İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Büyük bir vizyon, biraz daha cesaret…  Alin Ozinian

[Yorum – Alin Ozinian] Büyük bir vizyon, biraz daha cesaret…

Ardzrunilerin güçlü prenslerinden Gagik Ardzruni- I. Gagik, 908 yılında Vaspurakan (Van) Krallığı’nı kurdu. Van Krallığı, içerisinde toplam 200 kiliseyi bulunduran 36 farklı yerleşim bölgesinden oluşmaktaydı.

Vaspurakan Kralı I. Gagik ve halefleri döneminde Ermeni krallığı ekonomik ve kültürel açıdan büyük bir gelişme yaşadı. Tarihî kaynaklara göre 4. yüzyıldan itibaren bu bölge mimari eserler ve anıtlar var olduğu halde bölge mimari açıdan en büyük yükselişini 10. yüzyılda yaşamaya başladı. Kral I. Gagik dönemin en ünlü ve başarılı mimarı Manuel’i mimari dehasını göstermesi için görevlendirdi. Aynı zamanda ressam ve heykeltıraş olan mimar Manuel, Vaspurakan’da 10. yüzyılın ilk yarısında eserler verdi. Van Gölü’nün 4 adasından en ünlüsü olan (eskiden ada sayısı yedi idi.) Ahtamar Adası’nda 915-921 tarihleri arasında inşa ettiği saray, katedral, limandan oluşan bu kompleks yapıdan günümüze sadece Aziz Haç Kilisesi gelebildi. 1915 yılından ve sonrasında da tahrip edilen kilisenin durumu gittikçe içler acısı bir hal aldı. Gidenlerin gömdüğünü düşündükleri altın ve değerli eşyayı bulmak için yapılan acımasız kazıların eşlik ettiği imha harekâtı, Cumhuriyet döneminde tüm hızıyla devam etti. Propagandaların sonucu kilise içeriden ve dışarıdan tüm dokusunu yitirdi, yıkıldı ve yalnızlığa terk edildi. Harabeye dönüşen kiliseyi 1970’li yıllardan itibaren ziyarete gelen tek tük Diaspora Ermenisi 1980 darbesinden sonra adaya giriş çıkışların denetlenmesinden ve izin verilememesinden dolayı bu hayallerinden de vazgeçmek zorunda kaldı.

RESTORASYON ÇOK BEĞENİLDİ

Kilise Mesrob Mutafyan Patriğin arzusuyla, 20 Nisan 2005 tarihinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Kültür Bakanlığı tarafından, Cahit Zeydanlı’nın sahibi olduğu Kartalkaya firması tarafından, Türkiye ve Ermenistan Kültür Bakanlığı denetiminde 22 Mayıs 2005 tarihinde restore edilmeye başlandı. Restorasyon sırasında kilisenin iç ve dış cephesinde düzenlemesi yapılarak, dış duvarlarında zamanla silinen figürler temizlenerek ortaya çıkarıldı ve zemini döşendi, çatısı onarıldı. Restorasyonun tartışmalara neden olmaması için, yapılan tüm çalışmalarda Ermeni mimar Zakarya Mildanoğlu yer aldı. Akdamar Kilisesi’ndeki taşlar için İtalya’dan taş uzmanı ve restoratör Paolo Pagnini, 2 milyon 600 bin YTL’ye mal olan restorasyon sırasında kilise dışında, Ruhban Okulu’na ait rahip odalarının da olduğunu ortaya çıkardı. Ancak bu odalar restorasyon projesine dahil olmadığı için restore edilmedi. 21 Temmuz 2006’da biten restorasyon, Ermeni ve yabancı mimar ve uzmanlar tarafından beğeni ile karşılandı.

29 Mart 2007 günü Akdamar Kilisesi Anıt Müzesi olarak törenle açıldı. Açılışa dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Türk Ermenileri Patriği Mesrob II, Ermenistan Kültür Bakan Yardımcısı Gagik Gyurjyan, Ermeni ve Türk diplomatlar, milletvekilleri, sanatçılar ve gazeteciler olmak üzere 356 kişi katıldı. Müze olarak açılan kilisenin üzerine haç konulmaması ve ibadete izin verilmeyeceği haberi, açılış sırasında kilisenin üzerine asılan, sayısı ve büyüklükleri abartılı boyutlara ulaşan Türk bayrakları ve Atatürk posterleri, konuşmaların, Gevaş Belediye başkanının uyarısı üzerine Ermenice tercümeye izin verilmemesi de eklenince, 1915 yılından sonra tahrip edilmiş olan kiliseyi ilk defa görmeye gelenlerin üzerinde maalesef olumlu bir etki bırakmamıştı. Bunlara rağmen Ermenistan açılışa resmî olarak katılmış, bakan yardımcılarını ve diplomatlarını yollamıştı.

Birkaç ay önce Türkiye Ermeni Patrikhanesi’nin de yardımlarıyla kilisenin senede bir gün ‘Hac yortusu ayini’nde ibadete açılacağı ve kilisenin eskiden olduğu gibi orijinal görüntüsünü kazanabilmesi için gerekli haçın konulacağı açıklandı. Lakin, anayasa referandumundan birkaç gün önce, Van Valisi Münir Karaloğlu’nun deyimiyle “teknik ve zor bir iş olması nedeniyle” kubbedeki yerine haçın yerleştirilmeyeceği söylendi. Bu koymayacağız-koyarız-koyuyoruz- belki sonra koyacağız ifadelerini samimi bulmayan, Echmadzin ve Beyrut Katolikoslukları, Kudüs Patrikliği, diasporadaki Ermeni cemaati, Ermenistan’dan Başbakanlık tarafından davet edilen tarihçiler, bilim adamları ve sivil toplum örgütleri de 19 Eylül’de yapılan töreni protesto edip katılmadı.

