İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hayali gönlümde yadigar kalan

Dieter Bey’in anısına…
 Otuz yıldan beri yaşadığım Almanya’da tanıdığım, tanıyabildiğim Alman dostlarımın başında “Dieter Bey” gelirdi. O, Kuzey Ren Vestfalya Türkçe Anadil Dersi Öğretmenleri Meslek İçi Geliştirme Kursu öğretmeni Meline’nin sevgili eşiydi. Meline,1994 yılında beni Dieter Bey ile tanıştırmıştı. Uzun boylu, deniz gözlü, rüzgar saçlıydı.
Kemal Yalçın

Benim Almanca konuşmamda zorlandığımı görünce Türkçe konuşmaya başlamıştı. Daha sonra Meline ile Ermenice konuştuğunu da görmüş, hem biraz şaşırmış, hem de gıpta etmiştim.
İlk tanıştığımız andan itibaren ben ona “Dieter Bey” diye hitap ettim; o da bana “Kemal Bey” diye hitap ederdi. “Herr Pohlman” demek içimde ona karşı duyduğum saygıyı ve sevgiyi ifade etmeye yetmiyordu. O, Almanların içinde bana en yakın olan bir insandı.
Dieter Bey’i tanıdıkça, ona olan saygım, sevgim arttı. Evlerine ziyarete gittiğimde, Meline ile daha rahat Türkçe konuşabilmemize yardımcı olmak için, bir süre beraber oturduktan sonra, izin isteyerek kendi odasına giderdi.
Daima güler yüzlü, daima gözleri deniz gibi umutlu olurdu.
Öğrenme, bilme, görme merakı onun kişiliğinin, hayatının yön verici güçlerindendi. Çok okurdu, gözünü kitaplar içinde açmıştı; kitaplar, resimler arasında; aydınlıklar içinde, müzikli bir dünyada yaşadı.
Emekli olduktan sonra, jeoloji öğrenimine başlamıştı. Dünyayı çok yönlü anlamak ve yaşamak istiyordu. Bilmek ve anlamak; bilip anladığını uygulamak onun için mutluluk ve erdemdi.
Dieter Bey, kemale ermiş bir insan, yunmuş arınmış, tertemiz bir damla okyanus idi.
Başka kültürlere, başka inançlara, başka yaşam tarzlarına karşı toleranslıydı ve ilgisi çok büyüktü. Gençliğinde, Anadolu’yu, İran’ı, Afganistan’ı, Hindistan’ı, Arabistan’ı gezip görmüştü. Yıllar geçtikçe üstünde varolduğu dünyayı avcunun içine almış ve çok sevmişti.
İnsanlık tarihine karşı son derece merak içindeydi. Bir sergiyi, bir tarihi şehri gezip görmek için zevkle, yorulmadan yüzlerce, binlerce kilometre yol gidip geldiği olurdu.
Bütün bu kültür yolculuklarında Meline ona, Dieter Bey de Meline’ye güç verirdi.
Dieter Bey, keyf adamıydı. Hayatın keyfini çıkara çıkara yaşardı.
Meline’nin 70. Yaş Günü’nü Düsseldorf’ta, Ren nehri kıyısında, Boğaz manzaralı bir lokantada kutlamıştık. Meline’nin üstünde sarı setenden bir elbise, Dieter Bey’in üzerinde de gözlerinin rengini tamamlayan mavi bir gömlek vardı. Meline adına misafirlerini selamlarken, Meline’nin bir keyf insanı olduğunu söylemişti. O gece Mavi Dieter Bey ile Sarı Meline’nin uyumu gözlerimi kamaştırmıştı. Sarı Meline, Mavi bir zambağın kalbinde atıyordu! Bahar geldiğinde, bizim bağın kenarındaki zambaklar da öyle güzel açarlar, öyle güzel kokarlar, güneşi içip baharı verirlerdi etrafa.
*
Meline’yi tanımak benim hayatımı zenginleştirdi. Dieter Bey’i tanımak ise hem hayatımı zenginleştirdi, hem de dünyaya başka açılardan da bakabilmeyi öğretti.
Meline’nin ilk eşi İstanbullu Keğam İşkol, çaresiz bir hastalıktan kurtulamayarak vefat ettiğinde, vasiyeti üzerine, Bochum- Stiepel’de, Ruhr vadisine bakan bir tepedeki mezarlığa, karlı buzlu bir kış günü gömülmüştü.
