İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrant Dink’in ardından: hikayenin tam ortasındaki gazete

Hrant Dink’in ardından: hikayenin tam ortasındaki gazete 
06/12/2010 

Etkinliği giderek artan haftalık Ermeni gazetesinin genel yayın yönetmeni, SETimes’a verdiği röportajda, selefinin kurban gittiği suikasti ve bu olayın Türkiye’nin geneli üzerinde yarattığı dolaylı etkileri anlatıyor. Alexander Christie-Miller, 

Southeast European Times, İstanbul — 06/12/10 Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Rober Koptaş. [Alexander Christie-Miller/SETimes] İstanbul’un gözde semtlerinden Osmanbey’de bulunan Agos gazetesi binasına girer girmez, buranın sıradan bir gazete olmadığını anlıyorsunuz. Güvenlik kameraları, dış kapıyı ve merdivenleri tarıyor ve eski, dar, ahşap zeminli ofise girmeden önce, çelik ve kurşun geçirmez camdan yapılmış bir güvenlik alanından geçiliyor. İçeri girdiğinizde ise, ölümü ile bu güvenlik önlemlerinin alınmasına yol açan adamın, yani gazetenin kurucusu Hrant Dink’in etrafı küçük süs ışıklarıyla çevrili dev bir fotoğrafı ile karşılaşıyorsunuz. 

2007 yılında Türkiye’deki “Derin Devlet” unsurlarıyla bağlantılı olduğu iddia edilen bir suikast sonucunda gazete binasının önünde vurularak öldürülen Dink, Agos’u Türkiye’deki küçük çaplı Ermeni cemaatinin sözcüsü olmaktan çıkarıp, modern Türkiye’nin kültürel ve etnik kimliğiyle ilgili bazı hassas meseleleri ele aldığı bir mecra haline getirdi. Pek çok kimseye göre de bunun bedelini hayatıyla ödedi. 

Haftalık olarak yayınlanan gazetenin genel yayın yönetmenliğini Haziran ayında Etyen Mahçupyan’dan devralan Rober Koptaş, Agos, Dink’in bıraktığı miras ve Türkiye’deki Ermeni cemaatinin karşı karşıya olduğu sorunları SETimes’a anlattı. 

SETimes: Agos kuruluşundan bu yana nasıl bir değişim geçirdi? Türkiye’deki Ermeni cemaatine yönelik bir gazete olarak mı kaldı, yoksa bundan daha fazlasına mı dönüştü? 

Rober Koptaş: Agos, Hrant Dink’in çabaları sayesinde, beklenenden daha etkili bir gazete haline geldi. Sizin de söylediğiniz gibi, başlangıçta Türkçe ve Ermenice yayınlanan bir cemaat gazetesinden ibaretti ve Türkiye’de – çoğunlukla da İstanbul’da – yaşayan Ermeni cemaatinin sorunlarının dile getirildiği bir platform olarak görülüyordu. Fakat zaman içinde Agos, sadece Ermeniler için değil, Türkiye’deki başka etnik ve dini gruplar ya da ayrımcılık veya milliyetçilikle karşı karşıya kalmış bazı muhalif azınlık grupları ya da siyasi gruplar için de bir platform halini aldı. Artık Ermeni köşe yazarlarımızın yanı sıra, Ermeni olmayan yazarlarımız da mevcut. Ermeni okurlarımız kadar Ermeni olmayan okurlarımız da var. Dolayısıyla Agos’un, Ermeni cemaatinin sınırlarını aşarak tüm Türkiye’nin gazetesi haline geldiğini söyleyebiliriz. Agos rakamlar bakımından küçük, ama yarattığı etki bakımından büyük bir gazete. 

SETimes: Genel yayın yönetmeni olarak gazeteyle ilgili planlarınız nedir? 

