinin başlaması birbirine çok yakın tarihlerdir. Kasım Aralık 2009.
Size “Nişanyan evleri kaçaktır, yıkacağız” diye bir tebligat mı geldi o tarihte?
-Hayır her Allahın günü evime memurlar gelip ölçüp biçmeye, her gün savcılıktan celpler başladı gelmeye başladı. Peşpeşe davalar geldi. Mesela 2005’te yaptığım evler için 2010’da dava açtılar. Bunlar köy evdir, her gün tamirat yapılır, yapmazsan çürür gider. Örneğin tavuk kümesimiz vardı, onun bozuk kapısının üstüne taştan bir kemer ördük diye tutanak tutup ondan bile dava açtılar. Bayağı tavuk kümesi davasından 2 yıl hapis cezası alacağım herhalde. Birileri sürekli olarak bu işi gündemde tuttu, pompaladı. Sonuç bu.
Kim o “birileri”?
-Yeni Asır gazetesi, İzmir İl Encümeninin CHP’li bazı üyeleri, adam kalkıp gazetelere demeç verdi “Nişanyan azınlık azgınlığı içindedir, ya devlet başa ya kuzgun leşe” diye. İzmir valisini de bir şekilde alet ettiler.
Sıkıntılarınızı üst makamlara ilettiniz mi? -Ankara’da verimli görüşmelerimiz oldu. Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk kez azınlıklara karşı dürüst ve açık yürekli olan bir hükümetimiz var, bunu teslim etmek lazım. Üst düzey siyasi görevliler arasında problemi çözmeye yönelik bir irade sezdim. Mevzuat araştırılıp çözüm yolları arandı. Ama edindiğim izlenim onların da aşamadığı bir takım bariyerler olduğu yönünde. Son aylarda çok net olarak görüyorum bunu.
Nasıl yani?
-Hrant Dink davasında nasıl hükümet aslında çözüm istediği halde adım atamıyorsa, burada da aynı mekanizmalarla karşı karşıyayız. Görünürde yargı, bürokrasi. Onun arkasında kim bilir kim.
Kimi kastediyorsunuz?
-TSK içindeki bir takım unsurlar. Biliyorsunuz Balyoz davasının kilit noktalarından biri üç tane isme yönelik suikast teşebbüsü: Hrant Dink, Etyen Mahçupyan, Sevan Nişanyan.
Liste biraz daha uzun ama neyse…
-Olabilir de bu üç kişilik paketin ötekilerden daha ciddi bir şekilde tartışıldığını, 1. Ordu bünyesinde bununla ilgili görevlendirmeler yapıldığını biliyoruz.
Siz Balyoz planlarının hazırlandığı öne sürülen 2002-2003’te ne yapıyordunuz?
-Çoktan devletimizin kara listesine girmiştim. İlk büyük linç kampanyasına 2000’de Karadeniz kitabım vesilesiyle maruz kaldım. Giresun ve Trabzon kaynaklı müthiş bir medya saldırısına uğradım, en pespayesinden ırkçı hakaretler, ulusal televizyonda misyonerlik suçlamaları. Onu bir şekilde atlattık, o günden beri sürekli namlunun ucunda olduğumu defalarca ihtar ettiler.
BU ADAMLARIN NİYETİ BOZUK
Siz kesin olarak evlerinizin yıkılacağını mı düşünüyorsunuz?
-İlk başlarda bu kadar ahmakça bir iş yapamazlar diye düşündüm, ama son bir aydır evet olabilir, bu adamların niyeti bozuk diyorum. Yıkacaklar ve beni hapse atacaklar. Mantığı yok ama Hrant Dink’i vurmanın mantığı var mıydı sizce?
Dink cinayetiyle Nişanyan evlerinin yıkım kararı arasında nasıl bir bağ var?
-Ben Dink cinayetinin arkasında da büyük bir zeka veya ciddi bir hesap olduğuna inanmıyorum. Yazılarıyla veya varlığıyla birilerinin damarına bastı, amcanın biri çağırdı emirerini yahut kurmayını, her neyse, dürün bu adamın defterini dedi. Bana da mantık çerçevesinde değil, hesapsızca saldırıyorlar. Hani kötülüğün banalliği denir bilirsiniz. Cehalet ve acizlikten beslenen bir kötülük.
Size göre amaç nedir peki?
