İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Baron Gobelyan’a 

Baron Gobelyan’a
Ragıp Zarakolu

Sevgili Baron Gobelyan, her şeye karşın şaşırtıcı günlerden geçiyoruz. Sergiler, kitaplar, Vartabed Gomidas’ın 95 yıl sonra, kentine yaraşır biçimde geri dönüşü… 10-15 yıl önce inanamayacağımız şeyler. 

Duydum ki, tam Gomidas konseri sırasında durmuş yüreğin. Konserin, Ermeni diline övgü ile biten o muhteşem bitişi sırasında herhalde. Sanki “tamam şimdi oldu” der gibi vedalaşmıştın bizlerle.
Hrant’ı vuran kurşun, seni de manevi olarak vurmuştu sanki. Saygıdeğer Patrik Mesrop II gibi.
Prometheus gibi, yatağa zincirlenmiş olman yüreğimi kanatıyordu. Ama senin o zarif gülüşünle iletişim kurduktan sonra, gözlerine baktıktan sonra, isyan duygusu biraz olsun yatışıyordu. 

Taşıyıcılarımızdan biri daha gitti. Her keresinde biraz daha eksilmiş hissediyoruz kendimizi. Ama bizlere öyle şeyler verdiniz ki, o kadar zor bir işlevi yerine yetirdiniz ki, bilginiz ve zerafetiniz ile, artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz.
Kilisede tabutunun yan tarafındaki sırada otururken başlıyan org müziği ilahileri dinlerken, senin yatağa çivilenmiş vaziyette yatışın geliyordu aklıma ve hüzünleniyordum, “bunu hak etmemişti” diyordum kendi kendime, ama devam eden müziğin etkisi ile giderek daha sağaldığımı hissediyordum. Son dönemde ne kadar çok dostu yolcu ettiğimizi düşünüyordum bir yandan da, Ağavni Çerkezyan’ın törenini Mesrop II bizzat yönetmişti. Vartolu bebelerin anasıydı o. Onlara aş yapar, kafalarındaki bitleri kırardı. Kirkor ağabeyi [Kolukısa] hatırladım, Sarkis Ağabeyi… Gönüllü dağıtıcıları idiler sevgili Ayşe’nin ikisi de…Sevgili Hrant’ı haırladım, Ayşe’nin mezarına toprak atarken. 

Mezarlıklarımız da komşu Kirkor Abi her Cumartesi Balıklı’annesini ziyaret ederken, Eski Kozlu’da Ayşe’ye uğramayı ihmal etmezdi. Ve zaten en son soğuk bir kış günü ziyaretten sonra rahatsızlanacaktı.
Agos’ta varlığınız gençler için geçmiş ile, dil ile kültür ile kurulmuş bir köprü idi. Çok şey öğrendim sizlerden, sormayı, öğrenmeyi, mütevazi olmayı. Eski deyimle irşâd olduk. Benim için Agos’un Ermenice yazı işlerinin aynı zamanda, kutsal bir anlamı vardı ve hala da var. İlk bürodan itibaren, uğradığım ilk durak orasıydı. Hala da öyledir. İki yıldır gözlerim seni arayıp, yoksulluğunu hissederek, bir mucize olsa da dönse diyerek olsa da. 

Beyrut maceralarını dinlemeye doyamazdım. Ve asla unutmayacağım, 10 yıl önce, Zabel Yesayan’ın “Yıkıntılar Arasında”yı bizim için tercüme ederken, bir noktada tıkanıp kalmanı. Yeseyan’ın, 1909 Adana kıyımında, bir annenin çocuğunun gözündeki sineğin mutluluğunu görüşünü anlatan satırlarında; genç yaşta oğlunu yitirmiş bir baba olmanın acısını yüreğinde hep taşımış olduğunu bilmiyordum o zamanlar . Çeviri 10 yıl orada takılı kaldı; ve ben nasıl hata yapmış olduğumu idrak ettim. 

10’larca yıl daha çevrilmenizi bekleyecek yerde, Ermenice öğrenerek sizleri okumak istiyorum. Beyrut’taki, Bolis’teki sayısız gazete ve dergide çıkan yazılarınızı okumak için. 

Yıllar önce de Charles Anzavur’un “Bir Türk Dosta Mektup” adlı şiirindeki özlemi, şöyle aktarmıştınız Türkçeye:
“senin ayağında bir diken var,
kardeşim,
benim yüreğimde bir tane senin için,
benim için de her şeyi güç kılıyor rahatsız.
gülün dikenleri var el atılınca korur
bir kan damlası oluşabilir parmağın ucunda,
ama eğer dikkat edilirse
o kendi güzelliğini bağışlar
renk ve koku verir günlerimize
hatta damaklarımızı okşar
doyumsuz lezzetiyle.
ben gülleri severim
dikenleri hep olacak
bundan kaçınılmaz
kardeşim…
eğer sen karar verseydin
yüreğimdeki dikeni çekmeye
ayağındaki dikende beraber
çıkıp kaybolacaktı kendiliğinden
ve biz ikimiz senle ben
özgür olacaktık
ve kardeş….”

Evrenin bir başka köşesinde buluşma dileği ile sevgili Baron Gobelyan…

Yorumlar kapatıldı.