Koptaş: Agos’un temel saikleri değişmeyecek: ülkenin demokratikleştirilmesi, insan hakları sorunları, başta Ermeniler ve diğer bazı topluluklar olmak üzere dini grupların hakları. Daha iyi birer gazeteci olmak için çabalayacak ve daha çok çalışacağız. Agos, özü itibariyle amatör bir ruha sahip. Bu bizim için çok önemli, ama bu amatör ruhu, profesyonel bir çalışma tarzı ile birleştireceğiz. 

SETimes: Bahsettiğiniz o amatör ruhun faydası ne? 
Koptaş: Elbette sizi sınırları pek de keskin olmayan, daha canlı bir gazete haline getiriyor; insanların her sorununu konu edebiliyoruz. Profesyonel bir gazeteye okuyucu olarak katkıda bulunmak kolay değildir, ama Agos buna daha açık bir gazete. Binlerce acılı insan, 23 Ocak 2007’de İstanbul’da yapılan cenaze töreninde “Hepimiz Hrant Dink’iz. Hepimiz Ermeniyiz” yazılı pankartlar taşıyor. [Reuters] Diğer yandan Türkiye’deki her insan gibi bizim de Türk milliyetçiliğiyle sorunumuz var. Biz, diğer bazı profesyonel gazetelere kıyasla kendimizi daha insani bir biçimde ifade edebiliyoruz, çünkü bugüne dek uygulanan ayrımcılıktan muzdaribiz ve bunu ifade edebileceğimiz çok sayıda hikâyeye sahibiz. 

SETimes: Yayın yönetmeni olarak haleflerinizden biri de, bu binanın önünde öldürülen Hrant Dink’ti. Sizce Dink neden öldürüldü? 

Koptaş: Çünkü Türkiye’deki aşırı milliyetçilerin gözünde çok tehlikeli biriydi. Sürekli sınırı aşıyordu: Ermeniydi, ancak onlara göre “kabul edilebilir” bir Ermeni değildi; sıradan bir Ermeninin konuşma hakkı yoktu, ama Dink söyleyeceklerini yüksek sesle söylüyordu. Sıradan bir gazeteci değildi: Türkiye’deki her kritik soruna dokunuyordu. Kürt, Türk ve Ermeni etnik grupları arasında bir köprü oldu ve bence gelecekteki Türk vatandaşı için bir çeşit model oluşturdu, çünkü kendi kimliği ve kültürüyle sıkı bağlara sahipti, ama Türkleri ve İslamı da kavramaya çalışıyordu. Bu nedenle tehlikeli bir adamdı ve onu öldürerek pek çok olumlu değere zarar verebileceklerini biliyorlardı. 

SETimes: Sizce böyle düşünmekte haklılar mıydı? Dink’in ölümünün etkisi ne oldu? 

Koptaş: Türk toplumunda büyük bir etki yarattı. Bir dönüm noktası oldu. Cinayeti işleyenler, binlerce insanın “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” diye bağırarak yürümelerini beklemiyordu. Türkiye tarihinde ilk kez insanlar bir araya gelerek bir Ermeni için ağladı. Türk devletinin okul, ordu ve basın gibi bazı telkin mekanizmaları var ve tarih insanlara sadece tek taraflı olarak anlatılıyor. Gerçek yalnızca devletin ağzından çıkıyor ve şimdi ise insanlar hayatlarında ilk kez gerçeğin aslında kendilerine anlatılandan farklı olabileceğini ve Türk tarihi ile ilgili bazı hikayelerin doğru olamayacağını görüyor. Bugün barış yanlısı bir Ermeni öldürülebiliyorsa, 1. Dünya Savaşı dönemindeki Ermeni Soykırımının da tarihi bir gerçek olabileceğini düşünüyorlar. Bu fikirlerin ortaya çıkışıyla birlikte tarih, bugün ve gelecekle ilgili tartışmalara da ortam sağlanmış oldu. Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, bizler Türk kimliğini, Ermenileri ve Kürt meselesini daha derinlemesine tartışmaya başladık. 