Meline annesi ile kalmaya başlamış ve daha sonra Dieter Bey ile tanışıp evlenmişti. Gel zaman git zaman Sivaslı Vartanuş 1986 yılında bu dünyaya doyamadan sonsuzluğa uçup gitmişti.
Dieter Bey ile Meline, Sivaslı Vartanuş’u, Keğam İşkol’un yanıbaşında toprağa vermişlerdi. İstanbullu Keğam ile Sivaslı Vartanuş’un ortak mezar taşını Dieter Bey kendisi yaptırmış ve mezarların bakımını da üstüne almıştı. Her yıl,  mevsim mevsim çiçeklerle süslenirdi Vartanuş ile Keğam’ın mezarları. Ben de eşimle ya da yalnız başıma arada sırada Keğam ile Vartanuş Ana’nın mezarını ziyarete giderdim.
Bizde bir kadının ikinci kocasının, ilk kocasının mezarını bırakalım yaptırdığını, ziyaret ettiği bile görülmemiş, duyulmamış bir olaydı. Kadın da evlendiği ikinci kocasına, ilk kocasının mezarını bile göstermek istemezdi.
Dieter Bey bana örnek olmuştu. Dieter Bey’in davranışını gördükten sonra, ben de karımın ilk kocasının mezarını, köylülerimin şaşkın bakışları arasında ziyaret etmiş, üstündeki dikenleri temizlemiştim.
Hey gidi Dieter Bey, hey!
*
Son çıkan, “Kardeşlerim Var Uzaklarda” adlı kitabımı Dieter Bey ile Meline’ye imzalayıp vermek için Ratingen’deki evlerine ziyarete gitmiştim. Kitabımı görünce, sanki kendi kitabı yayınlanmış gibi çok sevinmişti. Kitabı aramıza alıp resim çektirmiştik.
Kitaplarıma isim koyarken, ya da isim seçerken bana yardımcı olurdu. Almancaya çevrilmiş kitaplarımı okur, düşüncelerini sözlü ya da yazılı olarak bana bildirir, bana yol yordam gösterirdi.
*
Üç ay kadar önceydi. Meline’ye telefon etmiştim. Dieter Bey çıkmıştı karşıma. “Belimde ağrı var!” demişti. Sonra, üçüncü hecedeki e sesini uzatıp vurgu yaparak “Melineeeee!” diye seslenmişti.
Meline’nin sesinden durumun ciddiyetini sezmiştim. Dieter Bey’in sağlık durumunu sorduğumda, “Dieter, spora gitmişti, spor yaparken belini incitmiş! Fakat ağrısı geçmiyor, doktora gittik, kortizonlu ilaç verdi!” cevabını vermişti.
Dieter Bey’in ağrıları bir daha durmamıştı.
Dieter Bey’in sağlık haberlerini Meline’den alıyordum.
Duydum ki, ağrıları bir sabah dayanılmaz hale gelmiş. Meline onun halini görünce, aklından kötü bir hastalık olmasa bari diye geçirmiş, geçmiş günleri hatırlamış ve Dieter Bey’in acılarını kendi yüreğinde, beyninde, hücrelerinde hissederek sarsılmış, başı dönmüş, yere düşerek ayağını acıtmıştı.
Meline, Dieter Bey’in acısı kendi acısını bastırdığından ilk anda ne olduğunu anlayamamıştı.
Dieter Bey’i doktora götürdüğünde, ayağının şişliğini gören doktor, Meline’ye “Ayağınızdaki şişlik ne?” diye sormuş ve hemen röntgen filmini çekmiş ve böylece tesadüfen ayağının kırık olduğu anlaşılmıştı.
Bir yandan Dieter Bey’in acıları, diğer yandan Meline’nin ayağındaki acının dayanılmaz hale gelmesi üzerine, ikisinin de hastanenin bir odasında kalarak tedavi görmeleri gerekmişti.
Doktorlar tahliller sonunda Dieter Bey’in ağrısının nedeninin bel incinmesinden değil, kalça kemiği içindeki bir tümörden kaynaklandığını tesbit etmişler ve hemen tedaviye başlamışlardı.
Tıbbın tüm imkanları kullanılmıştı.