Ayin sabah saat 11.00’de, bant kaydıyla çalan çanın sesiyle başladı. Çanla birlikte Türkiye Ermenileri Patrikliği Ruhani Meclisi Patrik Genel Vekili Başpiskopos Aram Ateşyan’ın yönettiği ayine başlandı. Törene Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Osman Murat Süslü, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, Gevaş Kaymakamı Yusuf Güni, Gevaş Belediye Başkanı Nazmi Sezer katıldı. Yaklaşık 750 İstanbul Ermenisi törene katılırken katılım, diaspora ve Ermenistan Ermenilerinden yok denecek kadar azdı. Törenin tepkilere sebep olmasının nedeni, hepimizin bildiği gibi haçın ayin günü söz verildiği şekilde kubbeye konulmamasıydı. Aslında bu tören ‘Haç koyma’ töreni olduğuna göre neden iptal edilmedi ya da ertelenmedi onu da anlamak pek mümkün olmadı. Restorasyonun başında bulunan Zakarya Mildanoğlu ile Vali’nin belirttiği teknik sorunlar üzere sohbet etme fırsatı buldum. Mildanoğlu, bu tarz teknik sorunların kendilerinin uzmanlık alanı olduğunu belirterek; sadece kubbe güçlendirilmesiyle bir aylık bir çalışmayla başarılabileceğini ifade etti. Daha sonra konuşabildiğim Vali ise “İki ay sonra koymayı planlıyoruz.” şeklinde konuştu. Madem sorun buydu, bu çalışma neden 1 ay önce başlamadı? Sorunun niyet sorunu olduğu konusunda herkesin şüpheleri var, hiç de yersiz değil. Bu ‘niyet’ kısmı aslında son derece ilgi çekici. Van Gölü’nün güneydoğusunda bulunan ada bir dönem Aziz Haç Kilisesi’nin ismiyle anılsa da bugün hâlâ kavuşamayan âşıkların konu edildiği ‘Ağ Tamar’ efsanesinden etkilenerek aldığı adı ‘Ahtamar’ olarak taşımakta. Adı son düzenlemeler ile ‘Akdamar’ oldu; sebep ise yerel halkın böyle demesi diye açıklandı. Birkaç Vanlı ile konuşunca herkesin çatır çatır AKHTAMAR diyebildiğini, bunun yine ideolojik olduğunu acı da olsa anladık.

BU ADIMLARIN TÜRKİYE İÇİN OLDUĞUNU NE ZAMAN ANLAYACAĞIZ?..

19 Eylül’deki ayin öncesi Başbakan Erdoğan’dan Erivan’a çağrı geldi. Azerbaycan lideri İlham Aliyev ile düzenlediği ortak basın toplantısında ayine izin verilmesinin Türk’ün hoşgörüsünün göstergesi olduğunu belirtti, “Umarız, onlar da bunu karşılıksız bırakmaz, aynı hoşgörüyü gösterirler. Bir söz vardır, iyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir, o misal.” dedi. Başbakan bu sözleriyle tüm diyalog karşıtlarını ve ‘sözde’ demokratları sevindirip haklı çıkartıyor ne yazık ki. Bu yapılanı Türkiye sınırları içerisinde Türkiye’ye ait olan tarihî mirası korumak, insan ve azınlık haklarına sahip çıkmak olarak görmediği gibi, bölgedeki halkın ekonomik olarak bu tip turistik projelerden ne kadar kârlı çıkacağını hatta şimdiden çok umutlu olduğunu anlayamıyor. Biz kafamızdan bu ‘mütekabiliyet’ siyasetini çıkarmadıkça, Türkiye için attığımız her adımı başka ülkeler için jest olarak gördüğümüz sürece, herkes Türkiye’yi Avrupa ve Amerika’ya oynamaya devam eden bir aktör olarak düşünecek ve bunu değiştirmeye kimsenin kudreti yok.

Geçtiğimiz günlerde Ahtamar’da yapılmaya çalışılan, çok büyük bir siyasi iradenin ve vizyonun habercisiydi aslında. Sanki hâlâ bir cesaretsizlik söz konusu. ‘Kiliseyi onaralım ama haç belki sonra, adı Akhtamar olmaz, Akdamar olacak, o tek gün dışında dua yasak, ama bakalım Erivan ne yapacak’ gibi dilemmalar sadece yapılan cesur işi ucuzlatıyor.

Herkesin bildiği bir gerçek var. İstanbul Patriği Mağakya Ormanyan’ın hazırlattığı bir rapora göre 1913-1914 arasında Osmanlı ülkesinde Ermeni cemaatine ait 2.538 kilise, 451 manastır ve 2000 okul vardı. Şimdi Türkiye’de 42 Ortodoks, 12 Katolik, 5 Protestan kilisesi ve 16 okul kaldı. Surp Haç Kilisesi bunlardan sadece biri. Bu kiliseler tüm dünyaya yayılmış Ermenilerin, Ermenistan’daki hükümetin falan değil. Seneler sonra harap olan sadece bir kilisenin onarılması, 3 sene boyunca haç konuldu konulacak söylentilerinin olduğu bir ortamda, Ermenilere hoşgörülü davranıldığını söylemek pek mantıklı değil. Aynı zamanda son yüzyılda çok acılar çekmiş Ermeni halkını bu sözlerle yaralamak pek vicdani de değil…

ZAMAN

Yorumlar kapatıldı.