İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’de soykırımı anmak

Dilek Kurban
‘Yahudi soykırımının 66 sene sonra da olsa Türkiye’de nihayet anılmış olması başlı başına olumlu bir gelişme. Törende Musevi cemaati adına konuşan Süzet Sidi haklı: Holokost asla unutulmamalı. Ama böyle değil.’.. Bu topraklarda, soykırım dendiğinde akla ilk gelen Holokost olmamıştır hiçbir zaman. Bizim için bu kelime, 1915 meselesi ile eşanlamlı olagelmiştir. 1915’te yaşananları soykırım olarak adlandırdığımız için değil, ‘birileri’ bunu böyle kabul etmemiz konusunda uğraş verdiği için. Bu kelimenin bu topraklarda mümkün olduğunca az dile getirilmesini istediğimiz için, diğer bütün soykırımlar gibi Holokost’a da mesafeyle yaklaşmışız, kayıtsız kalmışızdır. 27 Ocak’ta Neve Şalom’da düzenlenen anma töreni, devletin Yahudi soykırımına ilişkin mesafeli tavrında bir değişiklik olmaya başladığının işareti olarak görülebilir.

——————————-
‘Yahudi soykırımının 66 sene sonra da olsa Türkiye’de nihayet anılmış olması başlı başına olumlu bir gelişme. Törende Musevi cemaati adına konuşan Süzet Sidi haklı: Holokost asla unutulmamalı. Ama böyle değil.’
Geçen hafta Türkiye’de bir ilk yaşandı. Bu ülkenin tarihinde ilk kez, Holokost resmi bir törenle anıldı. Türkiye Hahambaşılığı ve Türkiye Musevi Cemaati tarafından, 27 Ocak Uluslararası Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü’nde İstanbul’daki Neve Şalom Sinagogu’nda düzenlenen tören ile Birleşmiş Milletler kararıyla 2005’ten bu yana birçok ülkede yapılan anma etkinlikleri, bu topraklarda ilk kez gerçekleşmiş oldu.
Kuşkusuz, dünyada Holokost’u anma törenlerinin geçmişi son altı sene ile sınırlı değil. Birçok ülke, BM kararının çok öncesinden bu yana, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi rejimi tarafından soykırıma uğratılan altı milyon Yahudiyi anmakta. Ancak Türkiye, savaş sırasında soykırımdan kaçan yüzlerce Yahudi bilim insanına sığınma vermiş olsa da, bu insanların kaçtığı felaketin kendisi bu topraklarda pek anılmamıştır.
Soykırım ve Holokost
Bu durumun başlıca nedeni, ‘soykırım’ kavramının Türkiye devleti ve toplumu nezdinde taşıdığı anlam olsa gerek. Bu topraklarda, soykırım dendiğinde akla ilk gelen Holokost olmamıştır hiçbir zaman. Bizim için bu kelime, 1915 meselesi ile eşanlamlı olagelmiştir. 1915’te yaşananları soykırım olarak adlandırdığımız için değil, ‘birileri’ bunu böyle kabul etmemiz konusunda uğraş verdiği için. Bu kelimenin bu topraklarda mümkün olduğunca az dile getirilmesini istediğimiz için, diğer bütün soykırımlar gibi Holokost’a da mesafeyle yaklaşmışız, kayıtsız kalmışızdır.
27 Ocak’ta Neve Şalom’da düzenlenen anma töreni, devletin Yahudi soykırımına ilişkin mesafeli tavrında bir değişiklik olmaya başladığının işareti olarak görülebilir. Başta İstanbul Valisi ve Dışişleri Bakanlığı temsilcisi olmak üzere devlet erkânının törene katılmış olması, ortada bir ‘politika değişikliği’ olduğunu ima ediyor. Keza, bugün Polonya topraklarında olan Auschwitz toplama kampında düzenlenen anma törenlerine Türkiye hükümetinin ilk kez temsilci göndermiş olması, Neve Şalom’daki anmanın Yahudi cemaatinin aldığı bir kararın sonucu olmaktan ziyade, yeni bir devlet politikasının meyvesi olduğunu düşündürüyor. Böylesi bir resmi tutum değişikliğinin ardında ne tür dış politika endişeleri olabileceği bir yana, Yahudi soykırımının 66 sene sonra da olsa Türkiye’de nihayet anılmış olması başlı başına olumlu bir gelişme.
Holokost’u ayıran 4 neden
Öte yandan, törende Musevi cemaati adına bir konuşma yapan Süzet Sidi’nin söyledikleri, anmanın yapılmış olmasının ne derece sevindirici olduğunun ötesinde bir kelam etmeyi de gerektiriyor. Sidi, Holokost’un neden her zaman hatırlanması gerektiğini belirtirken, Yahudi soykırımının öznelliğini vurguladı. Ona göre, Holokost’u diğer soykırımlardan ayıran dört ana neden bulunuyor: Başka hiçbir soykırımda devletin ve bilim insanları ve mühendisleriyle toplumun bu denli sistematik ve örgütlü bir işbirliği bulunmaması; Holokost’un bütün Yahudilerin yeryüzünden silinmesini amaçlamış olması; Yahudilerin ırkları nedeniyle hedef seçilmiş olmaları ve din değiştirmiş olanların dahi soykırımdan kurtulamamış olması; ve ne Nazi Almanyası, ne işgal altındaki diğer ülkelerde Yahudilerin hiçbir zaman devletlerine karşı ayaklanmamış olmaları.
Sidi’nin dile getirdiği dördüncü unsur, özellikle dikkate değer. Soykırım öncesi veya sırasında hiçbir Yahudinin herhangi bir devlete karşı ayaklanmamış olduğu iddiasının geçerliliği bir yana, Sidi’nin sözleri iki nedenle tartışılmayı gerektiriyor. Birincisi, Yahudilerin ayaklanmamış olması neyi gösteriyor? Soykırımı hak etmediklerini mi? Tersten soralım: Yahudiler ayaklanmış olsalardı soykırım meşru mu olmuş olacaktı? Devletlerine sadık olmayan halklar soykırımı hak etmiş mi oluyorlar? İkincisi ve daha önemlisi, Sidi bunu vurgulama ihtiyacını neden duydu? Devlet yetkililerinin katıldığı bir törende? Türkiye’de? Yahudilerin başına gelenlerin, devletlerine sadık olmayan başka bir halkın yaşadıklarından farklı olduğunu göstermek için mi? Bu halk kim ola ki?
Sidi haklı: Holokost asla unutulmamalı ve her daim hatırlanmalı. Ama böyle değil. Benzer zulümler görmüş başka halkların üzerine basarak değil. Acıları birbirleriyle kıyaslayarak, soykırımlar hiyerarşisi kurarak değil. Halkların devletlerine sadakatini yarıştırarak hiç değil. Bütün soykırım kurbanları, aynı şekilde anılmayı ve benzer hürmeti hak ediyor. Soykırım, insanlığın bittiği nokta olduğu için.
 http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1039023&Yazar=D%C4%B0LEK%20KURBAN&Date=05.02.2011&CategoryID=98

Yorumlar kapatıldı.