SETimes: Ermenilerin Türk milliyetçiliği karşısında yaşadıkları sorunlara biraz daha değinmek istiyorum. Mesela ailenizin size verdiği isim Rober, ama nüfusta Murat olarak kayıtlısınız. Bu durumun sebebi ne? 

Koptaş: Türk toplumunda Ermeni olmak kimi zaman tehlikeli olabiliyor. Babam da askere gittiğimde Ermeni ismimin sorun yaratmasından endişe ettiği için, beni nüfusa Türk adıyla Murat olarak kaydettirmiş. Pek çok Ermeni hâlâ bu endişeyi taşıyor. Piyasada iş yaparken farklı isimler kullanıyorlar. Kendi isimlerini gizleyip Türkçe isimler kullanıyorlar. 19 Eylül’de Akdamar Adasındaki Kutsal Haç Kilisesi isimli Ermeni kilisesinin önünde yapılan ayin. [Reuters] Türkiye devleti Ermenileri ikinci sınıf vatandaş olarak gördü bugüne dek. Devlet geçmişte sık sık, kurumlarımıza, vakıflarımıza ve kiliselerimize ait mülklere el koydu. Bu ikinci sınıf vatandaşlığın etkileri topluma da yansıyor, çünkü insanlar Ermenilerin eşit vatandaşlar olarak değerlendirilmediğini görünce, Ermenilerin yabancı olduğu ve dolayısıyla onlara karşı ayrımcılık yapma hakkına sahip oldukları fikrine kapılıyor. Ermeni olmak, insanların kafasında bir düşmanın fotoğrafı haline gelebiliyor. Yani resmi düzeydeki bu ayrımcılık, toplumsal düzeyde de bir etki yaratıyor. 

SETimes: Sizce bu tür sorunlarda bir iyileşme var mı? Son birkaç yılda nasıl bir değişim oldu? 

Koptaş: Göreceli bir iyileşme var, çünkü 20 yıl önce bu meseleler hakkında konuşmak imkansızdı ve Türk aydınları bu sorunların farkında değildi. Ermeniler de, Kürtler de kendi haklarını kendileri savunuyorlardı, ama şimdi durum değişti: bugün artık bu tür ayrımcılıklara karşı duran, farklı etnik kökenlere sahip aydınlardan oluşan bir grup var. İlgili MakalelerGenç bir nesil bu fikirlerle büyüyor; insanlar milliyetçiliğin, devletin kendilerine anlattığı kadar iyi bir şey olmadığını görebiliyor. 

SETimes: Bir süre önce Akdamar (Ahtamar) Adasındaki Surp Haç Kilisesinde 95 yıl aradan sonra ilk kez yapılan ayine katıldınız. Bu ayinle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? 

Koptaş: Ayinden önce karışık duygular içindeydim. Bizim için tarihi bir andı, çünkü 95 yıl sonra ilk kez bu topraklardaki Ermeni kültürü ve Ermeni tarihi açısından simge niteliğindeki Ahtamar’da dini bir tören yapılacaktı. Ancak diğer taraftan, Türk devletinin bu yenileme çalışmasını ve töreni bir propaganda aracı olarak kullandığını da biliyoruz. Bu çok açıktı. Fakat dünyaya ve Türkiye’ye bu topraklarda Ermenilerin yaşadığını, burada bir kültürleri, dini vakıfları, kiliseleri, okulları v.s. olduğunu göstererek ve buranın, Ermenilerin kayıplarını simgelediğini, ancak bu kayıpları kabul edip, bu tarihle yüzleşerek barış içinde bir gelecek kurabileceğimizi insanlara anlatarak, bu propagandayı olumlu yönde değiştirebileceğimize inanıyorum. Bu içerik SETimes.com için hazırlanmıştır.

Yorumlar kapatıldı.