-Bir kere devlet fetişizmi. Devlet otoritesini ciddiye almayan birini kendi varlıklarına yönelik bir tehdit olarak algılıyorlar. Üstelik bunu yapan da Ermeni’nin teki! Asıl bunlara batan şudur: Vatan-millet-Sakarya edebiyatına, Atatürkçülüğe, Türk ırkçılığına karşı olan bir adamın onlardan daha fazla bu ülkeye hizmet etmesine, bu ülkeyi sevmesine tahammül edemiyorlar. Hadise budur. Ben bugüne kadar turizm alanında yaptığım çalışmalarla, bu köyde yaptıklarımla, sözlüğümle, dil yazılarımla, cumhuriyet tarihine ilişkin yazdıklarımla bu topluma bir şeyler vermeye çalıştım. Aldığımdan fazlasını vermeye çalıştım. Vatan milletçilerin katlanamadığı budur.
Vatan milletçilerden kasıt kim?
– Sıradan Türk faşizmi, Atatürkçüler. MHP’liler bile bunlardan iyidir, topluyken bağırır çağırırlar da oturup bire bir konuşsan karşında insan bulursun. Kemalistlerde o yok. Gözleri dönmüş.
AVUKATI KOVDUM KULE DİKTİM
2010’da çıkan imar planına göre burada Nişanyan evleri olmaması mı gerekiyor?
-Aynen öyle. Halbuki koruma amaçlı yapılan imar planları adı üstünde varolan yapıları korumak içindir. Şöyle ince bir hesap yapmışlar: Diyorlar ki örneğin 90 m2 üzerine oturan bu bina 87 m2 olmalıdır. E buna uymak için binayı yıkmak lazım.
Bu yeni imar planına uysanız?
-Uymak istemiyorum çünkü o plan çerçevesinde burası Kuşadası veya Kumburgaz’a döner. Bu plana uyan şu ana kadar dört bina yapıldı, dördü de betonarme ucubelerdir. “Anıtlar Kurulu’nun denetiminde ama köyün ileri gelenlerini de kapsayan, köy derneğini de sürece katan bir gövde kuralım. Gelin Şirince’yi pilot bölge ilan edelim. Hazır burada Ali Nesin ve Sevan Nişanyan gibi iki eksantrik adam da varken” diye teklif götürdüm. Başarılı olursa belki Türkiye için bir model oluşturur. Bunu anlattığım zaman çok makul, cazip diyorlar. Fakat iş bürokrasiye devredildiği zaman yolunu kaybediyorsun.
Yıkıma ne zaman başlanacağı belli mi?
-Her an olabilir. 18 Ocak’ta yıkım işini ihale ettiler. İhaleyi alanı da açıklamadılar. Türkiye’de biliyorsunuz yıkım ihaleleri danışıklı döğüştür, aslında rüşvet tezgâhıdır. Ama sanırım bu sefer işi ciddi tuttukları için isim açıklamıyorlar.
Siz haklı olduğunuzu düşünüyorsunuz, niçin hakkınızı hukuki yollarla aramıyorsunuz?
-Türkiye’de hukuk mukuk yoktur, onu geçelim. Gidip bunlarla muhatap olmak, avukatla, savunmayla uğraşmak abesle iştigaldir. Kendini yıprattığınla kalırsın. Yüzüncü defa adliyeyi ziyaret ettikten sonra bir yer geliyor ‘Yeter’ diyorsun. Eğer çözümü varsa bu işin hukuk düzleminde değildir.
Ne düzleminde olabilir?
-Bilmiyorum, karanlıktayım. Avukatlarıma yol verdim çünkü avukat tutmak onların sahasında bu oynu oynamaya razı olmak demek. Oynamıyorum kardeşim. Kendimi sizin bulaşığınızla kirletmeyeceğim. Duruşmalara da gitmiyorum, jandarma zoruyla götürüyorlar. Duruşmaya gideceğime kule diktim.
Ne kulesi?
-Hodri Meydan Kulesi. Ağustos’ta vali bey çıkıp bir şeyler söyledi, yok yasalara meydan okunmazmış da, yok hukukun gereğini yapacaklarmış da. Ben de madem öyle işte böyle deyip 12 metrelik bir taş kule diktim Şirince’nin tepesine. Geceleri çok hoş bir sarı ışıkla aydınlatıyorum, 20 km uzaktan görülüyor. Taşa da bir yazıt yazdırdım, şöyle: “Zalimin aczini görmek ve göstermek için inşa edildi, 29 Ekim 2010”. Zalimden kasıt burada bürokrasi içine çöreklenmiş ahmak ve bencil çete.
