İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Asıl dert Kongre değil, Spielberg! 

Murat Bardakçı
mbardakci@htgazete.com.tr
Asıl dert Kongre değil, Spielberg!
22 Aralık 2010 Çarşamba, 12:14:05

GAZETELERİN kolleksiyonlarına bakarsanız, 60 seneden buyana Amerikan Kongresi ile herbiri 10-15 sene devam etmiş maceralar yaşadığımızı görürsünüz. 

1950’li ve 60’ların macerası, aldığımız yıllık askerî yardımlardır. Gazetelerin birinci sayfaları, bizim ümid ettiğimiz meblâğ ile Amerikalılar’ın gönüllerinden kopacak miktar arasındaki fark yüzünden her sene birkaç ay boyunca çektiğimiz heyecanın haberleriyle doludur. Bu haberlerde Washington’a karşı sert bir üslûp kullanılmamıştır, yazılanlarda munis bir çocuk edâsı ve “Lûtfedip bize daha fazla yardımda bulunacaklar” havası hâkimdir.
Kıbrıs Harekâtı’ndan, yani 1974’ten sonraki birkaç sene, harekât yüzünden konmuş olan ambargonun ne zaman, nasıl ve ne şartlarla kalkacağının tartışmaları ile geçmiştir.
Ambargonun kalktığı 80’li senelerden itibaren ise, gündemi bu defa “yardım miktarında Türkiye ile Yunanistan arasında gözetilecek denge” meselesi işgal eder… İşin içine bu defa Kıbrıs meselesi de girmiştir… 

UYSAL ÇOCUK BÜYÜDÜ 

Yaşı müsait olanlar mutlaka hatırlayacaklardır: O yılların gazeteleri “Denge, Yunanistan’ın lehine değişiyor”, “Sekize on oranında yapılacak değişikliği reddedeceğimizi Washington’a bildirdik”, yahut “Kıbrıs meselesi ile yardım arasında bağlantı kurulmasını kabul etmeyeceğiz” gibisinden haberler vardır. Türkiye artık ağanın gönlünden kopanı almaya alışmış uysal çocuk değildir; büyüyüp sesini yükseltmeye başlamıştır ve dışişlerimiz, bütün mesaisini yardım oranının sabit kalmasına, Yunanistan’ın lehine değişiklik yapılmamasına sarfetmektedir! 

Şimdilerin gündemi ise, malûm: Ermeni tasarısı! Tasarının yolu bazen Temsilciler Meclisi’ne düşüyor, arada bir Senato’ya uğruyor, sonra bir müddet için ortadan kayboluyor ama günün birinde çehresini yeniden gösteriyor ve bizde bir telâş, bir telâş! Devletin en üst kademesi tasarı işiyle meşgul, Amerikan yönetimine mesaj üstüne mesaj yollanıyor, telefon üstüne telefon açılıyor, dışişlerimiz zaten sadece onunla yatıp onunla kalkıyor, bizim Washington’daki sefaretin halini düşünmek bile lüzumsuz, tahmin edersiniz! 

Telâşı sadece tasarının Kongre’ye getirilişinde mi yaşıyoruz? Hayır! Her sene, 24 Nisan yaklaşırken artık herkesi bir meraktır alıyor, “Amerikan Başkanı, Ermeniler’e hitaben yayınlayacağı yıllık mesajında acaba ‘soykırım’ diyecek mi? Bu kelimeyi mi kullanacak, yoksa başka bir ifade mi seçecek?” diye düşünmekten uykular kaçıyor ve bu işten en fazla, tabii ki Amerika’daki lobi şirketleri kârlı çıkıyor. 

Amerikan Başkanı “Türkler, Ermeniler’e karşı 1915’te soykırım yapmışlardı” dese yahut tepemizde senelerden buyana Demokles’in kılıcı gibi sallanan bu tasarı kabul edilirse ne olur? 

İSTESİNLER, NE OLUR? 

Soykırım iddialarını daha önceden kabul etmiş olan memleketlerin arasına bir yenisi daha katılır, o kadar! Tazminat yahut toprak talepleri artar, isterler, daha fazla isterler, çok daha fazlasını talep ederler, o kadar!
Meselenin asıl önemli tarafı, Ermeni tarafının tehcirin 100. yıldönümü için şimdiden başlattığı faaliyettir ve bu konuda yapacakları “kalıcı” bir işin zararı, Türkiye’ye Amerikan Kongresi’nin soykırımı kabul etmesinin vereceği zarardan çok daha fazladır. 

Ermeni lobisinin, şimdilerde 1915 olayları için yönetmen Steven Spielberg ile temas kurduğu ve unutulmayacak bir film çevirmesi için görüşmeler yaptığı söyleniyor.
İşte, “Geceyarısı Ekspresi”nin yarattığı menfî etkiden hâlâ kurtulamayan Türkiye’nin imajını daha da berbad edecek olan ve mutlaka engellenmesi gereken asıl tehlike!
Ama nasıl ve kimlerle engel olacağız? Ermeni meselesini “Türk’ün Türk’e propagandası” haline getirmeyi meslek edinmiş ve hayatını senelerden buyana bununla kazanmakta olan birkaç kişi ile mi, yoksa “Biz Ermeniler’i değil, Ermeniler bizi kesmişti” demekten başka birşey bilmeyen dünyadan bîhaber birkaç akademisyen ile mi?
Üzerinde düşünmemiz ve çaresini bulmamız gereken dert, işte budur! 

Yorum EkleMakale Yorumları (10)
murat bey, yazınız gerçekten ilham veriyor. fakat benim düşünceme göre bu sözde soykırım meselesini ermeniler ile çözümlememiz imkansız. çünkü ermeniler bu sorunu çözmek istemiyor. onları birbirlerine bağlayan tek şey bu sözde soykırım. varları yokları bu. o yüzden türkiye ayağına durmadan dolanan bu sorunu çözmek için dünya genelinde kendi lehine bir komuoyu oluşturmalıdır. dost ülke sayısını attırmalı. bunun yanı sıra spielberg kimsenin tapulu malı değil. ermenilerden önce biz harekete geçebilirdik. o olmazsa başka bir yönetmen senarist bulunurdu. 

burak8723 Aralık 2010 Perşembe 01:07176 universitemiz var ve muhtemelen hepsinde tarih bolumu ve bir suru ic tuketime amade akademisyenimiz var.. niye bunlar internet uzerinden kendi tezlerimizi ingilizce olarak dunyaya anlatacak siteler kurmazlar ki!!! niye bir suru phd programlari bu konu ile ilgili acilmaz!!! yut disinda bu tur populer konular phd olarak cok tercih edilen akademik tercihler… siyasete bogazina kadar batmis universite ve akademisyenlerle hic biryere gidemeyiz… sadece bu akademizyenleri refah icinde yasatir milletimiz ulkemiz atesi surekli ensesinde hisseder
Misafir22 Aralık 2010 Çarşamba 22:51

Yorumlar kapatıldı.