Dieter Bey, bazen evde, bazen hastanede tedavi görüyordu. Bir gün gene telefon ettiğimde Dieter Bey “Hiç iyi değilim!” demişti. Bu sözü ilk kez duymuştum. Bu sözün son söz olacağını hiç düşünememiştim.
Sonra Meline, doktorların “Tümörün tüm vücudu sardığını, artık sınırın aşıldığını, sona yaklaşıldığını, her şeye hazır olmak gerektiğini,” söylediklerini büyük bir üzüntüyle bildirmişti.
Çaresizlik insanı kahrediyor!
Sevdiğin bir insanın göz göre göre sona yaklaştığını görmek çok zor.
Kudüs’tedi dostlarıma telefon ettim.
“Meline’nin kocası Dieter Bey çok ağır hasta! Lütfen onun sağlığına kavuşması için Betlehem’deki ana kilisede bir mum dikiverin!” dedim.
Sağ olsunlar! “Mum da dikeriz, duasını da yaparız!” dediler.
 *
 Aradan üç gün geçti.
Meline, acı haberi verdi. “Dieter’i bu sabah kaybettik!” diyebildi.
O an dünya durmuştu!Vay Dieter Bey, vay!Vay Meline, vay!
Bu günleri de mi görecektik?
Saldırgan bir tümör, iki ay içinde Dieter Bey’i elimizden, hayatımızdan alıp gitmişti! İnsan demirden sağlam, ipten zayıf olabiliyor!
*
Bu yıl Almanya’ya uzun zamandan beri görülmeyen karlar yağdı.
Kar yoları kapadı.
18 Aralık 2010 günü vefat eden Dieter Bey’in cenaze töreni 29 Aralık 2010 günü yapıldı.
Vasiteyeti üzerine, Sivaslı Vartanuş ile İstanbullu Keğam’ın yanıbaşında, yılladan beri çiçeklendirdiği yerde toprağa verildi.
Son yolculuğuna uğurlamak için uzaklardan, yakınlardan Meline’nin, Dieter Bey’in kardeşleri, akrabaları, dostları, arkadaşları gelmişlerdi. Gözyaşlarının kimi Ermenice, kimi Almanca, kimi Türkçe damlıyordu karla örtülmüş kara toprağa!
Dieter Bey’in cenaze törenini protestan papaz, protestan kurallarına göre yaptı. Herkes, sırayla bir tutam gül ve bir avuç toprak atarak veda ediyordu Dieter Bey’e!
Meline, bir demet kırmızı gül bıraktı kocasının bağrına!
Bir an anası Vartanuş ile göz göze geldi. “Meline, ağlama kızım! Biz onu yalnız bırakmayız burada!” dedi.
Sonra Almanya Ermeni Cemaati Dini Önderi Sırpazan Karekin Bekçiyan ile Londra’dan gelmiş olan Father Bsak Hatabian hem Dieter Bey, hem Vartanuş, hem de İstanbul Üsküdar Surp Haç Tıbrevank Ruhban Okulu’ndan öğretmeni olan Keğam İşkol için Ermenice dua ettiler.
Her ölüm erkendir.
Dieter Bey’in ölümü ise erkenin erkeni oldu!
Evindeki, sofrasındaki, dünyadaki yeri boş kaldı!
Dieter Bey, kalbimizde, aklımızda, hatıralarımızda yaşıyor artık!
Sesi kulaklarımızda, hayali gözlerimizin önünde duruyor şimdi
1902’de Sivas’ta doğan, 1986’da Ratingen’de vefat eden Vartanuş Demirciyan,
1924’de İstanbul’da doğan, 1980’de Bochum’da vefat eden Keğam İşkol,
1935’de Almanya’da Stralsund’da doğan ve 2010’da Ratinden’de vefat eden Dieter Pohlman Ruhr vadisinde, Stiepel tepesinde yanyana çiçek açıyorlar şimdi.
Hayat bu kadar!
Dünya bu kadar!
Meline, başın sağ olsun!
Senin acın benim de, bizim de acımızdır!
Bilmeyenler ne bilsin Vartanuş’u, Keğam’ı, Dieter Beyi!
Bilenlere selam olsun!
Bochum, 11 Ocak  2011                                                    Kemal Yalçın
 Kaynak:Simon Atto

Yorumlar kapatıldı.