Avukatınız yok, yerine kule diktim diyorsunuz. 8 aylık küçük bir kızınız var üstelik…
-Çocuklarım olmasa o kadar kolay olur ki bu mücadele. O zaman hiç bir şeyden korkmam.
Her yaptığım işte bu iş iyi mi, doğru mu, güzel mi diye soruyorum. Kimsenin hakkını yiyor muyum? Topluma faydalı bir iş yapıyor muyum? Önemli olan budur. En büyük güç budur.
Sizinki oturup buldozerleri beklemek değil mi?
-Buldozerlerden önce gelip beni tutuklarlar sanırım. Çünkü yıkıma geldiklerinde çıkaracağım yaygaradan çekinirler. Ben bekliyorum işte.

ŞİRİNCE’NİN YILLIK TURİZM GELİRİ 25 MİLYON LİRA

Sizin için Nişanyan Evlerinin anlamı nedir?
-Unutulmaya yüz tutmuş bir yaşam tarzını hatırlatmaya çalışıyorum. Bir bakıma bu toplumun geçmişine bir ayna tutuyorum. İnsani ihtiyaçlara göre şekillenen bir mimari dilini yeniden bulmak istiyorum. Modaya aldırmıyorum; markaya hiç aldırmıyorum. Bu evler bir denemedir. Başardım diyemem. Ama yerlisi de, yabancısı da çok etkileniyor. Kendilerinden bir şeyler buluyorlar sanırım. “Bu evler hayata bakışımı değiştirdi” diyenler var, oturup ağlayanlar var. Elin Amerikalısı bile, düşünün.
Şirince’ye ne kadar turist geliyor?
-Şirince bundan 15 sene önce insanların zeytincilik ve keçi ile geçindikleri bir köydü. Turizm burada 1995-96’da sıfırdan başladı, şu anda yılda 1.5 milyon turist ağırlıyoruz. Yıllık turizm geliri 25 milyon lirayı bulur sanırım. Bunun 1.5 milyonu Nişanyan’a, geri kalanı da 100’den fazla işletme paylaşıyor. Nişanyan evleri Şirince’nin amiral gemisidir, yurt içinde ve dışında nam salmış olan yer burasıdır. Şirince’nin diğer turistik işletmeler önemli ölçüde buranın açtığı yoldan kalkındılar. Amiral gemisini batırdıklarında bu filonun kendini toparlaması 10 sene sürer.
DEVLET YOK EDEREK “BURADAYIM” DİYOR
Şirince’deki Matematik Köyü’nün kurucusu Ali Nesin: “Yıkım kararları hukuki olarak haklı gibi görünse de vicdani açıdan hiçbir biçimde haklı olamaz. Asıl yıkılması gereken bu sistem. Yıkılması gereken bir sistem, yıkılmaması gereken bir şeyi yıkmak üzere. Ne Sevan’ın ne de benim “Aman bir köy kuralım ya da evler yapalım ama izin almayalım” gibi bir meselemiz yok. Ama öyle bir sistem var ki, Şirince’de ne iyi ne kötü hiçbir şey yapmana izin vermiyor. E hayatı boşa harcamak istemiyorsanız, inisiyatifi ele alıyorsunuz. Sonra da sizden siyasi ya da şahsi olarak hoşlanmayan bürokratlar ve memurlar sizden öç alıyor. Sevan çok sivri dilli olduğu için insanların damarına basması çok kolay oluyor. Kim niye Nişanyan evlerini yıkmak ister diye düşündüğümde mantıklı bir cevap bulamıyorum. Tek amaç , Nişanyan’ı yok ederek devlet olarak “Ben buradayım”ı hissettirmek. Şirince’de imar planı ancak geçen sene çıktığı için ilköğretim okulunun, jandarma binasının bile ruhsatı yok. Ama Nişanyan evlerini ve Nesin Vakfı’na ait bir evi yıkacaklar sadece.”
 http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1039065&CategoryID=77

Yorumlar kapatıldı.